Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 16 yıl önce 10 tutuklunun ölümü, 23 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayla ilgili savcının zamanaşımından düşürülmesi talebine, katliamın mağduru ve aynı zamanda tanığı olan Mehmet Pehlivan’dan tepki geldi. Pehlivan, “Çivili sopalara karşı sadece bedenimizi kenetleyerek siper olduk. Balık istifi gibi konulduğumuz ring aracında bile dövdüler. Dişlerimle gücümün yettiği ölçüde arkadaşımın kazağından tutup alttaki arkadaşımın nefes almasını sağlamaya çalıştım. Bir arkadaşım bu araçta yaşamını yitirdi. Bize yaşatılanlar bir vahşetti” dedi.

Tahliye olduktan sonra İstanbul’a yerleşen Mehmet Pehlivan, aradan 16 yıl geçmesine rağmen cezaevinde yaşadığı olayın etkisini hâlâ üzerinden atamamış. “Sırt üstü yatamıyorum, kabuslarla, bazen sıçrayarak uyanıyorum” diyerek özetliyor bu durumu. Olayda kafatası parçalanan, kaburgaları kırılan, elleri ve ayak kemikleri çatlayan Taraf gazetesinden Veysi Polat'a konuşan Pehlivan'ın anlatımları özetle şöyle:

KATLİAMA GÖTÜREN BİR 'TOKAT'

“Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 18. koğuştaydım. Katliamın yaşandığı gün görüş vardı. İkinci listede ismim okununca Hakkı Tekin (saldırıda kafatası parçalanarak öldü) ile birlikte toplam 10 kişi görüş yerine doğru ilerledik. Hatta görüş nedeniyle mutluyduk. Kol kola koridorda ilerlerken 35. koğuşun önünde kalabalığı gördük. Gardiyanın biri küfürler ediyordu. ‘Görüş olmayacak’ diyordu sürekli. Bu kargaşada gardiyan birine tokat attı, tutuklulardan biri de gardiyana. Daha sonra gardiyan oradan ‘sizi mahvedeceğim’ deyip ayrıldı. Bir süre sonra kapılar kapatıldı, elektrikler kesildi. 33 kişi, öylece orada 3-4 saat boyunca bekletildik. Bu süre zarfında cezaevi müdürü ve gardiyanlar bize ‘tokat atan kişiyi teslim edin’ diyorlardı. Kimse teslim olmadı. Çünkü gardiyan da bir arkadaşımızı tokatlamıştı... Bir süre sonra mutfak bölümünden “Allah, Allah” sesleriyle askerler geldi. Çivili sopa ve coplarla saldırdılar.

İKİ GRUP KENETLENDİK

Ben en ön taraftaydım ve ilk darbeyi alanlardan biriyim. Büyük bir intikam ve kinle saldırıyorlardı. Çivili sopa darbelerine karşılık sadece ellerimizi savunma pozisyonuna alıp ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atıyorduk. 33 kişi iki grup halinde birbirimize kenetlenmiştik. Feryatlar ve kemik sesleri yeri göğü inletiyordu. Gözümü açtığımda görüş kabininde yüzüstü vaziyette yerdeydim. Hemen yanımda biri daha vardı. Kafatası paramparçaydı, ancak ölmemişti. Her inleyişinde oluk oluk kan geliyordu kafasından. Ben kımıldamaya başlayınca yine saldırdılar. Sopalar, tekmelerle vurdular. Artık kımıldayamaz hale gelmiştim. Çivili sopa kafatasımı parçalamıştı ve çok kan kaybediyordum...

DİŞLERİMLE ARKADAŞIMI İTTİM

Sonra bizi ringlere bindirdiler... Antep’e götürdüklerini sonradan öğrendim. Vahşet ring aracında da sürdü. Ellerim önden kelepçeli, sandalyeye oturtur vaziyette zincirlediler. Balık istifi gibi araca istiflemişlerdi bizi. Ringde en yakınlarımıza küfürler ettirip dövdüler... Bir ara ‘nefes alamıyorum, üzerimdekini çekin yoksa öleceğim’ diye bir feryat duydum. Ahmet Sever isimli arkadaşımızdı bu kişi. Sonradan öğrendik ki dalağı patlamış, kafatası parçalanmış, çene ve kaburgaları kırılmıştı... Yardım için elimi uzattım ancak tutmuyordu. Eğilip arkadaşımın kazağını dişlerimle kavrayarak enara çektim. O ringde Kadri isimli bir arkadaşımız hayatını kaybetti. Antep’te ring aracından indirilirken yine dövdüler. Tedavi için götürüldüğümüz hastanede yatağa zincirlediler, pansuman yapıp gönderdiler. Katliamın üzerinden 16 yıl geçti, ama hâlâ unutamıyorum. Sırt üstü yattığımda karabasanlar geliyor, o olayı hatırlıyorum... Sıçrayarak uyanıyorum... Davadan vazgeçmeyeceğim. 10 kişiyi öldürmek, 23 kişiyi parçalamak... Süre doldu dava bitti, bu nasıl adalettir.”

YARGITAY: CANAVARCA BİR HİSLE CİNAYET

Yargıtay, Diyarbakır Cezaevi’ndeki olay için şu tesbiti yapmıştı: Otopsi raporlarında görüleceği gibi ölenlerin yüz, kafa ve göğüs gibi bölgelerinde hayati organ ayırımı yapılmaksızın çok sayıda darbeyle darpedilmeleri sonucu 10 kişinin ölümüne sebebiyet verip, eylemin bu biçimiyle failin kim olduğu belli olmayacak ve toplumun ortak vicdanınının hiçbir zaman onaylamayacağı tarzda, vahşi bir eğilim sergileyerek ve canavarca bir hisle meydana geldiği anlaşılmıştır.