Diken yazarı Hayko Bağdat, Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlar toplantısında 'ben gidersem, devlet yıkılır' sözlerini köşesine taşıdı.

Erdoğan’ın yanıtlaması gereken sorular olduğunu belirten Bağdat’ın Diken’de yayınlanan Ölümü gör gitme yazısı şöyle:

“Erdoğan gitsin” demek “Devlet yıkılsın” demekmiş. Erdoğan giderse vatan elden gidermiş.

Yok, troller falan söylemiyor bunu. Şamil Tayyar, Mehmet Metiner gibi dondurma severler de söylemiyor. İnanmayacaksınız ama Ermenilerin koruculuk kontenjanından Markar Esayan bile bu kadarını söylemiş değil henüz.

Cumhurbaşkanı’nın kendisi ifade ediyor. Kendine biçtiği mesihlik misyonunun son aşaması olarak varlığımızın sebebi, büyük kurtarıcımız olduğunu beyan ediyor.

Hiçbirimiz ölümsüz ya da mevkilerimizde evladiyelik olmadığımıza göre Erdoğan da bir gün gidecek elbet.

Peki ya bizler ona bazı soruları soramadan giderse?

Mesela Güney Afrika Cumhuriyeti’nden ya da ne bileyim İzlanda’dan sadece işini yapmak isteyen bir savcı transfer etsek. Hiçbir etki altında kalmadan evrensel insani değerlerle ve uluslararası hukuk normlarıyla “Hadi baba, sor bakalım” desek savcıya…

Türkiye halkından aldığı yetkiyle yıllardır bizleri yöneten bir lideri savcının karşısına oturtsak.

“Ey Erdoğan, Roboski’de 34 köylüyü savaş uçağınızla paramparça etmişsiniz. Ardından TSK’ya teşekkür etmişsin. Dava kapatılmış, ceza alan bir tane yetkili yok. Bundan dolayı sorumlusun” demez mi?

“Ey Erdoğan, Osmanbey’in ortasında Hrant Dink’in öldürüleceğini devlet içinde bilmeyen yokmuş. Cinayet planlarının içinde yönettiğin tüm kurumların parmak izi var. Bütün sorumluları terfi ettirmişsin. Dokuz yıl boyunca cinayet örtbas edilmiş. Söyle bakalım niye böyle yaptın?” demez mi?

“Ey Erdoğan, Polis 14 yaşındaki Berkin’i vurmuş öldürmüş. 19 yaşındaki Ali İsmail’i vahşice, döve döve katletmiş. Sen kalkıp ‘Emri ben verdim ulan!’ demişsin. Çocukların annelerine yuh çektirmişsin. Katiller ya ortalıkta yok ya da sembolik cezalarla kollanmış. Devleti sen yönetiyorsun. Hiç suçun yok mu?” demez mi?

“Ey Erdoğan, ülke ülke dolaşıp kendi vatandaşlarını, Anadolu insanlarını yabancı devletlere ihbar ediyorsun. Her yerde ‘Alisiz Alevi bunlar, barındırmayın’, ‘CIA ajanı yetiştiriyor bu okullar, mühür vurun’, ‘Bölücü Kürtler bunlar, tutuklayın’, ‘Yalancı Ermeni diasporası bunlar, seslerini kısın’ diyorsun. 25 yıldır memleketinde yaşayan, Türk bir kadınla evli, 13 yaşında çocuğu olan bir İngiliz akademisyeni ülkeden kovman herkese ajan gözüyle bakmandan mıdır? Biz de ülkelerimizdeki TC pasaportlu herkesi gönderelim mi yani?” demez mi?

“Ey Erdoğan, memleketinde ayda bir bombalı saldırı oluyor. Sadece bu eylemlerde 200 civarı insan katledildi. Medeni memleketlerde siyasetçi, sorumlu olduğu üç kişinin burnu kanasa istifaya zorlanır. Yönettiğin devlette bir kişinin bile istifa etmemesi insani midir?” demez mi?

“Ey Erdoğan, seçimlerden sonra başlayan çatışmalı süreçte yüzlerce masum Kürt öldürüldü. Bodrumlarda yanmış insanların uzuvları duruyor hala. Çocuklar, hamile kadınlar, yaşlı nineler, teşhir edilen çıplak kadın cesetleri, ölülere yapılan işkenceler ta bizim köyden duyuldu. Bunların suç olduğundan haberin var mı?” demez mi?

“Ey Erdoğan, Soma’da sağ kalan madenciyi niye markete sokup dövdün? Cemevi bahçesinde kafasından vurulan Alevi yurttaş için niye ‘Polisin sabrına şaşırıyorum’ dedin? TIR’lardaki silahları kime gönderdin? Sıfırlanan paralar kimindi? Yargıyı niye özel şirketine çevirdin? Bürokrasiyi niye partizanlaştırdın? Akademisyenleri, gazetecileri niye kodese tıktın? Milletin televizyonuna, gazetesine, şirketine niye çöktün? Yarattığın korku imparatorluğuyla niye herkesin hayatını yaşanmaz kıldın? Hadi söyle bakalım!” demez mi?

Bence der.

Erdoğan giderse halimiz nice olur bilemem ben. Fakat bu soruların cevabını onun ağzından duymadan giderse hakkımı helal etmem ona.

Gitme sakın… Ölümü gör daha gitme bir yere…