Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de şantaj için dinlenmiş" sözlerine ilişkin, "Peki, bu iddialar doğru mu? Şayet doğruysa, iddia sahibi (üstelik yürütmenin başı ve siyasi otoritenin zirvesi) Başbakan ispat etmek zorunda değil mi?" ifadesini kullandı.

Dumanlı, "Hukuk dışı yollarla insanları dinlemek ya da kişilerin özel hayatına dair kasetler yapıp onu şantaj olarak kullanmak şerefsizliktir ve bunu yapanlar bulunup adalete teslim edilmelidir" dedi.

"Görünen o ki Ankara’nın bir yerinde kaset siyaseti oluşturulmuş" diyen Dumanlı, "Kimi yanına çekmek istiyorlar; ya da kimi cemaate karşı tavır almaya zorluyorlarsa “Sizin onlarda kasetiniz var!” diye bağırıyorlar.

Ekrem Dumanlı'nın "Kaset siyaseti" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili kısımları şöyle:

Hemen her fırsatta birileri ile ilgili kaset bulunduğu; bu kasetlerin “paralel yapı” tarafından kullanıldığı söyleniyor. Hem de meydanlarda. Alenen.

Daha önce bazı siyasiler, medya sahipleri, hatta Cumhurbaşkanı için de benzer bir şeyler söylendi. Güya onlara dair de kasetler vardı ve o kasetler bir yerlerde gizlice tutuluyordu. Geçen hafta Başbakan, iddiasına iki adres göstererek devam etti: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı. İşin ilginç yanı Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili daha önce de benzer bir iddiayı dile getirmiş ve Gül tarafından nazikçe tekzip edilmişti. Şimdi listeye Genelkurmay Başkanı’nı da dâhil etmiş oldu.

Peki, bu iddialar doğru mu? Şayet doğruysa, iddia sahibi (üstelik yürütmenin başı ve siyasi otoritenin zirvesi) Başbakan ispat etmek zorunda değil mi? İspatsız iddiaları ona buna boca etmek sorumluluk taşıması gereken insanlara yakışıyor mu?

Meseleyi daha net anlayabilmek için kısa bir kaset turu yapmakta fayda var: MHP’lilerin “uygunsuz görüntüler” içeren kasetleri internete düştü. Bir değil; tam yedi vekil ile ilgili organize bir suç işlenmiş, bu kişilerin kasetleri internete atılmıştı. Aradan geçen 3 seneye rağmen bu menfur suçu kimin işlediği hâlâ bulunamadı. 

Ya CHP liderliğinden ayrılmak zorunda bırakılan Deniz Baykal’ın kaseti? Baykal, bir tuzağa düşürülmüş, görüntüleri önce bir video paylaşım sitesine ardından da Yeni Akit Gazetesi’nin yedek kulübesi sayılan internet sitesine taşınmıştı. O görüntülerin üzerine Başbakan Erdoğan sevinç ve zafer naraları attı o günlerde. Özel hayat vurgusunu yaparak “ayıp oluyor” demek isteyenlere meydanlardan “Ne özeli? Genel! Genel!” diye haykırdı. Hatta Fethullah Gülen Hocaefendi ve Abdullah Gül gibi isimlerin Baykal’a üzüldüğünü beyan etmesi karşısında da içerlediğini ima edecek sözler söylemişti. Aradan zaman geçti, “Cemaat”e topyekûn linç stratejisi oluşturuldu. Hal böyle olunca Baykal’ın kaseti de “paralel yapı” adlı hayali kurgunun üzerine yıkılmaya çalışıldı. Baykal haklı olarak somut deliller, bilgiler istedi ve hükümeti suçladı.

Ciddi bir araştırma yapılsaydı kaset olaylarının perde arkası kesinlikle aydınlanırdı. Maalesef o vazife ifa edilmedi. Ne yapıldı? Hem bir yandan kaset mağdurları rencide edildi hem de delilsiz ispatsız cemaat suçlaması yapılarak milyonlarca insan zan altında tutuldu, onların günahına girildi…

Böcek hadisesi de bundan farklı değil. Her tarafı güvenlik kameralarıyla kuşatılmış bir mekâna birileri girip böcek koyuyor ve Başbakan’ı dinlemek istiyor. Bunun faillerini yakalamaktan kolay ne var? Gelen belli giden belli. 2011’de olmuş bir vak’a 2014’te ortaya çıkarılamıyor ve cemaat sürekli zan altında tutuluyor. Sonra ortaya çıktı ki delillerle oynanmak isteniyor. TÜBİTAK’ta 24 yıldır çalışan bir bilim insanının, “Tarafıma ifade edilen ‘beklenti’ böceğin kullanıma girdiği tarihin gerçek tarihten başka bir tarih olarak değiştirilmesiydi. Yani bilimsel ve objektif kriterlerle hazırlanan raporda masabaşı tahrifat yapmam istendi.” sözleriyle anlıyoruz ki mesele faili bulmak değil, algıyı yönetmek…

Geçen ay Başbakan, Doğan Grubu’na da “sizinle ilgili kaset var” dedi. Grup çok doğru bir çıkış yaparak, hem hiçbir şantaja boyun eğmeyerek gazetecilik yapmaya devam edeceğini söyledi hem de iddia sahiplerini ispata davet etti. Benzer kara propaganda, başka medya sahiplerine de yapılmıştı. O gün bu gündür ispat etme adına tık yok. E hani kaset vardı ve siz de onu biliyordunuz? 

Görünen o ki Ankara’nın bir yerinde kaset siyaseti oluşturulmuş. Kimi yanına çekmek istiyorlar; ya da kimi “cemaat”e karşı tavır almaya zorluyorlarsa “Sizin onlarda kasetiniz var!” diye bağırıyorlar. Havuz medyasının küçük bir soruşturmadan, “7 bin kişi dinleniyor” iddiası çıkarması ve isim listesi yapması da aynı meşum taktiğin gereği. Şimdi TİB’de de benzer bir senaryonun döndüğüne dair ciddi kuşkular oluştu.

Net söylüyorum: Hukuk dışı yollarla insanları dinlemek ya da kişilerin özel hayatına dair kasetler yapıp onu şantaj olarak kullanmak şerefsizliktir ve bunu yapanlar bulunup adalete teslim edilmelidir. Ortada somut bilgi ve belge olmaksızın bir kitlenin hedef gösterilmesi de insan onuruyla, siyaset adabıyla bağdaşmaz. Ancak somut belge olmaksızın yapılan propaganda da onurlu bir davranış olmasa gerek.