Ali Nesin çığlık attı… Bu yıkımı durduralım!...

Türkiye’nin örnek işler yapan üretken aydını sevgili Aziz Nesin’in mirasını ve yarattıklarını korumak ve sürdürmekle kalmayıp, daha ileri noktalara taşıyan Ali Nesin, “Aptallık karşısında acz içinde kalıyorum!” diye çığlık attı.

Niye mi?

İşte Ali Nesin’in o çığlığı, umarız bu çığlık karşılıksız kalmaz:

Sevgili Dostlar,

Hayatın bir mücadele olduğunu biliyordum da, doğrusu böylesine yoğun bir mücadeleden habersizdim.

Sel, deprem, bora, tufan ve her türlü afet, hepsi vız gelir, ama aptallık karşısında acz içinde kalıyorum, ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemiyorum. Bu yüzden sizleri bilgilendirmekte geciktim. Son ana kadar, “olmaz, bu kadarı da olmaz” dedim.

Yanılmışım. Olabilirmiş. Bugün yarın Nesin Vakfı’nın Şirince’deki iki evinden birini yıkacaklar. Aldığımız duyumlara göre yarın (yani perşembe günü) sabahın köründe yıkıma geleceklermiş.

Bu evler Nesin Vakfı’na ayda 1500 lira kira getiriyordu. O parayla çocuklarımızı besliyor, ısıtıyor, giydiriyor, okutuyorduk.

Ev deyip geçmeyin. Bunlar bildiğiniz evlerden değil. Nakış gibi işlenmiş olağanüstü güzellikte iki Rum evi. Sadece gelir değil, aynı zamanda gurur kaynağımızdı bu evler. Ve sadece Türkiye’ye değil, dünyaya kazandırdığımız zenginliklerdi.

Turistlerin “tipik Rum evleri” diye fotoğraflarını çektikleri üç beş Şirince evinden ikisiydi, Şirince’nin alametifarikalarıydı.

Çocuklar kazanıyor, Şirince kazanıyor, Türk turizmi kazanıyor, insanlık kazanıyor, üstüne üstlük kimse kaybetmiyor... Daha ne!

Kazın ayağı öyle değil işte...

Anlatmaya ta en baştan başlayayım:

1998’de Şirince’ye Sevan Nisanyan dostumu ziyarete gittim. Eski bir Rum evini restore etmiş. Mütevazı kalmaya çalışarak bana gösterdi. Gördüğümü şöyle anlatmayı deneyeyim: Muhteşem bir ev, ne evi, olağanüstü bir başyapıt, baş döndürücü bir güzellik, kelimelerle ifade edilemeyecek bir şey. Siz hiç okşama ve ibadet karışımı bir istek veren bir ev gördünüz mü bugüne kadar? Ben gördüm! Bundan ben de isterim diye tutturdum. Nesin Vakfı için eski bir harabe satın aldık. İskeletin yarısından çoğu gitmişti, sadece bayıra dayalı kısmı kalmıştı, ikinci katın yerinde de yeller esiyordu.

Her uygar insan gibi önce izin almaya çalıştık. Türkiye’ye yeni gelmiştim, saf ve temizdim o zamanlar! Meğer izin almak mümkün değilmiş.

Şöyle bir sahne canlandırın gözünüzde: Bir sabah uyandığınızda, doğup büyüdüğünüz dededen kalma evinizin tarihi eser olduğuna karar verildiği, dolayısıyla bir sonraki emre kadar çivi çakamayacağınız söyleniyor. Sen kimsin, ne hakla, ne tarihi gibi sorular soramıyorsunuz.

Sonuç mu? Sonuç şu: Damınız akıyor, aktaramıyorsunuz. Ahırınız yıkılıyor, onaramıyorsunuz. Evladınız evleniyor, oda ekleyemiyorsunuz. Sıcak basıyor, çardak dikemiyorsunuz. Keçiler bahçenize giriyor, bahçe duvarı yapamıyorsunuz... Şirince yaşanmaz bir yer oluyor.

Ve kaç yıl boyunca? Sıkı durun: Tam 27 yıl boyunca! Yani bir kuşak boyunca! El insaf! Buna zulüm denir. Devletin vatandaşına yaptığı zulümdür bu. Başka da adı yoktur. Büyük Z ile ZULÜM.

Güzelim Rum evleri teker teker yok oluyor, Şirince boşalıyor, bir tarih yok oluyor ve acısını köylü çekiyor. Ama devlet erkanının umurunda değil. Neden olsun ki, onların damı akmıyor ki!

Bu arada cesur bir adam çıkıyor ve bu yok oluşa izin vermiyor. Seversiniz sevmezsiniz, Sevan Nişanyan bir fenomendir. Sanki elinde sihirli değnek, neye el atsa ortaya güzellikler saçılır. Tartışın, kavga edin, ama bu yeteneğini de lütfen teslim edin.

Sevan da (ve ayıptır söylemesi) ben de iyiyi, doğruyu, güzeli gördük mü dayanamayız. Sonunda ölüm olsa o yolda gideriz. Dostluğumuzu da biraz yarım aklımıza ama daha çok bu inadımıza borçluyuz. Öyle yaptık. Aptallık yerine iyiyi, doğruyu, güzeli tercih ettik. Aynen Matematik Köyü’nde yaptığımız gibi.

Arsa dahil toplam 70.000 dolara iki göz kamaştırıcı yapıt daha ortaya çıktı. Bu iki evden biri yarın yıkılacak.

Bugün birini, yarın diğerini, bir sonraki gün de Matematik Köyü’nü yıkarlar.

Sadece Nesin Vakfı’nın değil, Nişanyan evlerinin ikisi de dahil olmak üzere toplam 22 köy evi yıkılacak.

Köylüler infial halindeler. Devletle halk karşı karşıya.

Dokuz nüfuslu yoksul bir ailenin iki göz evi yıkılacak örneğin. Hem de bu kış kıyamette.

İnsanların kimseye zarar vermeden, kıyıda köşede biriktirebildikleri üç beş kuruşla, alınteriyle, emekle yaptıkları evler yıkılacak.

Aptallığı yeterince yazdım sanırım, yazmaktan ben sıkıldım. İşin özüne geleyim: Gelin Şirince’de konuğumuz olun. Yarattığımız güzellikleri son bir defa görün. Vahşete ve tarihe tanık olun. Başka imkanı olmayanlar için yarın akşam saat 9’da Taksim’den, AKM’nin önünden Şirince’ye otobüs kalkacak.

İşin özünün özü: Bir iki gün içinde gerçekleşecek bu vahşetin sorumlularını herhalde merak ediyorsunuzdur. Söyleyeceğim. Ama içim kan ağlaya ağlaya söyleyeceğim: İzmir İl Özel İdaresi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin egemenliği altındaki İzmir İl Genel Meclisi.

CHP artık kime şikayet edilir bilmiyorum; son merci öleli 70 kusur yıl olmuş.

Sayın Kılıçdaroğlu: Ne yap ne et, bu halkı bu halk partisinden kurtar! Şirince gibi on köy, Nesin Vakfı gibi on vakıf feda olsun, yeter ki bizi bu halk partisinden kurtar.

Muhtaç olduğun kudret halk partisinde değil, bu halkın kendisinde mevcuttur!

Sevgi ve saygılarımla,

Ali Nesin (www.nesinvakfı.org) 0533 711 85 61

16 Şubat 2011


SON DURUM

Yıkım kararı durduruldu. İlgili haber ve ayrıntılar BURADA >>>

DEMOKRAT HABER