Cafer Solgun, “CHP, HDP ile işbirliği yaptığı için değil iktidar partisinin zorbalıklarına karşı ‘muhalefet’ olmanın sorumluluğuyla işbirliği yapmaktan uzak durduğu için yanlış yapmaktadır; ben de dahil birçok yorumcu da bunu söylüyor, ama CHP oralı bile olmuyor” ifadelerini kullandı.

Cafer Solgun’un Meydan’da yayınlanan, “Kılıçdaroğlu’na saldırıyorlar, ama…” başlıklı yazısı şöyle:

CHP lideri Kılıçdaroğlu, ısrar ve inatla gündemde tutulan, hatta memleketin yegane gündemi olsun istenen ‘Türk tipi başkanlık’ dayatmasıyla ilgili itirazını ‘kan dökülür’ şeklinde dile getirince, her benzer durumda olduğu gibi, iktidar cenahı tepeden tırnağa ‘harekete’ geçti. Hakarette sınır tanımıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘sapık’, ‘sapkınlık’ diyerek seviyesizliğin ‘çıtasını’ yüksek tutunca yandaş taifesi kan damlayan kalemlerini Kılıçdaroğlu’na doğrultup ‘atış serbest’ pozisyonu aldı.

En gözde ve ‘iş gören’ argümanları da CHP ve Kılıçdaroğlu’nu HDP, hatta PKK ile kol kola girmekle itham etmeleri. Oysa Sayın Kılıçdaroğlu ve kurmayları bu konuda anlaşılmaz derecede ‘yüksek’ bir hassasiyetle hareket ediyorlar.

Dokunulmazlıkların kaldırılması girişiminde buna bir kez daha tanıklık ettik; “Aslında anayasaya aykırı ama HDP’yi destekliyor demesinler diye evet diyeceğiz” tutumunu hatırlayın…

CHP, HDP ile işbirliği yaptığı için değil iktidar partisinin zorbalıklarına karşı ‘muhalefet’ olmanın sorumluluğuyla işbirliği yapmaktan uzak durduğu için yanlış yapmaktadır; ben de dahil birçok yorumcu da bunu söylüyor, ama CHP oralı bile olmuyor.

Ama artık meselenin savsaklanacak bir tarafı kalmadı. Ülkemiz kan ve can kaybediyor.

Koca bir ilimiz, Kilis, IŞİD ateşi altında boşalıyor. ‘Canlı bomba’ ve ‘bombalı araç’ terörü ‘rutin’ bir hal aldı. Kürtler, son 30-40 yılın en büyük iç göçünü yaşıyorlar. ‘Abluka’ altına alınan il ve ilçeler tank, top ateşiyle yıkılırken, eleştiri yapanlar, çözüm sürecinin lafını edenler ‘hainlikle’ itham ediliyor, susturuluyor.

‘Cadı avı’ çoktan ‘paralel’ sınırlarını aştı, bütün muhalif kesimler ‘cadı avı’ tehdidi altında. Adliye kapılarında yargılanan gazetecileri kurşunlamak için yollarını gözleyen manipüle edilmiş ‘öfkeli’ katil adayları bekleşiyor.

Ve yüzde 49.5 oy ile iktidar koltuğuna oturmuş bir başbakan, ‘kendisini cidden başbakan sanmaya başladı’ diye, ‘Türk tipi başkanlık sistemini canla başla savunmaktan başka işler de yapıyor’ diye siyasi tarihte görülmemiş bir şekilde görevini bırakmaya zorlanıyor.

Şimdi de adama kendisinden sonra o koltuğa oturacak kişiyi kamuoyuna açıklama görevi vererek itibar ve saygınlığına son darbeyi indirmeye hazırlanıyorlar.

Memleket yansa da siyasetin yegane gündemi ‘Reis’i ‘başkan’ yaptırmak olsun istiyorlar. ‘Reis’in fiilen zaten oynadığı başkanlık rolü de ‘kesmiyor’. Olduktan sonra, ‘Tek Şef’ idaresi altında ‘Tek Parti’ diktatörlüğünü ilan edecekler. ‘Dava’ dedikleri, bu…

Kılıçdaroğlu’nun sözlerini ‘bakın ne dedi!’ diyerek hedef tahtasına oturtanlar ülkeyi zaten bir yangın yerine çevirdiklerini, yitirdiğimiz canları, dökülen kanı görmezden, bilmezden geliyorlar. Utanmasalar, bu can yakan acı tablonun sorumlusu Kılıçdaroğlu’dur, diyecekler.

Aslında utandıklarından değil, şimdilik o ‘işi’ Selahattin Demirtaş ve HDP’yi suçlayarak kotarmayı tercih ettiklerinden.

Bu arada kanımca meselenin asıl üzerinde durulması gereken boyutu gölgede kalıyor: Kemal Kılıçdaroğlu sakin ve seviyeli bir politikacı idi. Bir süredir üslubunda ciddi bir sertleşme olduğu görülüyor. Bu, ‘sert olsa ne yazar’ denilerek geçiştirilecek bir tutum değişikliği değil; ‘siyasettir, olur böyle şeyler’ demek de gerçekçi değil.

Sonuçta söz konusu olan CHP’dir ve CHP de, malum, herhangi bir muhalefet partisi değildir.

Seviyesizlik diz boyunu geçtiği için bunun neye ‘delalet’ olduğunu gereğince konuşamıyoruz. Ama ben yine de söylemiş olayım, ‘hayra’ alamet değil.