Maviye boyalı evleriyle ve masalsı bir atmosfer sunmasıyla ünlenen Chefchaouen (Türkçe okunuşuyla “Şafşavan” veya kısa adıyla “Chaouen”), Fas’ın kuzeybatısında yer alır. 1471 yılında kurulmuş bulunan şehir, Rif dağlarında yer alır. Aslında Fas’ın kuzeyini Portekizlilerin işgalinden korumak için Moulay Ismail tarafından inşa edilen surlardan oluşmuştur ve şimdiki şehir merkezi de söz konusu olan bu surların içerisinde bulunmaktadır. 1920 yılında ise şehri İspanyol silahlı kuvvetleri ele geçirir. Daha sonra, 1926 yılında, Fransızların yardımıyla İspanyol işgali sona erer. 1956 yılında gerçekleşen Fas’ın bağımsızlığının ardından, İspanyollar şehri tamamen terk ederler.



Özellikle Tangier’e ve ayrıca Rabat, Meknes ve Fes şehirlerine olan yakınlığından dolayı, Fas’ın en turistik noktalarından bir tanesidir. İspanya’dan Tangier şehrine 35 dakikalık bir yolculukla geçilebilir ve oradan da 3 saatlik bir otobüs yolculuğuyla bu şehre ulaşılabilir. Fes’ten geliyorsanız, otobüs yolculuğu sadece 4 saat sürecektir (burada önerim CTM Otobüs firmasıdır). Otobüs garı (Gare Routiere) şehir merkezine pek yakın. Öyle ki, garın önünde bekleşen petit (minik) taksilerden biriyle en fazla 20 dirhem (5 TL) vererek ulaşabilirsiniz.



Gelmeden önce internet üzerinden otel rezervasyonunuzu yapmanızı tavsiye ederim, çok sayıda güzel ve şık otel ve pansiyon mevcut. Şehrin ismi kentin üzerinde yükselen tepelerin şeklinden gelmektedir, bir keçinin boynuzlarına benzer ve Berberi dilinde de “Chef Chaouen” bu anlama gelir. Şehirde, devlet binalarından tutun da çöp tenekelerine kadar, her yer mavi. Kullanılan çivit mavisi oldukça tatlı ve keskin bir renk.



Yerel nüfusu yalnızca 40.000 küsur olan şehir etrafındaki tarlalarda haşhaş (Hint keneviri / cannabis / mariuana) yaygın bir şekilde ekiliyor ve şehrin içinde neredeyse özgürce satılıyor. Avrupalı turistlerin yoğun ilgisinin bir nedeni de bu olsa gerek diye düşünüyorum. Bu arada, şehrin sadece surlarla çerili olan eski kent kısmı maviye boyalı. Surların dışındaki yerler ve binalar ise yine klasik renklerdeler.



Şehrin maviliğinin tarihi, 15. yüzyıla kadar uzanıyor. İspanya zulüm ve baskısından bunalan Yahudilerin bir bölümü bu şehri kendilerine mesken edinir ve buraya göçerler. Elbette gelirken, geleneklerini de beraberlerinde getirirler. Tevrat’ta Tanrı İsrailoğullarına giyim kuşamlarının yanlarına mavi püsküller asmalarını öğütler. Ayrıca, Yahudi dininde mavi (Tanrı’nın tahtı olan) göğü yansıtır, cenneti simgeler ve ziyadesiyle Tanrı’yı hatırlatır. Mavi rengin bir başka faydalı hususiyeti ise, böylesi eski taş yapılarda akrep barındırmamasıdır. Mavi İslam’daki yeşil rengi gibidir. Ahit Sandığı gibi kutsal nesneler, bir yerden başka bir yere taşınırlarken, mavi renkli bir bez ile örtülüp sarmalanırlar. Nitekim, İsrail devletinin bayrağı da beyaz rengin üzerinde mavi tonlarını barındırır.



Pek çok cafe ve restoranın da yer aldığı Plaza Uta el Hamam meydanında 500 yıllık bir kalesi bulunuyor. İçeriye girebiliyor, kaleye çıkabiliyor ve iç mekanında “kasbah” içindeki resim sergilerini gezebiliyorsunuz. Bunun dışında, 2. Hassan caddesinde yürüyebilir, Bab l’Ain kapısından geçebilir, özellikle de mevsim baharsa, Place Mohammed V Park’ını ziyaret edebilir, Büyük Camiinin (Great Mosque) yanındaki sekizgen minareyi fotoğraflayabilir ve hatta ayrıca yürüyüş ve tepe tırmanışı gibi birtakım outdoor faaliyetlerinde bulunabilirsiniz. Çok sayıdaki hamam ve spa’larda vakit geçirmek ise bir başka etkinlik alternatifi olarak değerlendirilebilir.



Eski Şehir (Medina veya “Old Town” da deniliyor) alanına beş ayrı kapıdan girilebiliyor. Şehir, 1960’lı yıllarda Avrupalı sırt çantalı hippi gruplarının uğrak noktalarından biri haline gelmiş. 2011 yılında Giorgia Armani’nin Chefchaouen’de bir televizyon reklamı çekmesiyle, daha da ünlenmiş. 2014 yılında Eric Clapton’un Chefchaouen’de ev baktığı söylentileri de keza şehri magazin gündemine bir kere daha taşımaya yetmiş.



Restoran seçenekleri arasından, benim tavsiye edebileceğim Aladdin, Sindibad, Granada, Chez Fuad, Morisco ve Lala Mesouda olacaktır. Zaten bunlarına arasındaki mesafeler çok fazla olmadığından, rahatça bulabilirsiniz. Plaza Uta el Hamam meydanındaki kafelerde de vakit geçirebilirsiniz, ancak yine o meydana bakan köy kahvesinde yabancıların pek hoş karşılanmadığını bir kenara not etmenizde yarar var.



Chefchaouen’i 1 tam günde tümüyle gezebilirsiniz, gerisi keyfe giriyor. Sevimliliği ve minikliği bakımından Şirince’yi andırıyor diyebilirim. Bu kesif mavi renge, en çok cıvıl cıvıl oynaşan çocuklar, kukuletalı cüppeleriyle dolaşan yaşlılar ve meraklı bakışlarıyla sizleri süzen kediler yakışıyor. Yün dokumacılığı, sabunculuğun ve kınacılığın çok çeşitli ve zengin örneklerini göreceksiniz. Bir yandan ufak tefek alışveriş yaparken ve taş kaplı, mavinin en güzel tonlarına bürünen sokaklardan geçip yürürken, fotoğraf çekmeye doyamayacağınızdan eminim.



Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Doğan