Merkezi Washington’da bulunan Uluslararası Gıda Araştırma Enstitüsü (Internatinal Food Policy Research Institute IFPRI) ve Alman Açlıkla Mücadele Örgütü (Welthungerhilfe) tarafından Berlin’de açıklanan rapora göre;

Kronik açlık çeken insan sayısı, 2015 verilerine göre 38 milyon artarak 815 milyon olmuş!

Durumu “endişe verici” olarak tanımlayan uzmanlar, her gün ortalama 20 bin insanın açlık, gıda kıtlığı ve bunların getirdiği sağlık problemleri nedeniyle hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor!

Raporda, Birleşmiş Milletler’in ‘2030'a kadar Sıfır Açlık’ hedefinden uzaklaşıldığını kanıtlayan artışın başlıca sebepleri ise şöyle sıralanıyor:

Dünya genelindeki artan çatışmalar, iç savaşlar

İklim değişikliği ile bağlantılı tarımsal sorunlar.

Yağışların azalmasının sonucu olarak hasatın düşmesine bağlı oluşan gıda fiyatlarındaki artış.

Yolsuzluk, kötü yönetim ve hükümetlerin icraatta yetersiz kalması da önemli faktör olarak vurgulanıyor.

Açlık ve kıtlık özellikle çocukları tehdit ediyor. Endeksi hazırlayan kuruluşlar, kıtlık ve açlığın çocukların hayatını tehdit etmesinin yanı sıra eğitim imkânlarından da yoksun bıraktığına dikkat çekiyor.

Ana hatlarıyla vermeye çalıştığım rapor oldukça geniş. Raporu okuduktan sonra içerisinde yaşadığım ülkenin geçmişini ve şu an yaşadıklarını düşündüm.

70’li yılların sonuna kadar, dünyanın “tahıl ambarı” olarak adlandırılan ülkem günümüzde saman ithal eder hale gelmiş/getirilmiş!

Oldukça verimli ekilebilir topraklara sahip olmasına rağmen, her geçen gün tarımın azalmasının bir çok nedeni var. Uygulanan tarım politikaları tarımsal üretimin azalmasında en önemli etkenlerin başında geliyor.

Tarımdan desteğin çekilmesi, gübre ve mazot fiyatlarının, tarımın sürdürülebilirliği önünde engel olacak duruma gelmesi, üretimi yapılan tarımsal ürünlerin dışarıdan ithal edilerek Pazar değerinin düşürülesi, tohum konusunda uygulanan politikaların dışa bağımlılığı arttırarak maliyeti yükseltmesi gibi birçok nedeni sıralayabiliriz.

Tarımsal üretimin düşmesinde çok büyük neden olmasa da uygulanan tohum politikası sonucu doğal tohum yerine genetiği ile oynanmış tohumlar kullanarak halkın sağlığı ile oynanması ayrı bir sorun olarak karşımızda durmakta.

Hayvancılık da aynı durumda.

70’li yılların sonuna kadar, üretilen küçük ve büyükbaş hayvanın tüketimden fazla olması nedeniyle, özellikle de Irak, İran ve Suriye’ye yapılan hayvan kaçakçılığı vardı. Üretilen hayvanlar iç pazarda yeteri kadar satılamadığından sınır komşusu olduğumuz ülkelere satılmak için kaçak yollarla götürülüyordu ki bu konu başta Yılmaz Güney olmak üzere birçok yönetmen tarafından filmlerde işlenmişti.

Uygulanan yanlış politikalar aslında “yanlış politikalar” değildi!

Emperyalist sistemin dayatmaları sonucu ülkedeki tarımsal ve hayvansal üretim bitme noktasına getirildi! Böylece Türkiye dışa bağımlı hale geldi/getirildi.

Uygulanan politikaların hedefi bu olduğundan da kendileri açısından “yanlış” değillerdi!

Yöneticilerimiz tarafından “lüks” sayılmayan yat ve benzeri taşıtlar için kullanılan mazottan Özel tüketim vergisi (ÖYV) alınmazken, tarımda kullanılan mazottan alınması, tarıma uygulanan desteğin kaldırılması, yaşanan “düşük yoğunluklu savaş” nedeniyle hayvancılığın ana alanları olan yayla ve mezraların yasaklanması, uygulanan yanlış politikalar olarak gösterilemez.

Özel uçağın, teknen veya ticari gemin varsa, bunlar özel ihtiyaç! Statüsüne girdiğinden, mazot alırken ÖTV ödemek zorunda değilsin!

Tarım yapıyorsan, tarım özel olmadığından! Mazot alırken ÖTV ödeyeceksin!

Hayvancılığın en yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 40 yıldır savaş var! Kürtlerin, Kürt olduklarını kabul etmemek üzerine başlayan, daha sonra “Kürt Realitesi” kabul edilmesine rağmen hakları kabul edilmeyen, hakları kabul edildikten sonra bile verilmeyen bir içerikle, tansiyonu zaman zaman düşse de, “düşük yoğunluklu” olarak nitelense de savaş devam ediyor.

Bu savaşın zararını sadece Kürtler çekmiyor. Kürtler, ölümleriyle, zulümleriyle, işkencesiyle, yerlerinden yurtlarından edilmeleriyle, acısını yaşıyor.

Ancak bu savaşın ekonomik boyutundaki zararını tüm ülke insanı yaşıyor.

Savaş nedeniyle, ülkenin et deposu yok edildi. Yaylalar ve meralara çıkış yasaklanarak hayvancılık öldürüldü! Bölge tarımı yok edildi! Bölge ekonomisi yok edildi!

Ve en önemlisi, savaş nedeniyle yapılan harcamalarla ülke ekonomisi yok edildi!

Böylece ülkenin temel üretimi olan tarım ve hayvancılık yok edildi! Bunlara dayalı üretim yapan sanayi de birlikte!

Kürtler haklıydı. Kimlik olarak, insan olarak kabul edilmiyorlardı! Hakları vardı ve kabul edilmeliydi.

Bu istemler savaşsız da olabilir, bu haklar savaşsız da verilebilirdi!

Ülke politikalarını belirleyenler, savaşsız çözülebilecek bir durumu savaşa çevirerek, kardeşçe hallolacak sorunu imkansızlaştırarak, emperyalist planları yürürlüğe soktular.

Kağıt üzerinde kabul gören insan haklarını kendi vatandaşlarına çok gören, bir Filistinli için günlerce göz yaşı dökerken, kendi vatandaşlarına insanlık dışı uygulamaları görmezden gelen politikalar “yanlış politikalar” değil “emperyalizme hizmet eden” politikalardır.

Bugün, dünyada kronik açlık çeken 815 milyon insan varsa,

Her gün 20 bin insan, açlık, yetersiz beslenme ve bunların yarattığı sağlık sorunları nedeniyle yaşamlarını kaybediyorsa,

Savaş ve silah sanayisine, gıdadan çok para harcanıyorsa,

Bunun nedeni yetersiz gıda üretimi değil, uygulanan emperyalist politikalar ve üretilenin haksız bölüşümüdür.

Bunların nedeni, haksız kazançta sınır tanımamaktır.

Sömürünün her geçen gün azgınlaşmasıdır.

İnsanların yoksullaştırılmasıdır.

Dünya nüfusunun % 1’inin, dünya üretiminden elde edilenin % 99’una sahip olmasındandır!

Ülkede tarım ve hayvancılığın bitirilmesinin tek nedeni, emperyalizme göbekten bağlanmamız ve muhtaç duruma düşürülmemiz içindir.

Her geçen gün yoksullaşmamızın tek nedeni de budur.