İlginç bir memleket vesselam. Memleket sevgisini o memleketin yazarını, çizerini, şairini, gazetecisini, ozanını öldürerek göstermeye çalıştığını söyleyenlerin söylemleri ne kadar tuhafsa, bir zamanlar Ramazan ayında oruç tutmuyor diye üniversite kampusünde öğrencinin katledildiği bir ülkede insanlara “Ne kadar dindarsınız” gibi anket sorusu sormak da bir o kadar tuhaf.

Diyanet İşleri Başkanlığı başka bir işi yokmuş gibi toplumun dindarlık seviyesini ölçmeye yönelik bir anket yapmış. Adına “Vatandaş Memnuniyeti Anketi” denilen bu çalışmada vatandaşlara “Ne kadar Dindarsınız?” diye sormuş ve onlardan “Çok dindarım”, “Dindarım”, “Dindar değilim” gibi şıklardan birisini seçmesini istemiş.

Düşünebiliyor musunuz, oruç tutmadığı için bile insanların mahalle baskısı yaşadığı bu ülkede, adına “Vatandaş Memnuniyeti” denilen bir anket düzenleniyor ve insanlardan “Dindar değilim” demeleri bekleniyor.

Aslına bakılırsa daha aylar öncesinden rotayı “Dindar nesil yetiştiriyoruz” diyerek Başbakan Erdoğan çizmişti. Tevekkeli o gün bu gündür gariplikler birbirini izliyor. Bir yanda koskoca Diyanet İşleri Başkanlığı vatandaşların ne kadar dindar olduklarını “Ne kadar dindarsınız” gibi bir soruyla test etmeye çalışıyor, öte yanda Batıkent’teki Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Akif İnan ilkokullarının işgüzar okul müdür ve din öğretmenleri çocuklara zorunlu cami maketi ödevleri veriyor.

Aynı işgüzar müdür ve öğretmenler, öğrencilere cennetin 7 kattan oluştuğunu, en üst katta ise ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu olduğunu da söylüyor.

Demek ki bundan böyle AKP’liler isterlerse eğer salı günleri gurup toplantılarından birini 7. katta yapabilecekler. Lakin küçük bir pürüz var. Gurup toplantılarına vatandaşlar alınmayabilir. Zira işgüzar müdür ve din öğretmenine göre 7. kat yöneticilere diğer alt katlar ise sade vatandaşlara ayrılmış.

Peki ama hesapta din işleri ile devlet işlerini birbirinden ayırdığı söylenen Diyanet İşleri Başkanlığı tüm bunlar yaşanırken ne yapıyor? Hemen söyleyelim, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak yerine Vakfı aracılığı ile İmam Hatip Lisesi mezunları ile Anadolu Lisesi, teknik lise ve endüstri meslek lisesi mezunlarını birbirinden ayırıyordu.

Nasıl mı? Yıllardır Diyanet personelinin çocuklarına burs veren Türkiye Diyanet Vakfı bu kez koşulları arasına sessiz sedasız "İmam Hatip Lisesi mezunu olma" şartını koymuştu. Burs için başvuran Anadolu Lisesi, teknik lise, endüstri meslek lisesi gibi diğer okullardan mezun olan ve üniversiteyi kazanan öğrenciler ise deyim yerindeyse avuçlarını yalamışlardı.

Peki ama bundan böyle ne yapılabilirdi? Aslına bakılırsa yapılacak çok şey vardı. Zira bazı personel ve İmamlar durumla ilgili şikâyetlerini bildirmeye başlamışlar bile. Ama izlenecek en doğru yolu bizim işgüzar müdür ve din öğretmenleri göstermiş. Mademki ortada bir haksızlık vardı en iyisi durumu 7. kattakilere bildirmekti. Peki ama bu nasıl olacaktı? En kısa zaman içerisinde işgüzar okul müdürü ve din öğretmenine sorulacaktı.