İnsanlığa karşı suçlara, savaş politikalarına, devletin her türlü kirlerine dur demek için oylar HDP’ye.

Ortadoğu tarih boyunca kaynayan kazan. Büyük devletlerin emperyal petrol-su politikaları, kökten fundamentalistlerin ilahi şeytanlıkları, iktidarların; kadın-emek-halklar-ötekiler düşmanlıkları, bu kazanı hep kanlı kazana çevirdi. 

AKP iktidarının özellikle son 6-7 yıllık politikaları da yukarıda vurguladığımız kara fotoğrafı daha da koyulaştırdı. AKP ve Tiranı coğrafyamızda kalıcı barışa, özgürlüklere, dillerin ve halkların hak eşitliğine karşı hem coğrafyamızda hem de tüm Ortadoğu’da Özyönetim deneylerine, doğrudan demokrasi adımlarına düşman. 
Rojava’dan, Kobane’den çok korkuyor. Tarihsel olarak finali oynayan klasik çürümüş, militarizm özlü, mutlak merkeziyetçi, dinci ve şoven milliyetçi devlet biçimine ağzından sular akıtarak sarılıyor. 

Başbakan 24-25-26 Ekim’de Kobane’ye saldırdıklarını itiraf ediyor. Adeta Kobane’de hezimete uğrayan IŞİD’in neredeyse intikamını almak istiyor. 
Hayatında “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı okumamış bir hakime, aslında Bangalor Yargı Etiğine göre yargıç sayılmaması gereken, bir memura HDP’nin seçim beyannamesini toplattırıyor. Ankara katliamından, hükümetin başı ‘oyumuzu arttırdı’ diye memnuniyetini dile getiriyor. 
Dili aslında sürçmedi. Ortada sürç-i lisan yok, açık bir itiraf var. “Her zaman zalimlerin yanında olacağız” dedi. Malumu ilan derler buna. O kadar korkuyorlar ki, 1 Kasım öncesi sürekli HDP’lileri gözaltına alıp tutukluyorlar. Bölgenin en büyük barosunun başkanı pervasızca derdest edilerek gözaltına alınabiliyor, tutuklama istemiyle hakime sevk edilebiliyor, jet hızıyla derhal iddianame hazırlanabiliyor. 

KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK

Farkındalar, köhnemiş eskinin, çürümüş sistemin korkulu rüyası legal zeminde tek ve asıl HDP. Korkunun ecele faydası yok. Yenin ayak sesleri 7 Haziran’da netçe duyuldu. 1 Kasım’da umudumuz bu ayak seslerinin bir özgürlükçü maraton fırtınasına dönüşerek her türlü tiran ve ara rejim heveslilerine ders vererek heveslerini kursaklarında bırakması. Zaman zaman dillendirilse de, tiran ve avanesi yarattıkları kaos, yolsuzluk, partizanlık ve savaş münafıklıklarının yeni bir ara rejim pusucularının ağızlarının iştahla şapırdattığının da farkında değiller. 

HDP’nin 1 Kasım’da güçlü çıkması hem tiran ve avanelerine, hem de ara rejim heveslilerine her açıdan ders olacağı gibi, “en az devlet, en çok özgür birey ve özgür toplum” mücadelesi açısından da güçlü bir kazanım olacaktır. 

Pazar günü Cumhuriyet ve Gündem gazetelerinde 1048 özgürlükçü, demokrat, sosyalist hukukçu avukatların her türlü iktidar kirleri ve suçlarına karşı isyan manifestosu yayınlandı. Hukukçu avukatlar diyorum. Her yargıç, her savcı, her avukat hukukçu değildir. Yargıç ve savcılar içinde maalesef memur-katip formasyonlular çoktur. 

Oysa coğrafyamıza, guguk haline gelmiş, kokuşmuş sözde hukuk uygulama ve organlarına karşı özgürlükleri, doğrudan demokrasiyi, Anarko/komünal hak ve hukuk alternatiflerini üretecek, savunacak hukukçulara ihtiyaç var. Son yıllarda İspanya, Fransa ve İtalya’da ‘Değişimci Yargıçlar’ ekolü ve deneyimi yaşanıyor. Bu değişimci hareket, ulusal mahkemelerin yozlaşmasına tepki olarak başladı ancak yalnız bu ülkelerle sınırlı kalmadı. Başka birçok Avrupa ülkesine de yayıldı.Bu gelişme Avrupa sınırlarını da aşarak, bir çok ülkenin yargı sistemini etkiledi. Ulusal yargıçlar siyasal baskılara karşın Pinochet’yi hesap vermeye zorladılar. Onlar, iç hukuk çerçevesinde ulusalüstü hukuku uygulayarak Pinochet davalarını yarattılar. Değişimci yargıçlara, değişimci savcılara bizde de acilen ihtiyaç var. Hele hele Anarko-komünal felsefeye sahip hukukçu avukatlara çok ihtiyaç var. 

Adeta Emile Zola’nın tarihi ‘suçluyorum’ çıkışına benzer gerçekleri haykıran 1048 avukatın deklarasyonu ile yazımızı bitirirken; onurlu, vicdanlı, hak ve özgürlük sevdalısı herkesi bir kasımda HDP için coşkuyla oy vermeye çağırıyoruz. 

HATIRLATIYOR ve SUÇLUYORUZ

Biz Avukatlar,

İktidarın tüm hukuk, adalet ve vicdan yoksunu eylemlerini faillerinin isimleriyle birlikte toplumsal belleğe kaydettiğimizi, topluma reva görülen bu uygulamaların bir gün ortalığa saçılacağını HATIRLATIYOR ve,

1.Savaş yanlısı politikalarıyla, ihmalleri ve şüphelilere uyguladıkları çifte standart ile Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da yüzlerce yurttaşımızı katline neden olan başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere dönemin tüm yetkililerini yaşama hakkını ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

2.Yetkisi olmamasına rağmen idari kararlar ile güvenli bölge ve sokağa çıkma yasakları ilan edip olağanüstü hal uygulamalarını olağan hale getiren, son 3 ayda 25 çocuk olmak üzere toplam 256 sivil vatandaşın ölümüne sebebiyet veren, yurttaşların seyahat, haberleşme, beslenme, sağlık hizmetinden yararlanmalarını engelleyen mülki amirleri, kolluk birimleri, emir veren ve uygulayan tüm yetkilileri yaşam, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel ve aile hayatına saygı haklarını ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

3.Gezi protestolarında 8 kişinin ölümüne, 8 bin 163 kişinin yaralanmasına, 11 kişinin gözünü kaybetmesine neden olan polisleri; “emri ben verdim” demeciyle şiddet kullanımlarını sahiplenen ve yurttaşları açıkça düşman ilan ederek toplumu kutuplaştıran dönemin hükümet başkanı ve üyelerini; açık mevzuat hükümlerine rağmen 2 milyonun üzerinde insanın katıldığı protestoları suç sayıp binlerce kişi hakkında dava açan hakim ve savcıları yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, toplantı ve gösteri haklarını ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

4.Her türlü barışçıl gösteriyi gazla, copla, tomayla boğarak ve ‘iç güvenlik’ adı altında yasalar çıkartarak yurttaşların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını toptan engelleyen, sabaha karşı yapılan keyfi ev baskınlarını olağan hale getirip insanların polis tarafından yaralanmasına ve öldürülmesine neden olan ve failleri cezalandırmayarak iştirak eden tüm yetkileri kişi hak ve özgürlüklerini ihlal etmekle SUÇLUYORUZ! 

5.Ölen kişinin arzusuna uygun şekilde defnedilmesini engelleyen, ölüleri ailelere teslim etmeyen, günlerce sınır kapılarında bekleten, mezarlık bombalayan, ölü bedenleri çırılçıplak sokakta teşhir eden, araç arkasına bağlayıp sokaklarda sürükleyen, ana babaları evladını gece yarısı gizlice gömmek ya da cesedi bozulmasın diye günlerce buzdolabında saklamak zorunda bırakanları tüm Türkiye toplumuna karşı suç işlemek ve vicdanları yaralamakla SUÇLUYORUZ!

6.2014 yılında tedavilerin yapılmaması nedeniyle 41 tutuklu ve hükümlülerin ölmesine neden olan ve hali hazırda ölümcül hastalık sınırında olan 247 kişi için aynı tutumu devam ettiren, trans kadınları hücrelerde tutan, avukat görüşlerini kısıtlayan; keyfi disiplin cezaları ve süngerli oda gibi uygulamalar ile tecrit ve şiddeti sistemli hale getiren; çocuk cezaevlerinde yaşanan taciz ve tecavüz vakalarını engellemek için gerekli önlemleri almayan ilgili tüm yetkileri ve bu hak ihlallerine ilişkin etkin bir soruşturma yürütmeyen savcı ve hakimleri infaz hukukunun temel ilkelerini ve temel hak ve özgürlükleri ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

7.Basın ve ifade özgürlüğünü doğrudan hedef alan açıklamalarıyla muhalif medyayı susturmaya çalışanları; görünmeyen yöntemlerle bine yakın gazeteciyi işten eden medya patronlarını; 62 binin üzerinde internet sitesine erişimi engelleyen, toplumu sarsan ve kamuoyunu yakından ilgilendiren tüm olaylarda yayın yasakları getirip haber alma hürriyetini ihlal edenleri, muhalif gazetecileri hedef haline getiren, can güvenliklerini tehlikeye sokan yayın yapan ve eylemde bulunanlar hakkında hiçbir hukuki işlem başlatmayan, buna mukabil mesleğini yapmaya çalışan gazeteciler hakkında ise dava açarak iktidarın basını ve toplumu sindirmeye yönelik politikalarına alet olan hakim ve savcıları “Basın hürdür, sansürlenemez” hükmünü yok saymakla ve ifade hürriyetini, Anayasa’yı, Uluslararası sözleşmeleri ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

8.Tutuklama tedbirini iktidara muhalif eleştirel düşünce ve faaliyetlerin cezalandırılması aracı olarak uygulayıp on binlerce insanın yıllarca tutuklu kalmasına neden olan, ifade özgürlüğü ve demokratik toplum temelinde değerlendirilmesi gereken eleştirileri ulusal ve ulusal üstü mevzuatlara rağmen "Cumhurbaşkanına hakaret” olarak değerlendirip son 8 ayda 1000’e yakın kişi hakkında dava açan savcı ve hakimleri demokratik toplum ilkelerine uygun hareket etmemek, ifade özgürlüğü, kişi güvenliği ve özgürlük hakkını ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

9.Kentimizi ve topraklarımızı sermayenin sınırsız talanına açanları; “kentsel dönüşüm” adı altında yapılan projelerle kentsel dokuyu tamamen değiştiren ve on binlerce insanın yaşam alanlarından kopartılmasına sebebiyet verenleri; üzerinde HES projesi bulunmayan akarsu bırakmayanları; “terörle mücadele” adı altında yüzlerce hektar orman yakan ve söndürülmesini engelleyenleri yaşam alanlarımızı ve ekolojik dengeyi ortadan kaldırmaya çalışmak, çevreyi, doğayı, toplumu koruma görevini ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

10.İş güvenliği için gerekli düzenlemeleri ve denetimleri yapmayarak 13 yıllık dönemde 14 binin üzerinde işçinin ölümüne sebebiyet veren tüm hükümet üyelerini, ilgili belediyeleri, bürokratları ve patronları; Soma, Ermenek, Davutpaşa, Torunlar, Esenyurt, Ostim ve daha bir çok iş cinayetleri/katliamları davalarında denetim sorumluluğunu yerine getirmemiş bürokratların yargılanmasını engelleyenleri; taşeronu destekleyen, patronla el ele vererek işçilerin ölümüne adeta göz yuman sendika yöneticilerini; iş cinayetlerine kaza olarak yaklaşan hakim ve savcıları görevlerini yerine getirmeyerek, etkin bir soruşturma yürütmeyerek ve adil ve tarafsız bir yargılama yapmayarak iş cinayetlerine ortak olmak ile SUÇLUYORUZ!

11.“Fıtratınız farklı! Erkeklerle eşit değilsiniz”, “6 yaşındaki çocuk evlenebilir”, “Kadınlar herkesin içinde kahkaha atmamalı" şeklindeki eşitlik ilkesine aykırı ve ayrımcılık içeren sözleri nedeni ile AK Parti iktidarlarının ilgili milletvekillerini, tecavüz sanığı kişileri terfi ettiren hükümet üyelerini, kadın cinayetleri ve tecavüz davalarında “beyaz tayt giydi, kadın bağırmadı” gibi kadın düşmanı gerekçeleri haksız tahrik kabul eden ve kadın beyanlarını esas almayan hakimleri Anayasa’ya, ulusal üstü sözleşmelere ve Yargı Etiği İlkeleri’ne aykırı hareket etmekle SUÇLUYORUZ!

12.1990’lardan bugüne devam eden faili meçhul ve failleri belli olmasına rağmen “Hayata Dönüş Operasyonu”, Roboski gibi yüzlerce insanımızın katledildiği davalarda sorumluların cezalandırılması için gerekli etkin soruşturma ve kovuşturma yürütme görevlerini yerine getirmeyen savcı ve hakimler ile sorumluların yargılanmasını engelleyen yetkilileri adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek ve yaşam hakkı ihlallerine ortak olmakla SUÇLUYORUZ!

13.Tarafsız olmakla yükümlü olmasına karşın, devlet kaynaklarının kullanıldığı mitinglerle AKP'nin propagandasını yapan Cumhurbaşkanı’nı; seçim dönemlerinde öncellikle partilere tahsis edilmesi gereken meydanlarda Cumhurbaşkanı’na öncelik tanıyan ve onun seçime müdahalelerini görmezlikten gelen Yüksek Seçim Kurulu üyelerini; AK Parti iktidarlarına ayırdığı zaman ve yayın politikaları ile seçime doğrudan müdahil olan TRT yönetimini Anayasa’yı ihlal etmekle SUÇLUYORUZ!

14.“17-25 Aralık Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu”nu yürüten savcı, hakim ve adli kolluk görevlilerinin yetkilerini elinden alan iktidar partisi yetkililerini; dosyada bulunan bir çok somut delile karşın etkili bir soruşturma yürütmeyip dosyayı kapatan, paraları faizi ile birlikte iade eden hakim ve savcıları toplum vicdanının unutmayacağını hatırlatıyor ve yargıya müdahale etmekle SUÇLUYORUZ!

15.Hak arama ve savunma haklarını kısıtlamakla yetinmeyip emrindeki mülki amirleri, savcıları ve polisleriyle avukatlara karşı şiddet uygulayan iktidarları; avukatlara ve meslek örgütlerine dava açan, avukatları hukuksuz gözaltına alan, tutuklayan hakim ve savcıları BM Havana İlkeleri başta olmak üzere adalet-savunma-avukatlarla ilgili Uluslararası sözleşme ve belgeleri ihlal etmekle SUÇLUYORUZ;

Yukarıda saydığımız suçlamalara ilişkin defalarca yasal yollara başvurduk, suç duyurularında bulunduk. Tüm başvurularımız sonuçsuz kalırken yukarıda saydığımız suçların failleri ise ceza almadan kamu görevi yapmaya devam ettiler. Israrımız kimi zaman duruşma salonlarından, kimi zaman savcı odalarından kovulmamıza neden oldu. Yerlerde sürüklendik, hakkımızda soruşturmalar açıldı, gözaltına alındık, tutuklandık. 

Yukarıda saydığımız suçlara ve bunların dışında buraya sığdıramadığımız tüm devlet görevlilerin faili olduğu hak ihlallerine ilişkin etkin bir soruşturma ve kovuşturma yapma olanağı ortadan kalkmış durumdadır. Türkiye’de yargı “iktidara bağımlı bir yargı”dır ve “iç hukuk yolu tükenmiş”tir. 

Hukukun en önemli sorununun yasal alanı yeniden düzenlemek değil; zulme karşı mazlumu, çoğunluğa karşı azınlığı, devlet otoritesine karşı bireyin haklarını korumak, hak ve özgürlükler için mücadele etmek olduğunu hatırlatıyor ve diyoruz ki: İktidar ve ortakları suç işlemeyi sürdürdükçe, biz avukatlar da hak ve özgürlükler mücadelesini sürdürmeye ve iktidarın suçlarını teşhir etmeye devam edeceğiz.