Artık geçmişe çok gitmeye gerek yok. Son 1 yıl içerisinde yüzlerce insan bu ülkede hayatını kaybetti. Gençler, çocuklar, işçiler, kadınlar, LGBTİ'ler ve dahası devlet terörünün kurbanı oldu. Ve yaşanan her ölüm sonrası bir bahane buldular. Artık ölümleri o kadar sıradanlaştırdılar ki, tepki verenlerin sayısı bile azaldı.

''Taş atmakla sorun çözülmez", "e molotof atıyorlardı", "e Aleviymiş zaten", "e Kürtse kesin bölücüdür'' deyip, olmayan vicdanlara bahane aramak çok yersiz a dostlar! Bu söylemlerle, bu düşüncelerle bir barış sağlanması da mümkün değil. Eskiden ateş düştüğü yeri yakardı, şimdi hepimizi yakıyor! Farkında mısınız?

Soma'da yaşanan facia sonrasında Başbakan'ın sergilediği tavır da, yaşanan olaylar da artık hepimizi korkutmaya başladı. Madende yaşamını yitirenlere karşı Başbakan saygısızlık yaptı bir defa, polis nasıl yapmasın? Orada insanlar; babalarını, eşlerini, çocuklarını, yeğenlerini, canlarını kaybettiler. Yetmezmiş gibi dayak yediler, gaz yediler, hakaret yediler! ''Hakkınız helal mi?'' diye bize değil, sahip çıkamadığımız yüzlerce yitip giden cana sormalı, yetim çocuklara, dul kalan kadınlara, evlat acısı yaşayan analara sormalı.

ÖLMÜŞTÜR, GEÇMEMİŞTİR!

Bir ülkenin Başbakanı söylemleriyle insanları birbirine karşı kutuplaştırmamalı. Ki, bu söylemlere çok fazla şahit olmaya başladık. Bir Başbakan'ın çıkıp: ''Polisin sabrına hayret ediyorum'' demesi de ileri demokrasi midir? E Başbakan bunu söylerse, tabi müşaviri de halkı tekmeler.

Koltuk sevdası için, siyasi rant iktidar yalakalığı yapanlar da: ''Bu ülkede eşek gibi yaşayacaksın, arpanızı keseriz'' deyip, halka ne gözle baktıklarını apaçık gösterir.

Polis öldürüyor, medya susuyor, hükümet kışkırtıyor, halk alışıyor! Daha dün yüzlerce insanımız iş cinayetine kurban gitmişken, medyanın gündemi Başbakan'ın Almanya ziyareti olabiliyor. Yaşanan her hadiseyi de paralellere bağlamak, korku siyaseti yapıldığını apaçık gösteriyor. Korku siyaseti diyorum çünkü; evladını kaybetmiş bir anayı yuhlatmaya da şahit oldu bu halk.