Ankara (Cumhuriyet) – Kongre salonundan bildirecek fazla bir şey yok.

Partinin başkanı çıktı iki buçuk saat konuştu; şiir filan okudu, türkü dinletti, yağdı gürledi, ağlar gibi yaptı, birileri ağladı, hem Türkiye’deki Müslümanlara hem dünyadaki Müslümanlara selam yolladı, selam faslı bir saati buldu, selamlardan salt Müslüman kesim değil milliyetçi kesim de nasiplendi…

Stadyum yerine kongreye gelen ve çeşitli kentlerin futbol takımı formasını giyinmiş kadınlı erkekli amigolar alkışladı, sloganlar söyledi, onlara iyi prova yapıldığı belli olan davullar eşlik etti daha doğrusu onlar davullara eşlik etti. Konuşan zat helallik istedi, aldı, ama bir yere gitmediğini, sadece bir mola verdiğini ilan etti.

Arada yeni MYK ve Parti Meclisi için seçim yapıldı mı, yapılmadı mı anlayamadım.

Zaten o zat konuştuktan sonra kongre de –bence- bitti.

Yani…

Kongre salonundan bildirecek yeni, önemli, ilginç, altı çizilmesi, okurla paylaşılması gereken pek bir şey ya da hiçbir şey yoktu…

Evet yoktu…

*    *    *

Ha, bir de…

Bir de kongre salonunda “Cumhuriyet muhabirlerine yasak koydunuz. Bu benim meslek anlayışıma, meslek dayanışması ilkelerine, medyaya konacak her türlü kısıt ve yasağa karşı çıkma yükümlüğüme aykırıdır. O yüzden bugün, bu kongre salonunda Cumhuriyet muhabiri benim. Bu salona girmesi yasaklanan meslektaşlarım yerine nöbetçi Cumhuriyet muhabiri benim” diyen bir gazeteci de yoktu.

Olsaydı, çalıştığı medya kuruluşu üstünden kongreye akredite olmuş, salona girme, kongreyi izleme hakkı kazanmış bir arkadaşımız çıkıp o gün nöbetçi Cumhuriyet muhabiri olsaydı, salondan haber, izlenim, gözlenim yazsaydı ve sadece o gün için o yazılar çalıştığı gazetede değil, Cumhuriyet’te yayınlansaydı, ne olurdu?

Birileri mosmor olmaz mıydı?

O mosmor olan birilerine (ya da birine), ”Efendi, müteahhitleri, bankacıları, namlı sermaye sahiplerini kendine bağlayabilir, diz çöktürebilirsin; medya patronlarını sindirebilir, ‘ödlek patron’ zavallığına indirebilirsin ama… Ama efendi, gazetecileri, sahici gazetecileri, meslekte başının gölgesini önüne düşürmeyenleri satın alamaz, sindiremez, halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründürme görevlerini yerine getirmelerini engelleyemezsin” denmiş olmaz mıydı?

Bu, ülkede demokrasi için, basın özgürlüğü için, düşünce özgürlüğü için yıllar boyu unutulmayacak bir kükreyiş olmaz mıydı?

Bu adımı atan gazeteci hem kendi torunlarına, hem genç meslektaşlarına bundan daha değerli, daha şanlı nasıl bir miras bırakabilirdi ki?

*    *    *

Ben mi?

Yaptım, yaptım; şansımı zorladım…

Ama AKP merkezinde telefona çıkan “Bu saatten sonra başvuru mu olur bey? Çoktan kapandı o. Hem internet medyasına kontenjan yok” dedi.Bir yabancı bir medya kuruluşu adı vererek itiraz etmeye çalıştığımda sırıtarak (Valla telefonda yüzünü gördüm galiba, sahiden sırıtarak) “Güle güleeeee; iyi akşamlaaaaar” deyip telefonu yüzüme kapadı…

Yazık… Torunuma, genç meslektaşlarıma bırakacağım harikulade bir miras fırsatını kaçırdım.

Üstelik “mosmor surat” görmeye de bayılırım…

Yazık…