Ciddi bütçeler ile hazırlanmış olan filmde görsellikten taviz verilmemişti. Önemli derecede figüranın da yer aldığı film görsellik ve mekânsal düzenlemeler haricinde beklenenin tersine yeni bir şey vermemişti izleyicilere. Eski tarz senaryoların bol şatafat ve yüksek derecede beklentiyle izleyiciye sunulmasından ibaret soğuk savaş yıllarının Hollywood tadındaki filmlerini hatırlattı bana. Tabi bu film gişe yapar mı derseniz, yapmaması için bir sebep yok. Çünkü gişe yapan filmler her zaman gerçeklerin yansıtıldığı, realist ve toplumcu oldukları için gişe yapmıyor. Gerçekte var olamayan ve yaşanmayan, tarzdaki filmler de pekâlâ gişe yapıyor. İşte hafta sonu izlediğim film de gerçekte olmayan, realizmden kopuk, asla toplumcu olmayan ve hatta izleyicileri aldatmaya dönük bir filmdi.

 

Filmde yıllar önce siyasal düşünceleri nedeniyle mağdur(!) edildiği iddia edilen bir siyasetçinin, ülkede oluşan siyasal boşluktan faydalanarak beklenmedik bir şekilde iktidar olması ve bu iktidarını uzun zamandır devam ettirmesi nedeniyle ortaya çıkan tablodan bahsedilmekteydi.

 

İktidar öyle bir hal almıştı ki düzenlenen en son parti kongresinde partisi adına bir tek kendisi konuşmaktaydı.

 

İnadına demokrasi, inadına kardeşlik, inadına barış… sözlerinin uçuştuğu konuşmada, ülkede bulunan ve yıllardır çözülmemiş sorunları nedeniyle iç siyasetin her daim gündeminde olan halka da çağrı vardı. Kendisine güç verilmesi, attığı çok fazla adıma karşı tek bir adım atılarak sorunun çözülmesi çağrısı. Hâlbuki bu konuda o kadar çok yalan söylenmişti ki bu halka… Bu halkın oyları ile seçilmiş yöneticilerinin halen cezaevinde olması, parti üyelerinin yoğun şekilde tutuklandığı gerçeği bunların sadece bir kaçı… Yakın zamanda yaşanan açılım politikasının tez zamanda bırakılarak bu halka karşı düşmanlaşmayı da es geçmeyelim.

 

Sonra komşu ülkede yaşanan sürece müdahale etmiş olmasına ve uluslararası kamuoyu tarafından terör örgütleri kapsamında yer alan örgütlenmelerle paralel ve hatta o tür organizasyonlara destek sunan bir anlayışla hareket etmesine rağmen, başka ülkelere yaptığı çağrılar vardı. Demokrasi ve insan hakları için o ülkenin yönetimine destek vermekten dolayı suçluyordu bu ülkeleri! Demokrasi ve insan hakları!

 

Ülkede yaşanan ekonomik politikalar milyonlarca çalışan ve geniş halk kesimlerini mağdur etmesine rağmen, ekonomik olarak güçlü bir ülke görünümü verilmeye çalışılmıştı. Bu bağlamda ülkenin refahı (!) ve huzuru(!) için yakın zamanda yapılan ve halkın tepkisini çeken zamlardan bahsedilmemiş, IMF denilen yapıya olan borcun kısa zamanda ödeneceğinden hatta ona borç verileceğinden bahsedilmekteydi!

 

Sadece kendisi tarafından konuşma yapılan, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının olmadığı filmde demokrasi bir kişinin inisiyatifine bırakılmıştı! O ne derse o olmaktaydı! Başka türlüsü mümkün değildi.

 

Filme gelebilecek eleştiriler konusunda ise başka bir düzenleme devreye alınmıştı, eleştirmenler gösterimden önce farklı yaftalar ile devre dışı bırakılmıştı.

 

Filmde bahsedilmesi gereken birçok husus olmasına rağmen, bütçenin yetmediğinde mi, yoksa başka sebeplerden dolayı mı bu gerçeklikler izleyiciye verilmemişti, bilemeyeceğiz! Ama biz birkaç hususu hatırlatalım istedik.

 

Demokrasi ya vardır ya yoktur, bu demokrasinin ilerisi nedir? Demokrasinin olduğu ülkelerde genelde basın ve ifade özgürlüğü denilen bir mekanizma işler. Siyasi parti kongrelerinde muhalif basın sansürlenirken, yandaş basın kutsanmaz. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde muhalifler her zaman olacaktır, bu demokrasinin özünden kaynaklanır. Muhalifler, uzun tutukluluk süreleri, düzmece belgeler ve korku politikaları ile yasaklamalar ile iktidar gücü altında hedef haline getirilirse buna nasıl demokrasi denir? Hukuka talimat verilmek suretiyle gerçekleşen yargılama ve kararlar nasıl demokraside yer alır?

 

Özetle bu film için tüm görselliğine, şatafa ve harcanan bütçeye rağmen bekleneni karşılamayan dönemsel gişe filmi denebilir.

 

Umarım bu tür filmler artık gişe yapmaz.