Bu fotoğraf, Beşiktaş’ta mahkeme kapısında çekilmiş. Genç bir grup arkadaşlarını cezaevine yolcu ediyor. Güneşli bir gün. Şimdi hep birlikte deniz kıyısındaki kahvede çay içmek vardı. Ring aracında olan, görmediklerimiz, Baran Nayır ile Ali Deniz Kılıç.
Geçen ağustos ayında İsmail Saymaz, haberlerini yapmıştı.
Topluca unuttuğumuz o iki gencin tutukluluk hikâyesini anlatıyordu. 

Bundan birkaç yıl önce Terörle Mücadele Yasası karşısında bir avuç insan itiraz dillendirirken demokrat hükümetin önde gelenlerinden zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek tasarının hedefinin vatandaşlar olmadığını, yerli yersiz kuşkulara da gerek bulunmadığını belirterek, şöyle diyordu: “Biz bir taraftan özgürlükleri korumaya, öbür taraftan da kamu güvenliğini, düzenini tesis etmeye mecburuz. Bu ikisini dengede tutarak bu tasarı hazırlanmıştır. Bunun çok kolay olmadığını da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Bu tasarı özgürlükleri kısıtlamak değil, kamu düzenini koruyarak özgürlüklerin kullanılmasını temin amacıyla hazırlanmıştır. Çünkü kamu düzeninin bozulduğu yerde esasen bir çok özgürlüğü kullanmak da mümkün değil. Bu ikisi arasındaki bağlantıyı hepimizin çok iyi kurması icap etmektedir.’’ 

6 Haziran 1999 günü Baran ve Ali Deniz, DTP’lilerin Ümraniye’deki bir protestosuna katıldıktan sonra gözaltına alındılar. İki genç de Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi ve üniversite öğrencisi. Nayır, Türk Dili ve Edebiyatı, Kılıç ise Bilgisayar Mühendisliği okuyordu. O gün gösteride polis gaz bombası attı. Göstericiler de taş.
Ortalık karışınca Baran’la Ali Deniz, gruptan ayrıldı. Tam da o an polis onları gözaltına alıp polis arabasına koydu. Yanlarına iki de tanımadıkları genç yerleştirildi. Onlar da gözaltına alınmıştı. 

Daha sonra hazırlayacakları tutanağa göre çevik kuvvet polisi, sokakta torba içerisinde soda şişeleriyle yapılmış altı adet molotofkokteyli bulmuştu, bir diğer sokakta ise mahalle halkından 5 genç daha gözaltına alınmıştı. Dokuz kişi olmuşlardı.
Aralarından eyleme katıldığını kabul eden iki kişi vardı. Baran ile Ali Deniz. Ama molotofkokteyli bulundurma iddiasını reddettiler.
Tutuklanan gençlere ‘silahlı örgüt üyeliği ve tehlikeli madde bulundurma’ iddiasıyla 29 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Tek dayanak, ilk dört gencin gözaltına alındığı Kürkçüler Caddesi’nde, molotofkokteyli bulunduğu iddia edilen torbanın olduğu şeklindeki polis tutanağıydı.
Ilk duruşmada aynı arabaya bindirildikleri iki genç serbest bırakıldı. İkinci duruşma 12 Ekim 2010’daydı. Mahkeme, molotofkokteyllerinin bulunduğuna dair tutanakta imzası olan polis memurlarını dinledi.
İki polis, yakalama işlemini çevik kuvvetin gerçekleştirdiğini, kendilerinin sadece tutanağa imza attıklarını söyledi.
Molotofkokteyllerini bulup bunları dört gençle ilişkilendirenler ortada yoktu. 

Parmak izi uyuşmadı 
Mart ayındaki üçüncü duruşmada savcı Baran Nayır ve Ali Deniz Kılıç’ın tahliyesini istedi. Ancak Kürt gençler bırakıldı, SDP’lilerse ‘kuvvetli suç şüphesi’ nedeniyle bırakılmadı. Soda şişelerindeki parmak izi incelemesinin sonucu ancak 1.5 yıl sonra mahkemeye ulaştı. İzler Baran ile Ali Deniz’e ait değildi.
Ne fark eder? Bu memleket hukukunun gençlere yönelik şüphesi kuvvetlidir. Kanıta, ipucuna gerek duymaz.
İki delikanlı devamsızlıktan sınıfta kaldı. Yeniden sınava girip yeni bölümlere girebilecek puanlar aldılar. 20 Aralık’taki duruşmaya bağlı hayatlarının geri kalanını nasıl devam ettirecekleri.
Aileleri ve arkadaşları kaygılı. Çünkü cezaevi koşulları her iki genç için de çok zorlayıcı. Ali Deniz’in böbrek, Baran’ın ise kalp sorunu var. 

Baran’ın mektubu 
“Öncelikle kendimi tanıtayım, adım Baran Nayır, 20 yaşında Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi bir gencim, Sosyalist Demokrasi Partisi üyesiyim. Normalde gayet olağan bu iki durum (genç olmak ve politik olmak) Türkiye koşullarında olağanlaştırılmış başka bir durumu ortaya çıkarıyor, genç bir politik tutuklu olma durumunu. Tehlikeli olarak görülerek zindanlara doldurulan binlerce genç politik tutsaktan biriyim.
2009 yılında düzenlenen bir basın açıklaması nedeniyle 2 SDP’li (Ali Deniz Kılıç ve ben) gözaltına alındık. Gözaltı sonrasında çıkartıldığımız mahkeme tarafından TCK’nın 220/6 maddesi gerekçe gösterilerek tutuklandık. Yasanın içeriği malum, “örgüt adına suç işleyenler, örgüt üyesi olmasalar da örgüt üyesi olarak yargılanırlar”! Buradan hareketle biz de içeriği demokratik çözüm olan bir basın açıklaması gerekçe gösterilerek PKK üyesi olmakla yargılanıyoruz.
Yasanın örgütsel bağ aramadan etkinliklere göre örgüt üyeliği oluşturması ilginç durumlar yaratıyor, biz PKK üyeliğinden yargılanırken, partimizin genel başkanı, MYK üyeleri DBH etkinlikleri nedeniyle Devrimci Karargâh üyesi olarak yargılanıyor. Aynı şekilde İzmir’de demokratik çözüm çadırında gözaltına alınıp tutuklanan SDP’liler PKK üyesi olarak yargılanırken, Hopa protestolarına katılan yoldaşlarımız bir çeşit örgütler bileşkesinin üyesi olarak yargılanıyor. TMK kapsamındaki yargılamaların getirdiği uzun süreli tutukluluk hallerine değinmeye bile gerek yok. 

Mart ayında yapılan duruşmada savcı tahliyemizi talep etti fakat mahkeme heyeti bu talebe biz iki SDP’li hariç dosyada bulunan herkesi tahliye ederek yanıt verdi.
Temmuz ayındaki mahkemede ise bir buçuk sene önce talep ettiğimiz parmak izi incelemesi yapılmış ve ele geçtiği iddia edilen malzemelerde parmak izimiz olmadığı ve video görüntülerinde de olmadığımız ispat olmuştu. Aleyhimizde hiçbir somut delil oladığı halde tutukluluğumuzun devamına karar verildi. En azından genç ve sosyalist olarak tehlikeli görünmemiz dışında delilsiz bir mahkeme olduğunu söyleyebilirim. 20 Aralık günü Beşiktaş Adliyesi’nde yine mahkememiz var. Tutukluluğumuz iki yılı geçti. İkimiz de üniversite öğrencisiyiz. Cezaevinde tekrar üniversite sınavlarına girdik ve yeni bölümler kazandık. Fakat bölümlerimize başlayamıyoruz. Ortada bir ‘suç’ bile olmadığı halde cezaevlerini dolduran çok sayıdaki tutuklu öğrenciler gibi biz de hayatımızın bizden çalınmasına karşı, bu hukuksuzluğa karşı, duyarlı herkesi 20 Aralık’ta Beşiktaş Adliyesi’ne gelerek sırayı bozma mücadelemize destek olmaya davet ediyoruz. 

Baran Nayır
Tekirdağ 2 No’lu F-Tipi Cezaevi”