Nasıl böyle bir hata yaparsın evladım?

Ortağının yargılanması daha yeni bitmiş, idam cezası almış, idam cezasının ertelenmesi için de yan cebine koyduğu iki buçuk milyar doları geri vermesi şart koşulmuşken, senin Amerikalarda işin ne kuzucuğum.

Babek Zencani’nin yan cebi değil misin? Kıymetli ortağın, iş arkadaşın, para kaynağın Babek Zencani’nin, sorgu ve mahkeme süresince senden, birlikte yaptıklarınızdan, İran’daki Amerikan ambargosunu delme adına giriştiğiniz üçkağıtlardan bahsetmediğini mi sandın a benim saf oğlum. Teker teker anlattı yaptığınız dalavereleri. Bizde “bülbül gibi öttü” diye bir deyim vardır ya, belki duymuşsundur, işte öyle şakımış.

Amerikan ambargosunu delmenin tek yolu, yapılan ticaretin ödemesinin para ile yapılmaması, farklı ödeme seçeneklerinin kullanılması olduğunu, bu yolun, biraz dolambaçlı da olsa mümkün olduğunu Amerika’nın her yerde kulağı olan CIA’nın bilmediğini mi sandın tontonum.

Parayı ilk icat eden Likyalılar bile parayla bu kadar oynamamış, paranın bu kadar tehlikeli olduğunu görememişti. Bilselerdi asla icat etmezlerdi.

Para bu. Kağıt parçası değil. Para…

Uğruna çıkarılan savaşlarda dökülen kanlar, ülkeler, haklar, ulusal değerler, şeref, haysiyet, onur için dökülmemiştir. Hiç mi okumadın? Okula gitmedin mi a oğlum? Öğretmenin ders anlatırken sen gizlice yapacağın işleri mi düşündün?

Benim yakışıklı oğlum. Bu işler öyle birkaç değerli saati hediye etmeyle, birkaç milyon doları ortaya saçmayla, gündemde olan bir sanatçıyla evlenmeyle, şirin görünüp dayılık yapmaya, özel uçak, köşk, yalı sahibi olmaya benzemez. Tarihi eser statüsündeki yalıyı istediğin gibi değiştirmeyi ancak burada yapabilirsin. Ama dünya sadece burası değil, İran değil, Afganistan, Yemen, Tunus değil!

Dünyanın Amerika’nın etrafında, öyle 24 saatte bir de değil, her dakika, her saniye döndüğünü öğretmediler mi sana yavrucuğum?

Hep televizyon izlersen böyle olursun, cahil kalırsın, bilgisiz kalırsın ve sonun da böyle olur kuzucuğum. Hiç mi gazete, dergi okumazsın?

Amerika güçlü ve büyük bir ülke değil. Onu güçlü ve büyük yapan, paranın gerçek sahipleridir. Amerika, onların bekçisi, koruyucusu, çıkarlarının savunucusudur. Amerika, onlar sayesinde güçlü onlar sayesinde büyüktür. Dünyadaki paranın yarısının 62 kişide olduğunu duymadın mı? İşte o 62 kişidir Amerika. İşte o 62 kişi yönetir Amerika’yı ve diğer ülkeleri. Kendi çıkarları için, rahatları için, gelecekleri için, bizim deyimimizle “bekaları” için…

İşte o 62 kişi, dünyadaki paranın, servetin, zenginliklerin yarısına sahip olan o 62 kişi, henüz sahip olamadıkları dünyanın zenginliklerinin kalan diğer yarısı için, o kalan diğer yarısına da sahip olmak için kullanır Amerika’yı.

Amerika’yı ne sanmıştın a benim şirin oğlum. Şirinlik burada geçerli, Amerika’da geçmiyor, farkına varmışsındır artık. Farkına varmışsındır ama biraz geç oldu be şirinim. Biraz geç oldu.

Sen sandın ki her yer Türkiye. Sen sandın ki birkaç altın seferiyle bu işler tamam olacak. Ceplerini dolduracak, köşkler, yalılar, yatlar, uçaklar alacak, lük içerisinde sefalar süreceksin. Sen sandın ki dünyanın her ülkesinde 750 bin liralık saatler pasaport yerine geçiyor. Sen sandın ki her yer Halk bankası. Olur mu a benim cahil oğlum.

Cehalet okumakla geçmiyor!

Babek Zencani ile çevirdiğiniz dalaverelerden kazandığın belki 50, belki 100 belki de daha fazla milyon dolarlarla kendini, Amerika’nın ve belki birkaç tanesi hariç bilumum diğer ülkelerin sahibi 62 kişinin yerine koyarsan, kendini de o 62 kişi içerisinde zannedersen olacağı da budur.

Senin sahip olduğun serveti onlar rüşvet diye dağıtıyor, bilmez misin?

17-25 Aralık operasyonlarında, senin önüne yatanlar, 200 savcı ve hâkimi, binden fazla emniyet görevlisinin yerini değişenler, seni içeriden çıkarmak için ülkenin altını üstüne getirenler, yaptıklarını senin için mi yaptılar sanırsın a benim aptal oğlum.

Sen konuşsan bu devlet yıkılırdı. Sen içeride kalsan ne ocaklar söner, ne saatler kollardan çıkar, ne kadar insanın anası ağlardı, bilmez misin?

Okumuş ama adam olamamışsın. Üçkağıdı, dalavereyi, hediye vermeyi, komisyon ödemeyi, gümrük mevzuatlarını, devlet çıkarlarını, ambargo aşmasını öğrenmiş, hatta uzmanlaşmış ama adam olmayı öğrenememişsin.

Şimdi kim bilir nerelerdesin? Yerin rahat mı? Sıcak mı? Yemek veriyorlar mı? İşkence ve kötü muamele var mı? Seni bunaltıyorlar mı?

Eşin Ebru bile şu anda bizim kadar seni düşünmüyordur. O kim bilir ne hesaplar peşindedir! Sayende epeyi doğrultmuştu cennetlik sermayesini. Hem senin hem bizim sayemizde. Nede olsa, senden kazandıkları bizim paramızdı. Alın teriyle kazanmıştım deme o paraları. Ne alnından bir damla ter aktı, ne de bizim tabirimizle, kazanmak için “kıçını yırttın.”

Doğal tabi ki eşinin de sahip olduklarını korumak, kaptırmamak, saklamak için ne yapması gerektiğini düşünmesi. O da biliyor ki sahip olduğu, senden kopardığı her kuruş dalavereyle gelmiştir…

Hep seni düşünüyoruz.

Şu anda ödeme yaptıkların, saatini takanlar, komisyonunla köşe dönenler ve önüne yatmak, ödül vermek için çırpınanlar bile seni bizim kadar düşünemezler.

Yakalandığını öğrendiğimiz andan beri aklımızdan çıkmadın.

Yakalandığından beri, ülke bayram havasında. Sadece bayraklarla donatılmadı ülke, henüz. Newroz’da bile bu kadar coşku, bu kadar sevinç, bu kadar ihtişam yoktu.

Hani çözüm süreci yeniden başlasa, belki o zaman unutur aklımız seni.

Bir de, senin, hani eğer var ise! Suç ortakların da yakalansa, çıldırırız belki. O derece sevinçliyiz, ülkece…