Yarını yoktu, her gün devrilir ve yeniden kurulurdu dünyası. Hız ve hazzın kızağına çekilmişken, ne kadar var olabilirsin ki? Öyle biri olduğunu düşünmek hayal ama o hayalle yaşayabilmek tek gerçek. Yüksekte olmak ile yüksekte kalmak, aynı şey değildi, ama ah, ne fayda... Uçmayı öğrenmişsen bir defa... Sulanması unutulan bir çiçekti, çok değil, bir kerecikti...

İnanıp, sabredip hiç vazgeçmeyince, cevherler açılır bir bir. Tam da istediğim şeydi. Şimdi bu büyük boşluğu kim dolduracak? Pek çok ismi vardı ama sonuçta, yılgındı kozalaklar, mutsuz ve ayrıksı. Sefer tasından çıkan kelimeler ise platonik ve toksik. İçimizde kurulu bir mükemmel düzenek ve üzerindeki yolculuğumuz, hayat dediğimiz. Her zaman fazlasıyla karışık, her zaman biraz eksik...

O an gelse. Çağırsa da gitsem. Sussam ve bekletmese. Yaşadığımı saymasa, öldüğümü bilmese. Ülkesindeki kuşlar artık uçmasa, çeşmeler akmasa, ırmaklar çağlamasa. Yasanın sahibi, yasağımı kaldırsa. Sandukanın muhafızı, hazinelerime zincir üzerine zincir atsa. Yer yarılsa, gökler dağılsa. Mekânlar genişlese ve zamanın sınırları aşılsa. Ne olur sanki, bugünü yaşamayan, dünü bilmeyen, yarını unutmasa...