Temmuz ayı meşum bir ay. Çok acı olaylar yaşandı. Devletin tüm birimleri ile seyirci kaldığı daha ötesi göz yumduğu, teşvik ettiği, hatta zamanın başbakanının sonuçtan memnuniyetini dile getirdiği, koalisyonun sosyal demokrat iddialı hükümet üyelerinin acz içinde sadece seyrettikleri Madımak Katliamı temmuzda yaşandı. Sevgili dostum ve müvekkilim Kürt halk kahramanı, efsanevi özgürlük aktivisti Vedat Aydında bu ayda hunharca devlet tarafından katledildi. (5-7 temmuz) Büyük usta Aziz Nesin’ide bu ayda kaybettik. Kuşkusuz temmuzlarda ara sıra iyi şeylerde oldu. İHD 17 Temmuz da dünyaya geldi. Her şeye rağmen kronolojik takvim likidasyonu veya kronolojik fatalizmde yaratmamak gerek.

Toplumsal belleği tazelemek için önce Vedat Aydın’la ilgili sonrada Aziz Nesin’le ilgili gerçek tarihimiz açısından vurgu yapmak istiyorum. Vedat Aydın ekim devriminin efsanevi halk kahramanı Çapayef’e benzerdi. Vedat Aydın tarihsel bir rol oynadı. İlk kez cumhuriyet tarihinde bir resmi genel kurulda anadiliyle Kürtçe konuştu. (1990 İHD genel kurulu) Bu kararlılık ve cesaret hem İHD içine, hem medya ve siyaset dünyasına bomba gibi düştü.

Ne yazık ki 1970’li yıllarda ilk DGM döneminde, Adana DGM de bir mitingde yaptığım konuşma nedeniyle sanık olarak yargılandığımda avukatlığımı yapmış olan, 12 Eylül 1980 darbesinden sonrada İzmir ve Ankara sıkıyönetim mahkemelerinde birlikte davalara girdiğimiz, genel kuruldaki divan başkanı Halit Çelenk ve dönemin İHD merkez yöneticilerinin büyük çoğunluğu şoke olmuş halde, o an için salonu terk ettiler. O dönemin Terörle Mücadele Şubesi sayılan siyasi şube sivil polisleri salona girerek Vedat Aydın’ı ve iki çevirmen avukatı göz altına almak istediler.(M.Ö ve A.O.) Amed delegeleriyle, biz İstanbul delegeleri Vedat Aydın’ın etrafında barikat oluşturduk . O dönemde Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını Kürt illerindeki İHD’ler ile, İstanbul İHD sadece açık seçik savunuyordu. İstanbul İHD 1990 kongresi ile bu sorunu aşmıştı.

İHD merkezi hala birinci ve ikinci kuşak haklar ekolünde kalmış, ama üçüncü kuşak denen dayanışma haklarını ve daha da ilerisi hakların kolektif haklarını savunamıyordu. Sivil polisler salona girince Abdullah Baştürk’e haber verdik, Abdullah Baştürk birkaç milletvekiliyle geldi ve birlikte polisleri salondan çıkarttık. Ne var ki akşam kongre bitiminde Vedat Aydın ve çevirmenler gözaltına alındılar. Tutuklandılar. Ankara DGM de diğer meslektaşlarla birlikte savunmalarını yaptık, ilk duruşmada tahliye oldular. Egemenlere göre ve İttihat-Terakki uzantılarına göre olay büyüktü ve çok vahimdi. Genel kurul ertesi Cumhuriyet gazetesinde başyazı köşesinde İlhan Selçuk zehir kustu. Vedat Aydın’ın Kürtçe konuşarak laik Cumhuriyete karşı eylem yaptığını yazdı.

Ben İHD İstanbul şube adına ulusal üstü insan hakları hukukunda; anadil hakkının önemi ve yeriyle ilgili 3 sayfalık kaynaklarda göstererek bir açıklamayı İlhan Selçuk’a gönderdim, ama yayınlamadı. Birkaç ay sonra AKM de DİSK’in kuruluş yıldönümü ve işçi haklarıyla ilgili bir panelde İlhan Selçuk’la aynı oturumda konuşmacı olduk. Ben İlhan Selçuk’tan sonra konuştum. Ve sözlerimi “az önce İlhan Selçuk anadiliyle konuşarak sürekli eylem yaptı’’ dedim. Selçuk ve salondakilerin büyük kısmı ne demek istediğimi anlamıştı.

Vedat Aydın gerek İHD yöneticiliği gerekse HEP il başkanlığı sürecinde çok dürüst, çok kararlı, çok özverili korkusuz bir uğraş verdi. Kariyerist ve muhteris değildi. Her koşulda doğruya doğru eğriye eğri derdi. İnsani ilişkilerde de mütevazi ve kalenderdi. Devlet onu belli ki İHD büyük genel kurulu sonrası hemen katletmeye karar vermişti. Vedat Aydın’ın hunharca parçalanmış cesedinin bulunduğunu öğrenince Eren Keskin’le birlikte hemen Amed’e gittik. O dönem sosyal demokrat iddialı partinin çok övdüğü kontra Hüseyin Kocadağ Amed emniyet müdürü yardımcısıydı. Göstermelik soruşturmayı o yürütüyordu. Vedat Aydın’ın eşinin ifadesini almak için Şükran Aydın’ın evine gelmişti. Bizim ifadede bulunmamızı istemedi. Zorlayarak bulunduk. Sanki sanık sorguluyordu.

Soruşturmayı çarpıtmak için elinden geleni yapıyordu. Şükran Aydın’a “ eşinin dostu var mıydı, metresi var mıydı, düşmanı var mıydı, alacaklısı var mıydı’’ gibi saçma sapan sorular soruyordu. Göstermelik olarak birkaç silahta getirtmiş, Şükran Aydın’a “ eve gelenlerde bu silahlardan hangisi vardı’’ diye soruyordu. Biz sürekli tepki göstererek, konuyu saptırmamasını, bu cinayetin devletin bir kontra cinayeti olduğunu söyledik. Eğer dürüst bir soruşturma yapacaksa resmi ve gayri resmi tüm bölgedeki Jitem, polis ve Mit görevlilerinin fotoğraflarını getirip göstermesini istedik. Kuşkusuz cinayetin ortağı olduğu için yanaşmadı. İstanbul’a döndüğümüzde onun sözde soruşturma oyunlarını anlatan bir basın açıklaması yaptık.

Vedat Aydın az rastlanacak bir şahsiyetti. Bence onun yaşam belgeseli yapılmalı. Şuana kadar yapıldı mı ben bilmiyorum. Böyle bir belgesel HDP milletvekillerine, yöneticilerine, üyelerine bir eğitim çalışması gibi gösterilmeli.

Yine temmuz ayında kaybettiğimiz büyük usta Aziz Nesin’e gelince. Aziz Nesin dünyanın herhalde en büyük mizah yazarlarındandır. Güldürürken acı acı düşündüren, sorgulayan, sorgulatan. “ koltuğunda oturamayan adam’’ yazısı diğer yazıları gibi ve özdeyişleri gibi hafızalara kazınmıştır. Madımak katliamında yakılarak öldürülmek istendi. Katliamın sorumluları ve tetikçileri sözde muktedir siyasetçileri utanmadan halan Aziz Nesin’i suçluyorlar. Madımak vahşetinde cevabı halan verilmemiş çok sorular var. Ayrı bir yazı konusu. Bu vahşi katliam kendi camiamızda da temel insan hakları problemleri açısından tartışmalar yarattı. Şu anda CHP milletvekili olan, o dönemin ÇHD genel başkanı, ilk İHD üyelerinden ve kısa bir dönem merkezde de görev yapmış olan Ş.S. idamı savundu. Ben Gündem gazetesindeki köşe yazımda suç ve cani kim olursa olsun idam cezasını savunmamalıyız diye yazı yazdım. O dönem yine kıyamet koptu.

Aziz Nesin’in politik ve dünyaya bakış çizgisi bence iki farklı dönem içerir. Mizahtaki yeteneğinde militer kurumdaki saçmalıkları gören ve o kurumdan ayrılan bir kişi olmasının da payı vardır. 1992’lere kadar ne yazık ki resmi ideoloji Kemalizmin tezlerine sıkı sıkıya sarılmıştır. Kürt sorununa çok yabancı ve uzaktır. Ermeni Soykırımı konusunda, azınlık hakları konusunda esas olarak sessizdir. Laiklik konusunda; özgürlükçü laiklik değil, Jakoben Laisizm çizgisindedir.

Yine de vurgulamalıyım ki birçok aydının erken diye uzak durduğu İHD kuruluşunun ilk kurucu üyelerindendir. Ayrıca aydınlar dilekçesiyle belli ölçüde 12 Eylül darbecilerine karşı yetersizde olsa ses çıkarılmasında önemli katkısı vardır. Lakin vurgulamak gerekir ki kuruluş ve ilk yılların tüm İHD yöneticileri gibi, 1.ve 2. kuşak haklarda kararlı ama 3. kuşak dayanışma hakları ve daha da ilerisi halkların kolektif hakları konusunda çok soğuk ve yabancıdır. Kürt illeri dışındaki tüm coğrafya için çok önemli olan ve resmi ideolojiden tamamen kopuş süreci olan, 1990 İHD İstanbul şube kongresinde; Aziz Nesin de dahil hemen hemen tüm aydınlar bu önemli yol ayrımında maalesef yanımızda olmadılar. İki aydın hariç(Mete Tuncay ve Yücel Sayman).

Aziz Nesin’inde içinde yer aldığı birçok aydın İstanbul İHD 1990 kongresi öncesinde, bizim kadroyu adeta ‘bölücü ve anarşistlik’ ithamı içeren açıklamaları Cumhuriyet vs. gazetelerde yaptılar. Kürt sorununda, azınlık hakları, Ermeni soykırımı, özgürlükçü laiklik, temel haklarda çifte standartlı olmama konularında İHD İstanbul 1990 genel kurulunda hararetli tartışmalar yaşandı. Sonra yavaş yavaş iyi gelişmeler başladı. Birçok aydın giderek gerçekler karşısında tavrını düzeltti. Örneğin Erdal Öz, Kürdistan’a yaptığı bir gezi sonrası beni aradı. Galiba siz haklısınız dedi. 1990’ın ilk yıllarında adli bir mahkumun idamı gündeme geldiğinde, ‘idama hayır’ kampanyamıza dahi salt görüş ayrılığından dolayı imza vermek istemeyen üye ve kurucu aydınlarımız oldu. Onların çoğu zamanla gerçekleri gördü. Hatta Kürt medyasında TV lerde güzel programlar yapmaya başladılar.

 1992’lerden sonra Aziz Nesin’de de değişimleri gözlemlemeye başlamıştık. O yıllarda Ankara’ya Meclise, ‘düşünceye özgürlük yürüyüşü’ düzenlediğimizde bizi uğurlamak üzere tüneldeki Arıkan binasındaki yerimize Yaşar Kemal’le birlikte Aziz Nesin de gelmişti. Sağlık sorunları vardı. Gümüşsuyu’nda bekleyen otobüslere kadar yaptığımız yürüyüşe katılamadı. Binanın önünde bir sandalyeye oturarak bizi uğurladı. Yaşar Kemal halen dinçti. Yürüyüşün önünde bizimle birlikte Gümüşsuyu’na kadar yürüdü. Bizi uğurladı.

Bir süre sonra Aziz Nesin, Kürt sorunu gerçeğine daha da yaklaştı. Artık Gerillalara ‘ Kürt Askerleri’ diyordu. O yıllarda Kürt sorununda demokratik çözüm odaklı bir ‘ demokrasi kurultayını’ Ankara’ da yapmaya çalışıyorduk. Benim de içinde olduğum tertip heyetinde büyük usta Aziz Nesin de yer almıştı. Ankara’daki uzun bir hazırlık toplantısından sonra herkes acıkmıştı. Bize ziyafet vereceğini söyleyerek evine davet etti. Sosyal açıdan çok cömert olan büyük ustanın, bize ikramı çayla Ankara simidi oldu. Hepimiz gülümsedik. Ankara simidi lezzetlidir. Hele onu Aziz Nesin ikram etmişse. Maalesef Ankara emniyeti Demokrasi Kurultayını engelledi, gerçekleştiremedik.

 Demek istediğim odur ki; Aziz Nesin biraz daha yaşasaydı resmi ideolojinin diğer tezlerine de tekme atar, Kürt sorununda da cesur çıkışlar yapardı. Çünkü gelişim trendi o yöndeydi.

Onun yüzlerce özdeyişlerinden birkaç örnekle yazımızı bitirelim. Şöyle ki;

“Bir yazarın bir toplumun vicdanı olmak gibi bir yüceliğe ulaşması toplumun genel bilinç akışına çoğunlukla ters düşmesi demektir.’’

 “Ey dünyanın aydınları, birleşiniz! Kaybedecek çok şeyimiz var ama kazanacağımız onurumuzdur.’’

“Bir bilimcinin, bir yazarın, bir felsefecinin suç işleme, yasalara karşı gelme, onları çiğneme özgürlüğü bile vardır; var olmalıdır. Çünkü her alandaki ilerleme bu insanların yasalara karşı gelmeleri, onları bozmalarıyla olagelmiştir.’

“Kişilikli olmakta özgür düşünce, dünyaya eleştirel bakış, üretim ve yaratıcılıkla orantılı.’’

“Suç herkese dağıldı mı ortada suçlu kalmaz.’’

“Her şeye evet diyenlerden iğreniyorum. Her şeye hayır diyenlerden nefret ediyorum. Hayırları evetlerden çok olanları seviyorum.’’

“Uşaklığı kabul etme. Çünkü nice iyi uşak olursan ol bu dünyadan senden iyisi bulunur ve efendin seni atıp daha iyi uşağı kullanır.’’

“Bu yeryüzünün neresinde olursa olsun, herhangi bir yerde faili meçhul cinayet, sabotaj, kıyım, yıkım, suikast, bombalama olmuşsa, benim için meçhul denilen fail malumdur. Devlet!’’

“Bütün şah eserler, anormallikler üzerinedir. Yani delileri ve delilikleri anlatır.’’

Sevgili Vedat Aydın’ın ve büyük usta Aziz Nesin’in ve Madımakta katledilen CAN’larımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.