Kadınların masumiyeti üzerine...

Bir okurum yakınarak şöyle demiş;  bugün okuduğum bütün gazetelerde "kadın için  huzur İslâmdır" yazıları vardı,  sahiden öyle mi?

Kadın, huzur ve İslâm kelimelerini yan yana görünce Melek Karaaslan'ı hatırladım.

Eşinin ailesi tarafından tuvalete kapatılıp ölüme terkedilen kadını... 

Hasteneye getirildiğinde 30 kilogramdı Melek. Koca gövde minicik bir bedene dönüşmüştü.

Melek Karaaslan,16 yaşında evlendirildi. Eşinden ve ailesinden sürekli şiddet gördü. Evliliğinden 3 yıl sonra ilk çocuğu oldu. 

Yine dayak yediği bir gün dışarı atıldı. Hamile olan genç kadının evin dışında tek başına doğurduğu çocuk öldü. 

"Vicdan" çeperden bir çöp tanesi...

Ağrı'nın zemheri ayazı, kazara ağzını açsan dişini çatlatacak acımasız bir soğuk,  acıdan kıvranan yaralı bir anne...

Melek o saatten sonra psikolojik bunalıma girdi. Davranışları bozulmaya başlayan Melek, eşinin ailesinden daha fazla şiddet görmeye başladı. 

Sonraki yıllar Melek’in 2 çocuğu daha oldu. Ancak şiddet hiçbir zaman bitmedi. Melek’in babası birkaç kez kızını alıp eve geri götürdü. Ancak ailelerin büyükleri "namustur" diyerek kızı eşinin evine geri gönderdi. Eşinin evine dönen Melek, gördüğü şiddet karşısında tuvaletini dahi tutamaz hale geldi.

Hasbel kader abisi kardeşini ziyarete gitti, sordu yok dediler. Meğer tuvaletteymiş. Kardeşini tuvalette yatarken buldu. Abisi, Melek için "mahvolmuş" ifadesini kullanabildi ancak. 

Neden orada diye sorduğunda, "hasta" cevabını almış, altına kaçırıyormuş. Kayınpederi burada bıraktı dediler. 

Karanlık bir yerde yatıyordu, bitkindi. Babama söyledim, annem perişan, herkes perişan. 

Ağrı Devlet Hastanesi çalışanlarından bir yetkili ise şunları söyledi: “Kızı ölüme terk etmişler" direkt öldüremedikleri için böyle bir yol seçmişler. Tuvalette tahta bir zeminde yatmış. Kendi tuvaletinin içinde olduğu için de yaralarını kurt kaplamıştı.

Melek, kapatıldığı tuvalette kurtların etini kemirmesini bitimsiz bir karanlıkta beklerken, dışarıda hiçbir şey olamamış gibi pervasızca yutkunan, hayata devam eden insanların olduğunu biliyor muydu acaba?

Sonsuz bir acının içinde hissedebilir mi insan? 

****************

Bu safhadan sonra "okumayan, inancını duyumlara göre yasayan" memleketin bilmem yüzde kaçı hamasete başvurup "sadece biz de olmuyor ki bu tür hadiseler, her yerde var" diyerek çamura sürünecekler. 

Kalbiniz safı ise bir başka sarsıcı olaya bakalım, Elisabeth Fritzl'ın hikayesine... 

Josef Fritzl; kızını 24 yıl boyunca bodrumda tutan ve ona tecavüz eden, kızından yedi çocuk sahibi olan Avusturyalı suçlu.

Elisabeth, bu bitimsiz karanlığın, tükendikçe bedenden bir parça koparıp götüren feryadın adı.

Bu olay sadece Elisabeth için değil bütün Avusturya toplumu için ciddi bir travma yarattı. Öyle ki; sivil toplum kuruluşları, psikiyatri merkezleri, üniversiteler ve kiliseler bu akıl almaz olayın sebepleri üzerinde aylarca tartıştı. 

Türkiye'de olduğu gibi "yayın yasağı" konmadı, her şey halkın vicdanı önünde cereyan etti. 

Vicdanlardaki yara iyileşmedi belki ama ruh hastası Josef Fritzl, ömür boyu hapis cezasına mahkum oldu. 

Sık sık çığlık nöbetleri geçiren Elisabeth, sonra da derin bir sessizliğe gömülüyor...

Aile üyeleri yeni kimlikleriyle yeni hayatlarına başladılar, tanınmamak için saçlarının rengini dahi değiştirdiler.
Yeni bir evde, yeni bir kimlikle yaşamaya başlayan Elisabeth ailesi için devlet bütün sosyal gereksinimleri karşıladı. 

****************

Kadınlar için huzuru ve ehemmiyeti vicdanlarında hissedemeyen, yüzde doksan sekizi Müslüman olan, etrafı muayyel sınırlarla çevrili memeleketimizde yürek parçalayan bir başka utanç...

Mardin’de çoğu devlet memuru 26 kişi, 13 yaşındaki N.Ç. ye tecavüz etti. Olay ortaya çıkıp N.Ç. koruma altına alındıktan sonra durumu o kadar kötüydü ki oturamıyordu. Defalarca ameliyat olmak zorunda kaldı. 

Ardından ağır aksak yargı süreci başladı. Aralarında esnaf, asker, öğretmenlerin de olduğu 32 kişiye karşı dava açıldı.

Mahkeme açılan dava sonucu 13 yaşındaki N.Ç.’nin kendisine tecavüz eden 26 kişinin yanına bilerek gittiği kararlaştırdı. Bu yorum doğrultusunda, sanıklara "en az 5 yıl" hapis cezası öngören "15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak" suçundan ceza verdi.
Mahkeme, sanıklara alt sınırdan 5 yıl ceza verip "iyi hal indirimi" yaptı. 

Mahkeme, "rızası olduğu" gerekçesiyle, sanıklara "reşit olmayan kişiyi zorla alıkoyma" yerine, "rızasını alarak alıkoyma" suçundan ceza verdi, bu cezanın düşüklüğü nedeniyle bu suç zamanaşımına girdi.  

Yargıtay 26 erkeğe "15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak" suçundan verilen indirimli cezayı onadı. Ayrıca "reşit olmayan mağdureyi rızasıyla alıkoymak" suçunun zamanaşımına girdiği yorumunu da yerinde buldu. Böylece sanıklar, zamanaşımı sayesinde "tecavüze yol veren" inançlı memleketin sokaklarına salıverildi. 

****************

Yanıbaşlarında bir insanı, bir anneyi ölüme terk etmenin azabını umursamadan, aç karınlarını doyurmak için iftarda ezanın okunmasını bekleyen, dua ederken bile ürpermeyen bu inançlı insanlara ne demeli? 

"Komşusu açken tok yatmayan Peygamber'in ümmeti, ölüye sırtını dönen, acıyla eğlenen, dindarlara dönüştü" hakikat bu.

Biliyorum "sarıdan gün alıp kahverengiye evrilen" dişlerini sıkıp "hadi ordan kadının yeri erkeğinin yanıdır" diyen sayısız eş, kardeş, baba, akraba çıkacaktır.

Hayat devam ediyor deyip acıların üstüne yatmamızı isteyenler olacaktır. 

Ama gel gör ki acılar son bulmayacak, acıyan yerlerimiz iyileşmeyecek. 

Bizler sessiz kalıp onayladıkça "kadınlara reva görülen ecir" irinli bir yara gibi durmaksızın akacak.