(Bu sütunu bir sürelik “tatil”im boyunca ben yazmıyorum. Yazılar, bana yazanlar, içinizden birileri, sessizliğin sesleridir. Bazen belki bir, iki not koyar, usulca kenara çekilirim yine.)

“8 Eylül 2010’da 3 Türk 15 Gürcü personelin olduğu bir gemi hurdaya çıkarılmak üzere Hindistan'a yol almaktayken Somalili korsanlarca ele geçirildi.

Biri benim kardeşim.

Daha önce en fazla Karaip korsanlarından azcık daha gerçek gibi görünen Somali korsanları artik hayatımızda önemli bir aktördü.

Haberi ilk aldığımızda ciddiyetini anlayamamıştık bile. ‘'Ne ilginç şeyler yasayacak Fuat simdi'. Hayali hep film çekmekti, senaryoların en alası kucağına düşmüştü işte.

İlk telefon görüşmemiz de rahatlatıcıydı. 'Üzülme abla, bize iyi davranıyorlar, beraber kağıt bile oynuyoruz'.

Afrika'nın uğradığı haksızlıklara her zaman duyarlı olmuş kardeşimin Stockholm sendromu yaşayacağından bile emindik neredeyse. Korsanlık nereden çıkmış, nedir dertleri, onları okuyorduk.

Zamanla telefon görüşmeleri değişmeye başladı. Gemide su ve yemek bitmişti. Pislik, stres ve psikolojik işkence, açlık ve susuzluğu daha dayanılmaz yapıyordu. Korsanlar parayı alamayacaklarını anlayınca acısını personelden çıkarmaya başladı. Birisi benim canim kardeşimdi.
Yemekleri kesildi, sabahları dövülerek uyandırıldılar, öldürülmekle tehdit edildiler. Kardeşim ve diğer personel telefonda ağlayarak anlattı ama biz sadece dayanın, yapacak bir şey yok diyebildik.

Uzun sure bunun kabus olduğundan, birazdan uyanacağımızdan emin olarak. 11 ay oldu, hala uyanamadık ve kabus derinleşti.

Kardeşimle en son 3 ay önce konuştum. ‘'Paraları verilmezse bizi 3 gün içinde öldürecekler' dedi. Başım ağrıyor dese ağrı kesiciyi Kaf dağının ardından bile bulup getireceğim, oğlum gibi kolladığım kardeşim sefalet içinden bana sesleniyor, beni öldürecekler diyordu ve benim ona verecek cevabım yoktu.

Bir hafta sonra bir Türk personel eşini arayıp işkence yapıldığını, güverteye bağlanıp 3-4 saat güneş altında bekletildiklerini söyledi. O günden beri hiç bir personelle görüşen olmadı.

Korsanlar para istiyor. Yüksek meblağ. Son gemisine de korsanlarca el konunca iflas eden Yunan şirketi para veremiyor. Devlette her kanala defalarca ulaştık ama eğer bir cevap alabildiysek, o cevap hep ayniydi: ‘Konu bilgimiz dahilinde, yapılabilecek bir şey yok'

Şu an Türk Devleti Somali'ye yardım götürmekte. Her yerde Somali'deki açların dramını okuyoruz. Kimse bilmiyor, orada 11 aydır aç olan 3 tane Türk de var.

Bir gün bile katlanamayacağımıza emin olduğumuz koşullarda hikayelerini okuyup gözyaşı döktüğümüz herhangi bir Somaliliden belki daha ağır şartlarda özgürlükleri de elinden alınmış, başlarında silahla sevdiklerine aylardır ulaşamadan yaşamaya çalışan 3 Türk

Hala hayatta olduklarına inandığımız 3 can.

Sevdiğiniz birinin ölüm haberi gelmediğine göre hala hayattadır diye düşünmenin ağırlığını kestirebiliyor musunuz? Hayattaysa bile acı çekiyor olduğunu, her an hayatını kaybedebileceğini bilmenin.

Türk Devleti Somali ile temasları bu kadar sıklaştırmış, yardim götürüyorken, mutlaka ve acilen 3 insanını da kurtarmalı Somali ile diplomatik temaslar olmadığı için iletilmeyen talepler şu an iletilmeli. Herkesin desteğini bekliyoruz.

En çok ne zaman ağladım biliyor musunuz? Arayıp 'lütfen beni kurtar' diye ağladığında değil, uzun zaman haber alamayıp ben gemiyi aradığımda, korsan, 'Kardeşin açlık ve hastalıktan geçen hafta öldü' dediğinde de değil.

Türk denizcilerden birinin eşinin, o hamileyken yola çıkan kocası korsanların elindeyken bebeğinin dünyaya geldiğini ve şimdi 6 aylık olduğunu bir gazetede küçük bir köşede okuduğumda...

Benim kardeşim, annemin biricik oğlu, eşlerinin kıymetli kocaları ve çocukların babaları Somalililer kadar yardımı hak ediyor. Hemen şimdi ve mutlaka.

Banu Özçelik”

Dilekçe destekleri için:

http://somalide3acturk.blogspot.com/2011/08/dilekce.html