Ne tuhaf…
Öldürüyoruz, seyirci kalıyoruz ve sonrada hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz.
Hrant Dink’in anmasında Agosun önündeydim. Kimleri görmedim ki; Hrant 301’den yargılanıp, mahkeme önlerinde linç edilmek istenirken, ona sahip çıkmaya çalışan, her koşulda Hrant’ın arkadaşlığını hak edenler oradaydı. Bir kez daha Hrant için, adalet için bir araya gelmişlerdi.
Herkes, Biz bitti demeden, bu dava bitmez diyerek, mahkemenin vermiş olduğu karara tepki koyuyordu.
Hrant’ın sağlığında, onu yalnız bırakıp, adeta ölüme giden süreçte onu sahipsiz bırakanlar bile oradaydılar.
Mahkeme kararı AKP’yi suçüstü yapmıştı. Hazır AKP suçüstü olmuşken, üstüne yürümek gerekirdi!
Gazeteciler, köşe yazarları, sanatçılar, siyasetçiler, yaşlı, genç, her kesimden insan oradaydı.
Bu ülkede, AKP döneminde de, öncesi dönemlerde de birçok siyasal cinayet işlenmiştir.
Birçok insan yargısız infaza kurban gitmiş, mezarsız bırakılmıştır.
Analar yıllarca evlatlarının cansız bedenine ulaşabilmek için çalmadık kapı bırakmamışlardır.
Şu sıralar, Güneydoğuda yapılan kazılarda çıkan insan kemiklerini gördükçe, nasıl bir karanlık dönemin içinden geldiğimizi daha iyi anlıyoruz.
Hrant Dink cinayetinin yüreğimizi acıtan, vicdanımızı sızlatan yönleri çoktur.
Bu topraklarda, tarihte yaşanmış bazı olaylar ve çekilmiş acılar üzerinden, tüm Dünya’da köşeye sıkıştırılmaya çalışılırken, kendi tarihimizle yüzleşemez ve bu cinayetin arkasındaki karanlık sis perdesini kaldıramazsak, insanlık tarihine yeni bir kapı aralayamayız.
Herkesin kendince bir takım kutsalları var ve bu kutsallarını dokunulmaz olarak görmektedirler.
Dokunan olunca da, en ağır bedeller ödettirilmektedir.
Dink cinayeti bunun en acı örneklerinden biridir. Hrant’ın öldürülmesi bizim zayıf halkamızdır.
Bu cinayet bizim tarihimizle yüzleşebilmemiz için önemli bir olanak sunmaktadır.
Bu cinayet, rejimin kalın çizgilerinde bir değişikliğe gidip gitmeyeceğimizin önemli bir sınavıdır.
Bu cinayet ve bu cinayet davasında ki duruşumuz, hepimiz için yeni bir toplumsal sözleşme imzalayıp imzalayamacağımızı gösterecek önemli bir eşik olacaktır.
Bu süreçte, AKP söylemiyle, eylemiyle test edilecektir. Birçok konuda sınıfta kalmaya başlamış olan hükümet, bu meselede de karnesini kötü hazırlamıştır.
Sözde demokrat olmakla, özde demokrat olmak arasındaki fark böylesi meselelerde anlaşılır ve açıklığa kavuşur.
Hrant Dink’in kanı yerde kalırsa, demokrasinin, insan haklarının kanı yerde kalacak demektir.
Hrant için, adalet için, bir şey yapılamazsa, dünyada Ermeni meselesi üzerinden köşeye sıkıştırılmaya çalışılan bir ülke olmaktan kurtulamayız.
Ve bu dava biz bitti demeden bitirilmeye çalışılır, üstü örtülme yoluna gidilirse de, AKP kendi kazdığı kuyuya gömülmekten kurtulamaz.