Aylardan Aralık'tır ve ben sevmem Aralık'ı...

Ahmed Arif'in hisleri.. Ustam, hislerini ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum, ama senin kalemindeki mürekkep bile olamam, sen de derdin ya: 'Asfalttan yürüsün Aralık, sevmem, netameli aydır..' Bilirim, mürekkebin bile olamam, ama sevmediğini ben de sevmiyorum, hislerinin yüzsüz bir ortağıyım.

Ahmed Arif demişken, onun bir oğlu var, adı Filinta.. Heykeltıraştır, ekmeğini yaptığı heykellerden kazanır, put yap denilse, puta tapmak tapanları ilgilendirir ya, vallahi put da yapar. Kütahya'da yaptığı bir heykelden sonra parasını vermediler, bu da senin ülkene armağanın olsun dediler, o da yaptığı heykeli söktü.. Manşetlere şöyle yansıdı: 'Ahmed Arif'in oğlu Filinta, parasını alamadığı için Atatürk Heykelini söktü!'

Aralık'tır, her şeyin donabilmesi muhtemel.. İstanbul'da iki yer çok sıcak: 'Bunlardan biri, sayacının yüksekliğinden korkulmayan lüks yerler; ötekisi ise ciğer çürüten rutubet dolusu zemin kat evler..' Peki ya diğer yerler? Diğer yerler hep biraz soğuktur. Soğuktur soğuk olmasına da, peki en soğuk yer neresidir, en soğuk yer ise topraktır, buzdur toprak, ölüm gibi soğuktur..

Aralık'ta ölenlerle ölmek de varmış, Aralık'ta öldürülenlerle.. Belki de onlar ölmesin diye yaşamak..

Mehmet Ayvalıtaş, diye biri vardı bir zamanlar, yası tutulan ama kendisi pek bilinmeyen bir çocuk.. Çocuktu ama büyük yaşıyordu, katı ideolojinin etkisinden ve de patronun çaldığı mesaisinden kendisini daha fazla kurtarsa, yani koşulları kendisine toprak olsa; emin olun, izafiyeti çoğaltacak kadar cesurdu. Ve bir sokak eyleminde, ve bir yürüyüş sırasında soytarının biri onu jipiyle ezdi. İstanbul Ataşehir'den bir yürek, ardında yaşanmamışlıklarla dolu genç bedenini bırakıp göklere çıktı. Kimimiz onu kahraman ettik, seccadesiz yaşamayanların çoğu da onu hain ilan etti; aklım yetmez, eksik biriyim, benimse aklımda onun yoksul gözleri kaldı.. Ana yüreğidir, bir ananın yüreği, oğlunu büyütemesin diye öldürenlerle yaşamaya ne kadar yeter, ana olmadım, bilemem, ama yetmedi işte.. Mehmet Ayvalıtaş'ın anası Fadime Ayvalıtaş'ın kalbi yetmedi ve artık o da Aralık toprağında üşüyor. Bir ana, Aralık toprağının altında üşüyor..

Tıpkı Gever'de, üşüsünler diye vurulmuş üç genç gibi.. Bu gençlerden ikisi için resmi basın, teröristtiler, o yüzden de öldüler dedi. Bunlar denildikten sonra, sırf bu söylemden dolayı aynı yürüyüş tekrarlandı ve 3. biri daha öldü, Bêmal Topçu, gencecik, daha tazecik bir adam.. Velev ki ölen Veysel ile Reşo teröristti, peki ya Bêmal Topçu..

Sevmem Aralık'ı, çoraplarımı hep ıslatmıştır, ama öldürecek kadar değil. Ama Aralık'ta ölenler var, tarih 21. yüzyıl, bu çağa her çağın karanlığı bulaşmış. Çağlar büyüdükçe kirleri de çoğalıyor, bu çağ da çağlar dolusu kirle yaşıyor. Ve ölümler bize çoğalarak yürüyor, sessiz sedasız ölelim istiyorlar. Tıpkı Wan gibi.. Dünyanın göbeğindeki bir devlet sınırları içinde, sınırların toprak ağasına Türkiye Cumhuriyeti diyorlar, bu sınırlar içinde tarihin gördüğü en büyük depremlerden biri yaşandı, depremin üstünden yıllar geçti, ama 'yoksulların' ceketlerine bir dikiş bile atılmadı, yapılanlar sadece geçici dövmeler ve yamalardı, oysa varlıklara varlık katıldı, şölenler çeşitlendi, ancak yoksula sadece yoksulluğunu çoğaltmak kaldı, her afet gibi bu afet de yoksulu daha fazla yoksul bıraktı.

Aralık ayını sevmem, zira buzun ve felaketin ayıdır.  Evlatları gömülmüş anaların yüreği, kardeşlerinin mezar taşları yıkılmış insanların yüreği ve de koca bir afetten sonra yelkenleri kırılmış insanların yüreği; Aralığa dayanmaz.

Tarih 2013'tür, ay Aralık.. Yer; resmi dünyada Türkiye Cumhuriyeti.. Şu an buradan şunları yazıyorum: Yara dolu iki yürek  Aralık'ta dayanamadı, 3. bir yürek olmasın efendiler:

Bunlardan biri, İstanbul 1 Mayıs Mahallesinde evladını cinayete kurban vermiş bir anne, Fadime Ayvalıtaş.. Bir diğeri devlete karşı başkaldırmış asilerin mezarları tahrip edildi diye yürüyüş yapan Geverli insanlar; Veyse, Reşo ve Bêmal.. Üç ölüm, tek yürek.. Nefessiz kalmaya bırakılan üçüncü yürek de; Wanlı depremzedeler değil de, deprem geçirmiş yoksulzedeler..

Artık Wan'daki travmaya, depremzede gözlüğüyle bakılmasına dayanamıyorum, zira ben Wan'da öyle depremzedeler gördüm ki; depremden istifade atı alıp da bilmem nereleri geçmeleri çok oldu. Wan'daki asıl sorun yoksulzedelerdir.

Onlar, deprem de görmüş yoksulzedeler..

Onlar; resmi kimlikleri soluk olanlardır. Onlar.. Aşiretsizler, devletin makam odasına giremeyenlerdir.. Türkçe bilmeyenler, gelirsizler, küflenmiş ekmeğin bilir kişileri, Erciş'in yeşil olmayan yerlerinde yaşayanlar, Wan'ın bir yerinden bir yerine giderken giyecek elbisesi olmayanlar, sokakta görüldüklerinde selam verilmeyenler, çarıkları içinde poşetlenmiş ayakları olan çocuklar, sümüğü gözlerinde günlerce donuk kalanlar.. Kültürsüzlükten değil, sıcak su bulamamaktan.. Her şeyin bir ötekisi var, ben bilmez miyim.. Onlar da; depremim ötekileri..   

Wan'daki acı; Tarlabaşı'nda, hasta olduğu için çalışmayacak olan bir travestinin acısıdır, İstanbul 1 Mayıs Mahallesinde, evladı çalınmış bir annenin duyduğu politik taziyelerdeki acısıdır.. Wan'daki acı; Gever'de, mezar taşı sökülmüş Gerilla  abisinin parçalanmış yüreğindeki acıdır. Wan'daki acı, yüreğimin gözlerimden akmasıdır.

120 aile yıllardır konteynırda kalıyordu, önce elektrik ve suları kesildi, ancak onlar yine kalmaya devam ettiler. Devlet onları idam mı edecekti, idam etse de etsindi, gayrı başka da yapacak bir şeyleri yoktu; yasaktı ama onlar yine de karanlık konteynırlarına kaçak elektrik çektiler. Suyu da kaçak çekmelerine imkan yoktu, sağdan ve soldan da su taşıdılar. Peki ne oldu, Aralık yaklaşıyordu ve yüce büyükler, Aralık'ın ne anlama geldiğini iyi biliyordu. Aralık'ta az cinayet işlenmemişti, bu konteynırlarda da bir ölüm olursa, ki Aralık'ta ölüm kol gezer, evet bu insanlar bir şekilde ölebilirdi, nereye giderlerse gitsinler, ama konteynırlarda kalmamalıydılar. Zira tarihe şu manşet atılacaktı: 'Resmi Konteynırlarda Ölen Deprem Yaşamış Yoksulzedeler..'

Aralığı sevmem, ustamın da dediği gibi 'Netameli Aydır, asfalttan yürüsün.' Aralık'ta yaralı yürekler öldürülür. İstanbul'da Fadime Ayvalıtaş; Gever'de Veysel İşbilir, Reşo İşbilir ve Bêmal Topçu, Wan'daysa depremi yaşamış yoksulzedeler ölür..

Ustam, adınla başladım, adınla bitireceğim. Mürekkebin bile olamazken ben, adını kötü cümlelerimi iyileştirmek için andım. 

Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda,
Kar altındadır.