Sedat Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Press filmi bugün, 15 Şubat,  saat 19.00’da İstanbul Tophane Eski Tütün Deposu’nda tutuklu gazetecilere destek olmak amacıyla özel gösterimde...

 

Film ne anlatıyor? Burada sözü Yıldırım Türker’in Mart 2011’de Radikal’de yayınlanan yazısına bırakalım...

 

"Film, sinemanın en çıplak, en göz boyamaktan uzak imlasına çalışıyor. Adeta Ken Loach'a bir selam yolluyor.

 

Bir ilk film daha, pek az seyirciye ulaşabilerek Türkiye sinemasında çok önemli bir sayfa açıyor.
Sedat Yılmaz, mühendislik okurken vazgeçip sinemacı olmaya karar vermiş genç bir yönetmen. İlk adımına bakınca, besbelli anasını üzmüş olan bu seçiminin hepimiz adına ne kadar büyük bir kazanç olduğunu düşünüp seviniyorum birkaç gündür.


‘Press’, 1992 yılında, yakın tarihimizin en kanlı döneminde yayın hayatına başlayan ‘Özgür Gündem’ gazetesinin Diyarbakır bürosunu kayda düşürüyor.


“İlgimi çeken, bu gazetenin çalışanlarının bölgede mesleklerini icra etme koşulları oldu. Diğer kentler için de geçerli olabilir ama o yıllarda gazetenin Diyarbakır bürosunda çalışanların hepsi bir süre sonra gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, kimse kalmıyor. Sonra, başka kentlerden ekipler geliyor ama onlar da aynı akıbeti yaşıyor, tutuklanıyorlar, çalışamaz duruma geliyorlar. Öyle ki, etraflarındaki ablukadan dolayı büronun dışına, sokağa çıkamıyorlar. Büronun içine sıkışıp kalmış bir grup gazeteci tüm bu baskılara rağmen dünyaya haber yapmaya çalışıyor. Bu bana bir film projesi olarak çarpıcı bir fikir geldi. Gündem çalışanlarının yaşadıklarını biliyordum tabii ama Diyarbakır bürosunda yaşananlar daha da ilgimi çekti. Filmin ağırlıklı olarak tek mekânda geçmesinin bir nedeni de yaşanan bu durumu yansıtma çabası” demiş Sedat Yılmaz.

 

TENEZZÜLSÜZLÜK
Film, ortalık işlerini yapan, dağıtım için koşturan 17 yaşındaki Fırat’ın büyüme hikâyesi aynı zamanda. Yersiz yurtsuz olduğu için geceleri de büroda yatan Fırat’ın devletle ve insan olmanın imkânlarıyla tanışma hikâyesi en ufak dramatik abartıya tenezzül etmeden anlatılıyor.


Zaten Sedat Yılmaz’ın gücü, sinemaya armağan olan bütün yönetmenlerde rastladığımız tenezzülsüzlük. Onca ölümü, zulmü anlatırken asla sesini yükseltmiyor, kamerasını gözyaşına ayarlamıyor, hırçın bir sakarlıkla kendi anlatısını imha etmiyor.


İkide bir baskınlara uğrayan büro sürekli tehdit altında, kaçırılan, kaybedilen, katledilen; kalın bir perdeyle dünyadan saklanan gerçekleri duyurabilmek, kayda düşebilmek için çırpınan inatçı insanların yaşadıkları, zifiri bir düğüm olmuş şimdimize ışık düşürüyor asıl.


Taş atan çocukların babalarını, abilerini görüyoruz el altından gazeteleri birbir insanlara dağıtırken. O çocuklardan sağ kalanların anlattıkları üstüne kurulmuş Press.


Film, sinemanın en çıplak, en göz boyamaktan uzak imlasına çalışıyor. Adeta Ken Loach’a bir selam yolluyor. Senaryosundaki ayrıntıları gözden kaçırmayan, onca kana, onca ölüme karşın sükûnetini kaybetmeyen kurgusuyla seyrettikten sonra insanın en derininde uzun süre işlemeye devam eden bir film Press.


Fırat’ı oynayan Aram Dildar’ı bize tanıttığı için bile seyre değer, saygıyı hak ediyor.


Arkadaşları öldürülüp büroya sığınmak zorunda kaldıklarında, bir avuç genç insandan besbelli Songül’ün (çünkü sabahları ve geceleri pijamasıyla oturan yegâne kişi) orayı eve benzetme çabalarından; her eşyanın üstüne bir dantel yerleştirmişliğinden tutun fotoğrafçının vitrinindeki resimlere kadar incecik ayrıntılarıyla anlattığının sahiciliğine inandırıyor.


HAYATIN YANINDA
En acı olayları anlatırken surat asmıyor, mizaha göz kırpıyor. Hayatın yanında duruyor.


Sedat Yılmaz’ın Kürt siyasi hareketinden gelmiyor olması, onun yönetmenlik geleceği açısından bize verdiği umudu ikiye katlıyor: “Biz İstanbul’dan giden bir ekip olarak o dönemlerin Diyarbakır’ını olduğu gibi yansıtmak istedik. Yabancı sinemacıların Türkiye’ye baktığı gibi oryantalist, otantik bir bakış açısıyla mekânları turistik bir öğe olarak seyirciye sunmaktan özellikle kaçındık. Diyarbakır’ı orada yaşayanlar orayı nasıl algılıyorsa, biz de o şekilde yansıtmaya çalıştık. Dönemin koşullarının üzerine herhangi bir eklenti yapmaktan kaçınarak olduğu gibi yansıtmak için özen gösterdik.”
İşte, Yılmaz’ın başarabilmiş olduğu da bu.


Küçücük bütçesiyle derdini unutulmaz bir biçimde anlatabilen Press, bağımsızlığına düşkün genç sinemacılar için de güçlü bir örnek, bir yol gösterici olacaktır.


Sedat Yılmaz; sinemaya inancımı tazeledin.


Hoş geldin kardeşim. Başım gözüm üstüne."