Başlıktaki soruyu cevaplamak için ilk yazıda krizi, sonraki yazıda da Avrupa’yı anlamaya çalışacağız. Dizinin sonunda söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim: Bugünlerde kimilerinin iddia ettiği gibi, bu krizden bir 3. Dünya Savaşı çıkmayacak…

 

***

 

Herkesin bildiği üzere 2008’den beri süregelen ve son Avrupa krizinde finans kurumlarından devletlere sıçrayarak yeni bir boyut kazanan global krizin arkasındaki ana faktör ‘borç’…

 

Borcun da ekonomide iki işlevi ve anlamı var. Bunu ayırt edene kadar üniversitede Finans derslerimde hep başarısız oldum. Ne zaman ki, bu ayrımı kavradım, tüm o karmaşık denklem ve terimler berraklaşıverdi…

 

Kurumsal Finans ders kitabında bir firmanın değerinin borcu ile özvarlığının toplamına eşit olduğu şeklinde basit bir formül yazıyordu; hoca da bu formüle binaen ilişkiler, denklemler, finansal enstrümanlar anlatıyordu.

 

Bense Doğulu esnaf kafasıyla düşünüp, “Abi, niye topluyoruz ki, borçla özvarlığı? Borçlu olmak kötü bir şey… Demek ki, firma zor durumda ki borçlanıyor. Artı yerine eksi olması gerekmiyor mu?” sorusuyla cebelleşip bu formül üzerine inşa edilen ileriki konuları anlayamıyordum.

 

Bir de şirket bilançolarına bakıp, “Ya zaten bunların fazlasıyla parası var, ne diye gidip borçlanmışlar?” gibi safiyane sorularla meşguldüm.

 

Meğerse orada bahsedilen borç, bizim zor zamanda nakde sıkıştığımızda, tüketim vd. ihtiyaçlarımızı karşılamak için eşten dosttan, tefeciden aldığımız borç değilmiş…

 

Yani oradaki borçlanma, fakirin borçlanması değil; zenginin borçlanmasıymış…

 

Zenginin parası olmasına rağmen borçlanmasının arkasında da üç sebep varmış meğer:

 

Birincisi, ülkedeki kurumsal vergi oranlarına ve faiz hadlerine bağlı olmak üzere, bir yatırımı optimum bir düzeyde borçla finanse etmek, ‘vergi kalkanı’ oluşturup, cebinizden daha az para çıkmasına vesile oluyor. Yani yatırımınızı 100% kendi paranızla finanse etmek yerine 50% borçla finanse ederseniz, yarı yarıya vergi ödersiniz, gerisi sizin cebinizde kalır.

 

İkincisi yatırımınızın başarılı olacağı 100% garantili değil ve tüm riski siz üstlenmemiş oluyorsunuz.

 

Üçüncüsü de borçlanan firma, piyasaya gelecekte yatırım ve dolayısıyla nakit akışında artış- büyüme sinyali verdiğinden borsadaki değeri artar. Nitekim borsanın temel mantığı, gelecek beklentilerini satın almaktır.

 

Şimdi bu ayrımı yaptıktan sonra, Almanya, İngiltere ve Fransa ile özellikle Yunanistan ve kısmen de Portekiz, İspanya, İtalya arasında borçlanmalarından ileri gelen farklılıklarını vurgulayabiliriz belki.

 

Öncelikle şunu söyleyelim: Dünyada herkes birbirine borçlu:

 

ABD, Çin ve Japonya’dan sonra en çok Avrupa’ya borçlu konumda; Avrupa bölgesi içinde de İngiltere, İsviçre ve Fransa önde geliyor.

 

Fransa, en çok İtalya ve Yunanistan ile İspanya’dan alacaklı iken; İspanya en çok Almanya ve Fransa’ya borçlu durumda ve en çok Portekiz’den alacaklı. Portekiz ise en çok Yunanistan’dan alacaklı. En çok İrlanda, İtalya ve Portekiz’den alacaklı olan İngiltere de en çok Almanya ve İspanya’ya borçlu. Almanya da en çok İspanya’dan ve sonrasında Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’den alacaklı…

 

Bu karmaşık borç haritası, tam da yukarıda söylediğimiz sebepten ileri geliyor: Borçlanma maliyetlerinin düşük olduğu ortamda, herkes kendi özvarlığının tamamını kullanmak yerine borçla finansmanın avantajını kullanma eğiliminde.

 

Ancak mesele, borçla daha çok neyin finanse edildiği noktasında düğümleniyor: Tüketimin mi, yatırımın mı?

 

 

Dış borç (trilyon€)

Kişi başı dış borç (€)

Dış borç-GSYİH oranı (%)

Kamu dış borcu-GSYİH oranı (%)

Özel dış borçun GSYİH'ye katkısı*

İngiltere

7.3

117.5

436

81

1.377

Almanya

4.2

50.6

176

83

1.2

Fransa

4.2

66.5

235

87

1.134

Yunanistan

0.4

38

252

166

0.034

İrlanda

1.7

391

850

109

0.174

İspanya

1.9

41.3

284

67

0.525

Portekiz

0.4

38

251

106

0.094

İtalya

2

32.8

163

121

0.324

Kaynak: BBC

*Bu sonuçlar, özel dış borcun toplam dış borca oranı ve GSYİH’nin çarpılması ile tarafımızca elde edilmiştir.

 

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, nispeten kötü durumda olduğu söylenen Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya ve İrlanda ile kısmen daha iyi olduğu iddiasıyla hareket eden İngiltere, Almanya ve Fransa arasında dış borcun GSYİH’ye oranı arasında çok fark bulunmamakta.

 

Fakat bu iki grubun ayrıştığı ilk nokta, kamu borçlarının GSYİH’ye oranıdır. İspanya’yı dışarıda tutarsak, zor durumda olan ülkeler GSYİH’nin üzerinde bir kamu borcuna sahipken, İngiltere, Almanya ve Fransa için bu oranlar 80%’ler civarında.

 

İki grubun ayrıştığı, birincisiyle paralellik arz eden ikinci nokta, bankaların başını çektiği özel dış borcun, GSYİH’ye katkısı rakamlarında gözlemlenmektedir. Bu rakamlar, dış borçlanma içinde özel sektörün edindiği borçların GSYİH üzerinde nasıl bir etkisi olduğuna dair bir izlenim verir. Almanya, Fransa ve İngiltere 1’in üzerinde değerlere sahipken, zor durumda olan diğer ülkeler 1’den küçük değerlere sahip. Bu da, İngiltere, Almanya ve Fransa’da diğerlerine göre, özel sektör lokomotifli dış borçlanmanın GSYİH’ye- üretime daha çok olumlu katkısı olduğunu gösterir. Borçlanmanın kalitesi ve çevrimine dair bir farklılaşmayı ima eder bu durum; çünkü yatırım borçlanmalarında vade ve faizler, tüketim borçlanmalarına kıyasla daha uygundur.

 

Bu iki ayrışma da, borçlanmanın ne için yapıldığına dair ipuçları verir: Daha çok yatırım finansmanı için mi, yoksa tüketim harcamaları için mi dışarıdan borçlanıldı?

 

Eğer kamu nispeten daha çok borçlanıyorsa ve özel sektör borçlanmalarının GSYİH’ye katkısı düşükse; tüketim harcamaları nedeniyle borçlanma, yatırım finansmanı için borçlanmaya göre daha ağır basmaktadır. Çünkü kamu borçlanmalarının hedefinin, Avrupa için daha çok emeklilik vd. sosyal harcamaların finansmanı olduğu açık.

 

Özetle bu fark, yukarıda bahsettiğimiz ‘zenginin borçlanması’ ile ‘fakirin borçlanması’ arasındaki farka denk düşüyor. Yani İngiltere, Almanya, Fransa borçlarla daha ziyade yatırımlarını finanse ederken; diğerleri nispeten daha çok tüketimlerini...

 

Bir sonraki yazıda Avrupa’nın ve dünyanın, herkesin birbirine borçlu ve dolayısıyla karşılıklı bağımlı olduğu bir durumda ne yapabileceğini tartışacağız.