Ödül törenlerine itibar etmiyorum, festivalleri seviyorum çünkü farkında olmadığım insanlardan ve filmlerden haberim oluyor. İnsanların dahil olduğu her şeyde bir bit yeniği aradığımdan ve onlara hiç güvenmediğimden olsa gerek jürilere onların beğenilerine itibar etmiyorum. En beğenilen filmleri kitapları da okumam gerçi. Gözüme sokulan billbordlarda çarşaf çarşaf ilanı olan her şeyin estetiği ile ilgilenirim ama inadına dokunamam. Ben kafama göre takılır, kalbimin sesini dinlerim her zaman.

Geçenlerde bir kelime dilime takıldı, Çerkes dilinde bir kelime. Oysa ben Çerkesce bilmem ama yanımda konuşulduğu için farkında olmadan kulak bilgim var. O kelime durup durup dilime vurunca manasını sordum, Kızgurıuas ne demek? Anladım, demekmiş. Kelimenin kökü (gu)kalpten, içten demekmiş. Gerisi takı. Anladım, anladın, anlaşıldı gibi kelimeler sonrası. Kıbgurıua/anladın mı? gibi..

Çerkesler kalplerinden düşünürmüş yani. Ben henüz neyi anladım onu çözemedim, çıkar bir gün o da yoluma.

Antalya Film Festivali ödül töreni dün akşam televizyon kanallarından canlı yayınlandı. Nadir Sarıbacak konuşurken kamera ondan uzaklaşıp etrafı göstermeye başlamış, kameramanın hoşuna gitmemiş söyledikleri anlaşılan ya da kulağına rejiden öyle bir emir gelmiş herhalde. Biz evcek röportaj yapan kızın vır vır boş konuşmasına dayanamadığımız için çoktan hafif bir sinir krizi geçirip kanal değiştiğimizden o anı kaçırdık maalesef.

Festivaller iyi hoş da her zaman içine böylesine blok halinde karışan ideoloji zımbırtıları insanı irite ediyor. Öncesinde de vardı şimdi de var, her türlüsü sanatla bağdaşmadığı sanatla yoğrulmadığı içinden çıkmadığı sürece alakasız hödükçe duruyor.

Altın Kelebek ödül töreninde de bir kadın sanatçı, ödülünü alırken teşekkür konuşmasında Tuğçe Kazaz’a teşekkür etti, felsefesinden dolayı, onun felsefesinden çok yararlanmış, kafasına göre tiye aldı.

Herkes ödül törenlerinde bir laf sokma yarışında olduğundan o da kafasına göre böyle bir konuyu tercih etmişti anlaşılan. Herkes güldü.

İnsanların mesleklerinden dolayı saygı duyduğu herkes güldü.

Hepsinin yüzüne baktım, hiç şaşıran, irite olan yoktu. Benim midem kalktı. Onların biriyle alay edilmesini bu kadar normal karşılayan yüz ifadeleri midemi bulandırdı.

Nadir Sarıbacak ise, hayatımda bir kere sohbet etmediğim, ekrana yansıyan enerjisinden dolayı kalbimin iyi bir insan olduğunu hissettiği, aklımın iyi oyuncu olduğuna karar verdiği biri.

Onun bu sabah sansürlenmiş konuşmasını okuduğumda kalbimin bir kez daha yanılmadığını öğrendim.

Demiş ki, "Bir 60 saniyenizi alacağım. Tolga (Karaçelik) sağol böyle bir rolü bana teklif ettiğin için. Bütün ekibe, jüri üyelerine teşekkür ediyorum. Sağolun. Çok kısa bir hasbihal etmek istiyorum. Çok kısa, 30 saniye. Memlekette ilgili dertlerim var. Bu filmden de hareketle çok güzel arkadaşlarım var. Farklı dinden, dilden, ırktan, meşrepten, mezhepten. Hepsini aşk derecesinde seviyorum. Bizi ancak kardeşlik ve muhabbetin kurtaracağına inanıyorum. Muhabbet gerçekten. Belki bir duble rakıyla ya da bir demlik çay. Sadece muhabbet etmek kurtaracak bizim dertlerimizi. Buna inanıyorum. Çünkü vücudun organları gibiyiz. Kulağın ağza, elin ayağa nasıl muhalif olmayacağına göre, biri kesildiği zaman bütün vücut acıyacağına göre, kader bağımız var memlekette. Bütün kardeşlerimi seviyorum ve onların dertlerimizi kurtaracağına inanıyorum. Her duygudan düşünceden, ortak birlik. Çok teşekkür ediyorum sağ olun."

Herkes böyle yapar mı bilmiyorum, etrafımıza bakıp gördüklerimiz, inandıklarımız üzerinden kendimizi onayladığımıza var ettiğimize inanıyorum ben. Şükür dualarımız, iç sıkıntılarımız hep dünyamızı kurarken içine dahil ettiğimiz enstrümanlarla ilgili. Kumla, harçla, temel taşlarıyla. Şikayet etmek gereksiz, içimizi kontrol etmek yeterli.

Her şey içimizde, dışımızda aramak boşuna, sadece hatırlamak gerek.

Güzel günler de görüşelim.