Suriye artık sadece “kendi halkını katleden” bir bomba olmaktan çıkıyor…

Adım adım “Bölgesel bir Müslüman iç savaşı” modeli olarak kanla büyüyor.

Giderek daha fazla oranda; “Devlet şiddeti, Esad katliamı”nın adı “Alevi” olarak özneleştiriliyor…

Özellikle Humus’la birlikte “intikam” çığlıkları daha fazla “Sünni” olarak vurgulanıyor.

ABD’deki neo-muhafazakâr şahin cerahat ile kankaları İsrail sağının bir dönem “yeme de yanında yat” dediği pozisyona geldi “İslam ve Arap dünyası”!

 

***

 

“Irak işgaline yüzde 80’den fazla karşı çıkan” bizim ülkedeki o havanın dağıtılışını hatırlatıyor bir yandan.

Suikastlar, tekrar “terör ve terörle mücadelenin şiddetlenmesi”yle, “tezkere ve işgal reddi ile Bush politikalarına muhalefet”te birleşmiş ahali birbirine girivermişti yeniden.

Tabii ki, niyet ancak tarla verimliyse ürün veriyor.

O yüzden Suriye’de olanı, yarın bölgede olacakları, sadece komployla açıklamanın manası yok.

Ortadoğu’da devlet eşittir şiddet, çünkü. İktidar eşittir baskı. Korku eşittir kıyım. Tedbir eşittir tehcir. Lider eşittir zulüm. Hayat eşittir ölüm.

İster “laik” azınlık rejimleri olsun; ister “teokratik monarşi”ler; ister “demokrat” görünümlü şahinler!

 

***

 

Humus da, kimin ne için yaptığından da öte, önce bir katliam.

Halepçe gibi.

Dersim gibi.

Vicdanın, “akıl ve kimlik oyunları”ndan bağımsız; katledilenler yanında, ister bir duayla, ister öfkeyle yer alması gereken katliamlardan.

 

***

 

Fakat kimler o vicdanı temsil edecek?

Bir halkı tutsak almış, toprağını, ruhunu ve çocuklarını eritmiş İsrail mi?

On binlerce sivili açlıkla, ilaçsızlıkla, bombardımanla katletmiş ABD mi?

Sömürgeci ve emperyalist tarihin kanları hala dünyayı ve bölgeyi kirleten, halkların haysiyetini ve şahsiyetini yerle bir etmiş İngiltere, Fransa, Belçika gibiler mi?

Sadece demokrasiye, insan haklarına değil; icabında köleciliğe, faşizme, ırkçılığa da yataklık etmiş bir tahakküm medeniyeti mi?

Hanedanlıkların baskısında halkların inlediği; bırakın demokrasiyi, hakları; insanın insanlığını tanımayan hanedanlar; S. Arabistan, Katar mı?

Toplu mezarlarla, binlerce faili meçhulle; kimlik kırım ve katliamları, pusular, baskınlar, cinayetler, suikastlarla; işkenceci darbecilerle; cezaevi kıyımlarıyla; yakın tarihin 50 bin ölüsüyle; her gün toplanan insanlarla malul bir devlet mi?

 

***

 

O yüzden…

Vicdan genellikle; devletler, milletler, ırklar ve kimlikleri aşan biçimde örgütlenesi bir şeydir; nasıl diyorlar, öyle resmi uluslararası değil, harbiden “enternasyonal” bir şey!

 

 

Mikiliks diyârı!

 

Bu devleti bir şekil idare etmiş yahu vesayet etmiş siyasiler, bürokratlar, emniyetçiler, paşalar, bir de maşalar; “şantaj, tehdit, pusu, tuzak” makam ve mekânı olmuş.

Mafya da kısmen böyle bir şey zaten.

Tabii sağlı, sollu aynı çamura batmış medya dünyasından söylüyoruz bunu!

Dosya, kaset, bant dolduran; hayat tarumar eden devlet birimleri; (bir)birini sindirmek, susturmak, itibarsızlaştırmak için “Yüksek Puştluk Makamı” olmuş sivil, üniformalı zevat.

Onlara yanaşık propagandacı, çamurcu, suflör, muhbir olarak çalışan; elçiliklere, istihbaratçılara yılışarak yapışan gazeteciler.

İğrenç be!

Hepsi milliyet, cumhuriyet, demokrasi, ahlak, inanç, rejim, adalet dersi veriyor bir yandan.

İlk mektepte çocuklara bu adiliklerden iğrenmeyi öğreteceksin Hocam.

“Namertlik, riyakârlık ve ikiyüzlülükten tiksinen nesiller” yetiştireceksin önce!