Demirel öldü ya hani... Şimdi ne çok konuşurlar ardından, ne çok yazarlar. Ne devlet adamlığı kalır ne de siyaset adamlığı. En çok da "Siyasetin renkli kişiliğiydi" diye dem vururlar. Sanki inşaata boya badana yapacaklar.

Devlet adamıydı rahmetli. Büyük düşünür, küçük konuşurdu. Sivas Katliamı'nda, "Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır," diyecek kadar hoşgörülü ve alçak gönüllüydü!

Bilim adamıydı rahmetli. Suyun kaldırma kuvvetini Arşimet, indirme kuvvetini Erbakan, bulandırma kuvvetini de rahmetli bulmuştu!

Edebiyatseverdi rahmetli. Kitapseverdi. Sürekli okurdu. Dua okurdu, rahmet okurdu; döner okurdu, yatar okurdu, Mehmet Okur'du. Rivayet odur ki 1980'li yıllarda yeğeni Yahya Demirel hayali ihracat yaparken beyefendi konutunda üç kulhu bir elham okurdu. Fatih Ürek’ten Kuşum Aydın’a okumadığı yazar yoktu. En çok da Malatyalı Fahri’nin “Muratgilin damından atlayamadım” isimli kitabını okurdu! Güzel sanatlar aşığıydı rahmetli! Hikâyeleri severdi! Hayatı hikâyeydi!

DemokrAT'tı rahmetli. Kırattı! Laikliği savunur, din işlerini köy işlerine karıştırmazdı. Temel eğitimin 50 yıllık olmasını isterdi. İlk 5 yılı ilköğretim, sonraki 5 yılı ortaokul ve lise; geriye kalan 40 yıl ise işsizlik olsun derdi.

Çocuklar üzerinden siyaset yapılmasına karşıydı rahmetli. En çok da bu isteğini Deniz Gezmişlerin idam edilmesini isterken Meclis'te iki elini havaya kaldırarak göstermişti. Kimse ölsün istemezdi. Memleketin bütününde ve özellikle de Maraş’ta, Çorum’da sağcılar Alevileri, aydınları, öğrencileri bir bir katlederken, "Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz," diyerek ne kadar insansever olduğunu göstermişti. Ayrılık gayrılık nedir bilmezdi. Zira ayrı da kendiydi gayrı da.

Hayvan severdi rahmetli. 6 kere gider, yedi kere gelir, attan iner, deveye binerdi.

Sporcuydu. Takım tutmaz, sağcıları tutardı. Demokrasi havarisiydi rahmetli. "Gel" derler gelir, "git" derler giderdi. Koltuğu sevmez üstünden inmezdi.

Hayır severdi rahmetli. Hayır severdi, ama Denizlerin idamına "Evet" derdi. Temel severdi rahmetli. Vara yoğa temel atardı. Ülkenin sağına soluna kazık çakardı. Ne temeller atar, ne fabrikalar kurar, ne barajlar yapardı...

Sporcuydu rahmetli. Boksör gibiydi. Sağına göz kırpar, soluna çakardı.

Sanata, sanatçıya önem verirdi rahmetli. "Türküler susmasın," derdi. Hasret Gültekin susturulduğunda Cumhurbaşkanıydı.

Gazetecileri sever sayardı rahmetli. Toplam Başbakanlığı döneminde 22 gazeteci öldürüldü!

Opera’yı da severdi, folkloru da. Figaro’nun düğününde halay bile çekmişti.

Tıpkı mesai arkadaşı Özal gibi yeşili severdi rahmetli. Yeşile "sermaye" derdi. Fidan diker, bahçe beller, ormana değer verirdi. Yangına karşıydı, lakin yangına körükle giderdi.

Sigara içmezdi rahmetli. "Dumansız hava sahası" derdi. Sivas yangınında canlar yandığında, "Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır," demişti sağlığında; öldüğünde ise "Azrail’in rutin mesaisinden dolayı mal kaybı," diyerek uğurluyoruz rahmetliyi.

Hadi öyleyse, bize de sorun rahmetliyi, "Nasıl bilirdiniz?" diye.

Niye yalan söyleyelim, kötü bilirdik! Allah hiçbir yaptığını af etmesin!

Amin…