Çatışmaların başlamasıyla tekrar 90'lara mı dönüyoruz soruları sıklıkla sorulmaya başladı. Bu noktada Kürtler tedirginliği, Türkler bilinmezliği, devlet geçmişe özlemi yansıtıyor.

Bu sorular sorulunca devleti yönetenlerin fısıltı halinde de olsa "keşke 90'ların zalim ruhu geri gelse" dediklerini duyumsuyorum.

Bunun izlerini mevcut pratiklerde, dile gelen söylemde görebiliyoruz.

İlginçtir ne zaman 90'ların karanlığını düşünsem; Şırnak’ın Silopi ilçesinde 14 yıl önce kaybolan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan HADEP Silopi ilçe yöneticileri Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz'i hatırlıyorum. 2001’de Silopi Merkez İlçe Jandarma Karakol Komutanlığı’ndan çağrılan Kürt siyasetçiler evlerine dönmeyince aileleri, jandarmaya, emniyete ve savcılığa başvurdu. Ama sonuç değişmedi. O günden sonra Tanış ile Deniz’den bir daha haber alınamadı.

1990'da başlayan faili meçhul cinayet konseptinin son halkası olduğu için midir bilmem ama bu olay hafızamın en korunaklı yerinde tozlanmadan durur.

Önceki gün yüzü maskeli polislerin Silopi'ye operasyon düzenlediklerini duyduğumda; Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz, çerçevelenmiş fotoğraflarındaki masumiyetleriyle bir kez daha gözlerimde belirdi. 

Resimlerde yanılsam da devletin hedefinde olan halk, ölümlerin yaşandığı mekan değişmedi. Hamdi Ulaş (58), Kamuran Bilin (27) ve Hıdır Tamboğa (17) Silopi'de polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

Aynı gün haber bültenlerine insanı insanlığından utandıran bir işkence haberi düştü. Şırnak Barosu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) yetkililerinden alınan bilgiye göre, işine giderken polisin evinin önünde vurduğu sağlık öğrencisi akrabasını hastaneye getirmek isteyen bir kişi, gözaltına alındı. Gözaltında akıl almaz işkencelere maruz kalan kişinin makatına silah sokulduğu, dişlerinin tabancayla kırıldığı ve bayılana kadar dövüldüğünü aktaran yetkililer, yaralının polisler tarafından öldü sanılarak bırakıldığını aktardı.

Allah Billah aşkına neyin uğruna bu pisliği yapıyorsunuz?

Hangi kutsal amaç bir insanın onuruna denk düşer, hangi ikbal?

"Tayyip Erdoğan'ın; 'o günleri geride bıraktık, biz artık o günlere geri dönemeyiz' sözünün bir karşılığı var mı sizce?"

90’larda halk tarafından Hizbulkontra diye tabir edilen derin güçler eliyle Çiller hükümeti öncülüğünde devlet tarafından ortaya konan politikalar; bugün de benzer biçimi ile AKP hükümeti öncülüğünde yine aynı güçler eliyle devreye konulmaya çalışılmaktadır.

İnsanlar sokaklarda apansız kurşunlarla öldürülüyor.

Dersim başta olmak üzere, Hakkari, Şırnak, Kars, Ağrı gibi illerde "özel güvenlik alanları" oluşturuldu. Bu alanlar sivil halka yasaklandı.

Kamu düzeni gerekçesiyle böyle bir uygulamaya gidilmesi, aynı zamanda üretimin yasaklanmasıdır. Yaylacılık ve arıcılıkla geçimini sağlayan bölge halkının "yaşam hakkının" yasaklanmasıdır.

Üretimden kopmuş bir halk, zorbalığa ve kötülüğe muhtaçtır. Bunu en iyi devlet bilir. Bu noktadan sonra hayatta kalma savaşı, hak arama taleplerine galip gelir.

Denebilir ki bu politik bir tercihtir.

Hayır politika böyle olmamalı. İnsanların yaşam koşullarına müdahale etmek suretiyle iradelerine el koymak "aşağılık" bir oyundur.

Kardeşlik için, birlikte yaşam için bunca mukavim bir halka bunu reva görmeyin. Yurtlarından etmeyin bu insanları. Evlerini, ormanlarını yakmayın.

Bütün bu olup bitenler karşısında birilerinin iğrenti veren bir bilinçsizlikle ve saf hayret duygularıyla olaylara anlam yüklemeleri ya da hakikati anlamsız kılacak denli soğuk davravmaları da bir başka travma alanıdır.

"Hey gidi 90'lar" diyerek hatırlatma vesilesi yaptığım şey aslında faşizan bir konsept çerçevesinde can verilen, yer yer kan donduran, çoğu kez kan akıtan sistematik bir vahşet mekanizmasıdır.

Batı illerinden toplanan problemli aile çocuklarının bir şekilde kan dökerek kendilerine değer biçtiği zamanların adıdır 90'lar...

Şan ve şeref naralarıyla can almak için can atan insanların ayak seslerinden ürperen kadınların ve çocukların kimsesizliğidir...

Bir çocuğun karanlık çökmeden elinde ekmekle eve dönen babasını kapının eşiğinde sağ salim kucaklaması, bir eşin nerde kaldı evhamıyla sabahladığı uzun upuzun gecenin sabahında bir daha gelmeyecek olan kocasının  yolunu eşikte gözlemesinin kahrıdır 90'lar.

Kilit vurulmamış kapıların örümcek ağlarıyla örülmesidir 90'lar.

Dersim’de, Hakkari'de yanan ormanların alevi hepimizi tutuşturacak. İncecik ayakları tutuşarak yanıp kül olan karıncanın ahı hepimizin boynunadır. Yavrularını bırakıp gitmeye yüreği el vermeyen kekliğin taş kesilmiş bedeni, ebediyen avaz avaz bağıracak, bu ses hepimizin kasveti olacak.

Umutsuzluktan umut yaratan Üstad Yaşar Kemal'in sesine, her şey bitmeden kulak verelim derim.

Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır..

Biri İnsan, öbürü Doğa ..

İnsan yaratıcılığını yitirdiği gün,

Doğa yaratıcılığını bitirdiği gün..

Her şey bitecektir...