Fıkra bu ya; iki Sünni vatandaş -belki de hayatlarında bir değişiklik olsun diye- Alevi olmaya karar vermişler. Ne yapalım ne edelim derken bir Alevi Dedesi bulup düşüncelerini söylemişler. Alevi Dedesi sevinmiş tabi ki de. “Tamam” demiş, “Alın şu kitapları bir güzel okuyun. Sonra da tekrar bana gelin. Sizi imtihan edeceğim. Eğer imtihanı geçerseniz Alevi olursunuz,” diye de tembihlemiş.

İki vatandaş uzunca bir süre kendilerine verilen kitapları okumuşlar. Sonra da Alevi Dedesi’nin yanına gitmişler. Önce birisi girmiş içeri, diğeri kapıda bekliyormuş. Dede, “Hazır mısın?” diye sormuş vatandaşa.  Vatandaş da “Hazırım” demiş. Dede yekten sormuş soruyu: “Söyle bakalım, Hasan ile Hüseyin’i kim öldürdü?”

Sünni vatandaş bir sağa dönmüş bir sola dönmüş, söyleyecek bir şey bulamamış. Evet, okuduğu kitaplarda buna benzer bir takım bilgiler yazıyormuş lakin direk olarak ‘şu öldürdü bu öldürdü’ diye bir şey söyleyememiş. Ikına sıkına, “Vallahi de billahi de kim öldürdü bilmiyorum Dedem” demiş.

Dede kızmış tabi ki bu duruma, küplere binmiş. “Sen nasıl bilmezsin, Hasan ile Hüseyin’i kimin öldürdüğünü bilmeyen birisi nasıl Alevi olur” diyerekten başlamış adamı kovalamaya. Adam kaçarken dışarıda bekleyen arkadaşına da seslenmeye çalışıyormuş. “Aman”, diyormuş, “Bunlardan iki kişiyi öldürmüşler suçu bizim üstümüze yıkmaya çalışıyorlar. Sakın ola ki kabul etmeyesin.”

Dikkat ederseniz şu günlerde AKP hükümeti, başı sıkıştığından mıdır nedir, açılım adına geçmişte yarım bıraktığı ne varsa ona sarılmaya çalışıyor. Bir ara kendi Kürt’ünü kendi yaratıp Kürt açılımını onlarla yürütmeye çalışmıştı. Aynı oyunu Aleviler için de düşünmüş,  kendi Alevi’sini kendi yaratmaya çalışıp, AKP sıralarından bir Alevi milletvekili seçtirmiş, sonra da Muharrem ayında lüks otellerde çoğunluğu Alevi olmayan insanlarla birlikte aşure günü düzenlemişti. Oysa tüm bunların Alevilerin gerçek talepleriyle hiçbir ilgisi yoktu.

Sen, seçim meydanlarında kendi seçmenine hitaben yaptığın konuşmalarda, bir partinin genel başkanı için “Biliyorsunuz kendisi Alevidir” diyerek Alevileri yuhalatacaksın;

Sen, Alevilerin “Cemevi ibadet yeri olsun” teklifine “İslam’da ibadet yeri camidir. Cemevleri kültürel mekânlardır” diyeceksin;                       

Sen, Sivas Katliamı Davası’nda verilen zaman aşımı kararı için “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” diyeceksin;

Sen, Alevilerin “Madımak oteli utanç müzesi olsun” taleplerini tıpkı kendinden önceki iktidarlar gibi es geçeceksin;

Sen, Alevilerin hemen tamamının katil diye kabul ettiği bir Osmanlı Padişahının ismini İstanbul’da yapılacak 3’üncü köprünün ismine koyacaksın;

Senin Belediye Başkanın, Alevilerin Cemevi için arsa tahsis talebine “Ankara sınırları içinde Cemevi için yerimiz yok” diyecek;

Senin mahkemelerin Alevilerin kutsal saydıkları alanların yıkılması için kararlar verecek, Dersim’de bulunan Gola Çetu Parkı yıkılmak istenecek;

Senin Cumhurbaşkanın, sanki Alevilerin talepleri üç beş köprüye ya da üniversiteye Alevi önderlerinin isimlerinin verilmesiymiş gibi “Türkiye’de gerçekleştirilecek büyük bir Projeye de Hacı Bektaş-ı Veli veya Pir Sultan Abdal isimleri verilebilinir” diyecek;

Sonra da sen tüm bunlar yaşanmamış gibi aşureden, muharrem ayından, Alevi dedelerine maaş bağlanmasından falan bahsedeceksin. Oysa hepiniz biliyorsunuz ki çözüm aşamasında Alevilerin parayla pulla hiçbir zaman işi olmamıştır.

Dikkat edin daha, “Madem Alevi açılımından bahsediyorsunuz, kardeşlikten, dostluktan, birlikte yaşamaktan bahsediyorsunuz öyleyse ‘Hasanla Hüseyin’i kim öldürdü?’” diye sormuyoruz bile. Kan ve gözyaşı akıtmak faşist devlet anlayışının içine o kadar işlemiş ki ve Hasanla Hüseyinlerin kanı geçmişten günümüze o kadar çok akıtıldı ve akıtılmaya da devam ediyor ki, sırası geldi, hemen soralım şimdi: Madem tüm insanları kucaklamak istiyorsunuz, söyleyin bakalım o zaman Abdullah Cömert’le Ethem Sarısülük’ü kim öldürdü?