Mecliste, “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin” kurulan Araştırma Komisyonu çalışmalarını tamamladı.

Başkanlığını AKP Düzce milletvekili Ayşe Keşir’in yaptığı komisyonun hazırladığı, CHP ve HDP’li üyelerin muhalefet şerhi koyduğu 479 sayfalık rapor, kadınların ve çocukların haklarını koruyan az sayıdaki kanunu da kadınların ve çocukların aleyhine sonuçlar yaratacak biçimde değiştirmeyi öneriyor.

Komisyonun çalışmaları sırasında dinlemek için çağırılan az sayıdaki kadın hakları savunucusundan biri olan, EŞİTİZ gurubu üyesi Av. Hülya Gülbahar’ın, AKP Isparta milletvekili Sait Yüce tarafından “Ben sana haddini bildirmeye çalışıyorum” denilerek Komisyon’dan kovulmaya çalışılması da unutulmadı!

Sait Yüce, bir başka Komisyon toplantısında da Çocuk Vakfı’ndan Mustafa Ruhi Şirin’e “Kes sesini! Çık dışarı!” diye bağırarak mikrofon fırlatması da unutulmayan olaylardan.

Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ) grubunun, komisyonun hazırladığı raporuyla ilgili olarak TBMM'ye sunulan raporundan öne çıkanlar şunlar.

Raporda, çocukların cinsel istismarının “rızaya” dayalı olabileceği, ancak böyle de olsa suç olarak kalması gerektiği söylendikten sonra, tam tersi, yani istismarcının/tecavüzcünün 5 yıl boyunca istismar/tecavüz ettiği çocukla “sorunsuz” ve “başarılı” bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması öneriliyor. Her iki tarafın da 15 yaşın altında olması durumunda ise, çocuk istismarı, çocuk tecavüzü ''şahsi cezasızlık'' nedeni sayılıyor, yani suç olmaktan çıkarılıyor. Böylece ailelerin 15 yaş altı çocuklarını (şimdilik resmi nikahla olmasa bile) fiilen ''evlendirmelerinin'' yolu açılıyor.

Raporda cinsel saldırı, cinsel istismar ve reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarında hadım uygulanması öneriliyor. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde göre, mahpusun “tıbbi tedaviye” tabi tutulması ve “tedavi amaçlı” programlara katılması yönünde infaz hâkimi tarafından karar verilebiliyor. Komisyon, düzenleme ile ilgili yönetmelik çıkartılsın diyerek, hadım uygulanmasının önünü açmak istiyor. İdam, linç, koğuş infazı, hadım, kısas gibi bireysel ve toplumsal öç alma mekanizmaları meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Tüm bunlar, yaygınlaşan şiddet kültüründen beslenen ve onu daha da besleyen cezalandırma yöntemleridir.

Raporda, kadınlara karşı ev içi şiddetle mücadeleye dair İstanbul Sözleşmesi’nde arabuluculuk, uzlaşma gibi alternatif uyuşmazlık çözümlerinin zorunlu uygulanmasının yasaklandığı belirtiliyor. Ancak, Türkiye’nin çekince koymaksızın taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan bu yasağa rağmen, hem boşanma davalarında hem de 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanan başvurularda, bu yöntemlerin kullanılması öneriliyor. Ayrıca boşanma ve kadına karşı şiddet “özel alan” kabul edilerek devletin sorumluluk alanı dışına çıkartılmaya çalışılıyor. Yargının müdahalesi azaltılırken, dinin müdahalesi artırılıyor.

Raporda, ''gecikmesinde sakınca bulunan hal'' tanımının daraltılarak, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanan başvurularda  “en azından mesai saatleri içinde mülki amir ve hâkimin görevli olması, mesai saatleri dışında ve resmi tatil günlerinde kolluk amirinin görevli olması” önerilmektedir. Yani, karakolların kapılarının mesai saatleri içerisinde şiddete maruz kalan kadınlara kapatılması istenmektedir.

Komisyon, 6284 sayılı Kanun’a dayanılarak verilecek tüm tedbir kararlarında “delil veya belge” aranması ve yoksa tedbirin en fazla 15 gün için verilmesini önermektedir. Bu öneri, yıllardır pek çok kamu görevlisi tarafından, ısrarla ve sıkça dile getirilen, ancak hiç bir güvenilir veriye dayanmayan, Kanun’un kadınlar tarafından “kötüye kullanıldığı” ve erkeklerin “mağdur edildiği” iddiasına  dayanmaktadır.

Komisyon raporunda, “aile mahremiyetinin korunması” bahanesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması önerilmektedir. Bu öneri, evrensel bir kural olan yargılamanın aleniyeti ilkesine açıkça aykırıdır

Medeni Kanun’da, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesinden itibaren üç yıl geçmesine rağmen, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceği belirtilmiştir. Komisyon, bu üç yıllık sürenin bir yıla indirilmesini önermektedir. Uygulamada bu 3 yıllık süreyi genellikle boşanmak istemeyen kadınlar kullanmaktadır. Bu süreyi kısaltmak, Komisyon raporunun geneline ilişkin olan; kadınların boşanmasını zorlaştırmak, erkeklerin boşanmasını ise kolaylaştırma fikriyle uyumludur.

Raporda, kadınların nafaka hakkının evlilik süresi ile bağlı olarak kısıtlanması, bu sürenin bitiminde kadının sosyal yardım, meslek edindirme, istihdam imkanlarından faydalanmasının sağlanması önerilmiş. Bu öneri, kadınların nafaka hakkını kısıtlamaya, kadınları boşanmadan caydırmaya, kadınları sosyal yardımlara bağımlı hale getirmeye, aileyi ve toplumu bu yardımlarla şekillendirmeye çalışan AKP’nin erkek egemen politikalarının Komisyon raporuna yansımasıdır.

Komisyon, nafaka ile ilgili önerisiyle yetinmemiş, yasal mal rejiminin sona ermesi nedeniyle açılacak davalar için geçerli olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin 1-2 yıla indirilmesini de önermiş. Yani kadınlar 1-2 yıl içerisinde bu davayı açmazlarsa mal rejimine ilişkin haklarının tümünü kaybetmiş olacaklar.

Raporda, evliliğin eşlerden birinin ölümü ile  sona ermesi halinde, evlilik içerisinde edinilen malların tasfiyesinde, sağ kalan eşin sadece kendi miras payını almasını önermiş. Evlilik süresince edinilen mallar geleneksel olarak erkekler üzerine kayıtlandığı için, bu öneri, eşi ölen kadınların mal rejiminden kaynaklı %50 payını alamayacakları anlamına geliyor.

Aile danışmanlığı hizmetlerinin içeriği CEDAW ve İstanbul Sözleşmeleri ilkeleri doğrultusunda olmalıdır. İlkeler açıktır: Kadın hakları, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması,  ayrımcılık karşıtlığı ve kadınların güçlendirilmesi.  Bu nedenle aile terapisi ve rehberlik hizmetleri verenlerin eğitim alanları, psikoloji, psikolojik danışmanlık, rehberlik, sosyal hizmet, çocuk gelişimi ve eğitimi, sosyoloji, hemşirelik, tıp, öğretmenlik alanları ile sınırlanmıştır. Oysa raporda İlahiyat Fakültesi mezunları da bu kapsama alınarak aile danışmanı olarak görevlendirilmek istenmekte, danışmanlık hizmeti dini perspektife oturtulmaya çalışmaktadır. 

Rapora serpiştirilen, kadın lehine gözüken ama aslında zaten kadınların hakları olan 1-2 öneri de var. Örneğin, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da yer alan kadınların kreşten yararlanma hakkının 2-4 aydan 6 aya çıkarılması… Bu önerilerin tümü ayrıntıya dair ve zaten yapılması gereken değişikliklerdir. Olumlu düzenlemelerin/önerilerin, sorunlu raporlara/taslaklara serpiştirilmesi, AKP’nin çok sık kullandığı yöntemlerdendir. Bunların rapora eklenme nedenin, kadın haklarını gasp etmeye yönelik düzenlemeleri gözden kaçırma çabasıdır.

Bir komisyon daha İnsan haklarının nasıl ihlal edilebildiğini gösterdi. Görmek istemeyen gözler zaten görmeyecektir.

Kaynak;

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/534688/TBMM_Komisyonu__kadin_ve_cocuk_haklarini_sifirladi.html