HDP'nin 23. 24. dönem milletvekili Hasip Kaplan t24'te "Siyasetin Amok koşucuları" adı altında bir yazı yazdı.

Hükümeti Amok koşucularına benzeten Kaplan, "Barış ve Demokrasi için, siyasetin Amok koşucularına karşı, tek çare birleşme dayanışmadır" diyor.

Direnmekten başka yolun olmadığını belirten Hasip Kaplan, "Nazım’ın dediği gibi "Unutma, umuda kurşun işlemez gülüm, ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, ya da dünyamıza inecek ölüm’’ dedi.

Yazının tamamı şu şekildi:

Toplumun ruh hali çılgınlığa doğru seyrederken, iktidar siyasetinin Amok koşucusu vaziyeti herkesi ürkütüyor. 80 milyon yurttaş yarınına güvensiz, yaşananlara dehşetle bakıyor.

Umudun karartıldığı, insanlık suçlarının Cizre bodrumlarında alenen işlendiği, yargının zapturapt altına alındığı, basına operasyonlar çekildiği, korkunun hakim olduğu, çaresizliğin dayatıldığı günleri yaşıyoruz.

7 Haziran seçimleri, 'siyasetin Amok koşucuları'nın depara kalktığı tarihi bir dönem oldu. İktidarını yitiren muktedirler gözü kara, hiddetle saldırıya geçtiler ve öldürüyorlar. 20 Temmuz tarihinden bu yana, şehir yasaklarında, tanklar, toplar, kobralar, binlerce asker polis merkezden verilen emirle hücuma geçti.

Stefan Sweig’in "Amok koşucusu" kitabı bu ruh halini anlatır. Vikipedi'ye göre, Malezya kültüründe katletmeye yönelik çılgınlık durumu, psikoloji biliminde ki 'disosiyatif'’ durum, kötülüğe uğradığını ya da uğrayacağına dair sanrılar gören, 'toplumsal Amok hali sendromu', sanki siyasal iktidarın beynine bir çip gibi yerleşmiş durumda.

MGK'da görüşülen, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde, Kırmızı Kitap'ta, solcular ve Kürt siyasi muhalefeti, sürekli düşman tehlike olarak yer alırken, irticayı, İŞİD, El Nusra, El Kaideyi tehlike olarak görüp, kırmızı kitaba almayanlar, patlayan canlı bombalara seyirci kalırken, eski ortakları cemaate 'Paralel Terör Örgütü' olarak yer verdiler. "Beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısını beraber söyleyenler, ayrı düştüklerinde, bir zamanlar uyguladıkları operasyonların kendilerine acımasızca, bumerang gibi döndüğünü gördüler.

Çözüm süreçlerinde aktif rol alan DTP kapatıldı. BDP nin binlerce üye ve yöneticisi tutuklandı. HDP nin barajı aşması, 14 yıllık iktidarını yitirenlerin tahtını sallayınca, saldırıya geçtiler. Çözüm sürecini buzdolabına kaldırıp, müzakere sürecine son verdiler, içeride, dışarıda savaşı başlattılar. Her gün ölüm haberleriyle uyanır olduk. Silah sesleri yükselirken, aklın, mantığın, siyasetin sesi duyulmaz oldu.

Şimdi de dokunulmazlıkların kaldırılması konuşuluyor. Yasama dokunulmazlığı, sorumsuzluğu, çoğunluğu elinde bulunduran, zalim iktidarlara karşı muhalefetin korunmasını amaçlamasına rağmen, Kürt siyasetçiler, milletvekilleri bundan hiçbir zaman yararlanamadı. 2-3 Mart 1994 Meclis Darbesi üzerinden yıllar geçti, ders çıkarılamadı. 21. Yüzyılda şimdi de HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için düğmeye basıldı. Tak-Şak döneminden yasak dönemine geçildi. Köyler yerine şehirler, yerle bir edildi. Çocuk, kadın, yaşlı yüzlerce sivil yurttaş katledildi. Meclis'te bir yandan muhalefet susturulmak istenirken, diğer yandan insanlığa karşı savaş suçu işleyenlerin, yargılanmaması için yasa tasarıları hazırlanmaya başlandı.

Bir iktidar düşünün; Meclis'te çoğunluk, 14 yıldır hükümet onlar, Cumhurbaşkanlığı onlarda, yargı emirlerinde güçler birleşmiş, askerle de anlaşmışlar. Bunca güç ve kudret kesmiyor illa da başkanlık diye tutturmuşlar. İtiraz eden, muhalif olan herkes, hain, terörist, alçak, şerefsiz, başı ezilecekler olarak görülüyor.

Anayasa Mahkemesi kararı sonrası, yargıçlar saldırı hedefi oldular. Muhalif basın susturuluyor. İMC TÜRKSAT’tan çıkartılıyor, gazeteciler tutuklanıyor, yasaklı şehirlerde katlediliyor. Eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsız yargı rafa kaldırıldı.

Hırsızlık, yolsuzluk, yalan, talan, katliam vatanseverlik ölçütü oldu. Çevreye, doğaya, tarihe, kültüre en acımasız kazmayı, siyaset kazmaları vurmaya başladı. On binlerce yıllık tarih, kültür, insanlığının ortak eseri Hasankeyf sular altında kalıyor. Cerrattepe’de yaşam alanlarını koruyan halk düşman olarak görülüyor. Onların dokunulmazlıkları var çünkü, Mecliste çoğunluklar.

Kötülüğe uğradığını ya da uğrayacağını sananlar, gözü kara hiddetle saldıran ve öldürenler; toplumun yüzde elli birini, öteki, sözde, şüpheli, hain terörist olarak görenler, tıpkı Amok Koşucusu gibi çılgınca koşuyorlar, sağa sola önüne her gelene saldırıyorlar.

Hukukun olmadığı yerde ihkak-ı hak, yasadışı saldırının olduğu yerde meşru müdafaa tarihin örnekleriyle doludur. Zalimin zulmü, siyasi Amok koşucularının hırsı karşısında meşru, demokratik, hukuki, insani yollardan hep birlikte, hep beraber direnmekten başka yol bırakmadılar.

Nazım’ın dediği gibi "Unutma, umuda kurşun işlemez gülüm, ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, ya da dünyamıza inecek ölüm’’

Barış ve Demokrasi için, siyasetin Amok koşucularına karşı, tek çare birleşme dayanışmadır.