Uzun zamandır dizi eleştirisi yazmıyorum, o yüzden dün gece sabırla Göç Zamanı dizisini seyrettim. Eşimle birlikte evden kaçan anne kızların başına adım başı bir felaket geldikçe, yok ya bu dizi seyredilmez kapat şunu dedik birbirimize sonra ben yazma aşkına yeniden çevirip izlemeye zorladım kendimi.

Ben şanslı mıyım bu konuda bilmiyorum ama hayatın doğal akışı içinde insanın başına zincirleme bu kadar kötü şey gelmez insanın başına.

Bu dizinin senaristlerinin konsepti olmalı, karakterli yaralı bahtsız çizecekler diye akıllarına gelen her türlü kötülüğü kızların başına boca etmişler.

Bugünün Saraylısı dizisinden tanıdığımız genç kız burada da şansız. Üniversiteyi kazandığı gün babasının kumar borcuna karşılık evli bir adama kuma gideceğini öğrendi. Annesi Cennet de çocukluğunda babasına kuma gelmiş. Bu sefer kadın isyan etti, önce çocuklarını ve kendini fare zehiri ile öldürmek istedi sonra vazgeçti evden kaçtılar.

Yolda üniversiteye gidecek kız her gün yürüdüğü yolda ayağı burkuldu az kalsın uçurumdan düşüyordu. Bir arabaya binip ağabeylerinden kaçmak istediler bu sefer arabaya alan adam onları ıssız bir yere götürüp tecavüz etmeye kalktı. Oradan trene bindiler trende bohçacı kadınlar tüm parasını çaldı Cennetin. Bu arada ben 52 yaşındayım benim hayalini hatırladığım bir zaman da çocukluğumda bohçacı kadınlar vardı ve trenlerde genç kızlara çeyizlik sattıklarını bilmiyordum. Beş paraları yokken başlarına daha çok bela açacağı belli ortanca kız üvey annesinden çaldığı altınları verdi annesine o da tuttu hepsini trenin camından dışarı attı. O parada kadının da hakkı olmalı küçük kızın dediğine göre halı dokumuş kadın hayatı boyunca parasını kumasına vermiş ayrıca aynı evin bireyleri hepsi altınları o parasızlıkta pencereden fırlatmak gerzeklik. Ayrıca geri isteseler neyini verecek Cennet hanım meçhul. Her neyse oradan İstanbul’a vardılar. Kaldıkları oteli polis bastı meğer fuhuş yapılan bir otelmiş. Zaten polis basmasa kızların kapısına çoktan pezevenkler dayanmıştı bile.

Oradan da kaçıp sonunda halı siparişi veren zengin adamın iş yerini buldular orada da peşlerinden şehre gelen abi izlerini buldu.

Bir ara kadınların katledilme haberleri gazetelerin üçüncü sayfalarında tavan yapmıştı, televizyonlarda bunu fırsat bilip bir sürü acılı kadın hikayesini içeren diziler sürdüler ortalığa. Bunu neden yaptılar bilmiyorum.

Gündemde olan yaraya parmak basmak çare üretmek alternatif göstermek değildi dertleri altını çizmek çerçeveye alıp allayıp pullamaktı yaptıkları.

Oysa birinin anlatacak bir şeyi varsa onu dinleyen karşısına bir şey öğrenmek için oturur. Bildiğini teyit ciğeri deşilsin diye değil.

Bu adam ya da kadın ne diyor diye ona kulak veren insan bildiğini duyduğunda yarısında tamam arkadaş biliyorum der yaramı deşme der kalkar mevzu kapanır. Derdine çare işitirse dinlemeye devam eder.

Dizilerin elbette ders vermek gibi bir misyonu yoktur ama olayları kanırtmak da değildir amaçları.

Mevzu kadınların sorunlarıysa elbet bir fikirleri olmalı genel kanıyı ortaya döküp öylece ortada bırakmak ya da genel kanıyla mevzuyu bağlamak topluma ses vermek olmamalı buna sadece bakmak denir.

Elimde bir kitap var Zihinlerin Özgürleştirilmesi hakkında. Kitabı ne zaman elime alsam daha önce hiç düşünmediğim konular hakkında fikir sahibi oluyorum.

Dün Dedemin Fişi adında saçma sapan bir Türk filmine gittim, başlama saatini beklerken onu okudum vakit geçsin diye. Orada her bir bireyin ayrı bir zihne sahip olduğu maddenin yerçekiminin merkezine doğru hareket etme kabiliyeti olmasına rağmen zihnin madde olmadığı için böyle bir özelliğinin olmadığını birleşmiş zihinler diye bir durumun bu yüzden mümkün olamayacağından bahsediyordu. Böyle bir durumda zihinsizliğin meydana geleceğini söylüyordu. Her bir bireyin ayrı bir zihne sahip olduğunu tekrarlıyordu.

Yerçekimin doğallığı, zihnin bireyselliği kadar bizim filmlerimizde dizilerimizde seçtiğimiz konular neyi nasıl anlattığımız da bir süre böyle devam edecek. Çünkü biz böyle bir kültürün içinde böyle bir çevrede belirli bir düşünce zincirini devam ettiren insanlarız. Ne zaman ki yaşadığımız koşullar değişecek ürettiklerimiz de değişecek.

Dün akşam ki dizinin kostümleri, mekanları, çekim tekniği gayet başarılıydı. Her bir sahne bir tablo gibi sergileniyordu. Oyuncular bu ülkenin en başarılı oyuncularından seçilmişti. Hepsi gayet yetenekliydiler.

Bir film yönetmenin çizdiği resme benzer. Onun dünyasıdır. Gördüğünü resmetmesidir. Diziler bu manada küçümsenir. Önce seyirci küçümsenir. Kategorilere ayrılır. A B C seyircisi vardır En düşük olan seçilir onun ne düşündüğü ne istediği tahmin edilir ve ona göre anlatılır anlatılmak istenen. Oysa tekrar hatırlatırım ki her bir birey ayrı bir zihne sahiptir. Ve o zihin zekasını bir diğerinde onaylar. Anlaşılmadığınız zaman zekanızın varlığı pek bir önem taşımaz. Anlaşılmak içinde zekanızı düşürmek doğaya aykırı olmalı. Ağacın yanında ağaç gibi düşünmek bile üstün zeka gerektiriyor olmalı

Güzel günlerde görüşelim efendim.