Özal dönemine damgasını vuran tartışma konularından birisiydi 2’nci Cumhuriyet. Başta Altan kardeşler olmak üzere kimi gazeteci ve yazarlar Özal ile birlikte 2’nci Cumhuriyet’in yurt sathına yayıldığına inanıyorlardı.

Bir de 27 Mayıs 1960’dan sonra çok tartışılmıştı bu konu. Kimilerine göre 1’inci Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal, 2’nci Cumhuriyetin kurucusu ise Cemal Gürsel’di. Zira 2’nci Cumhuriyet diye bas bas bağıranlar 1960 Anayasası’nın eskisine nazaran daha demokratik ve daha özgürlükçü olduğunu düşünüyorlardı.

Özal’dan sonra gelinen noktada AKP iktidarı ile birlikte bu tür beklentiler daha da yükselmişti. Belli ki AKP’ye inanan kesimi bırakın 1 ve 2’nci Cumhuriyet, 3 ya da 4’üncü Cumhuriyet bile kesmeyecekti. Zira yaygın kanı AKP iktidarının Cumhuriyetin tamamıyla ilgili sorunu olduğu yönündeydi. Kaldı ki “Hedef 2023” denilirken de asıl anlatılmak istenilen buydu.  

Kaldı ki süreç hızla ilerliyordu. Demokrasinin bile adı “ileri demokrasi” olarak değiştirilmişti. Komşular ile sıfır sorun projesi hızla hayata geçmiş, başta Suriye, Irak ve İran olmak üzere birçok ülkeyle akşam 5 çayı dahil günü birlik misafirliğe gidilip gelinir olmuştu. Üstelik IMF’ye olan borcun tamamı sıfırlanmış, devlet büyüklerimiz borçsuz harçsız rahat bir uyku uyur hale gelmişti.

Her ne kadar yurdum insanı elektrik ve su parasını ödemekte bir hayli zorluk çekiyorsa da asıl olan ele güne karşı rezil olmamaktı. Mahşer günü geldiğinde koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına “Daha IMF’yle olan hesabını kapatamamışsın, mahşer günü hangi hesaptan bahsediyorsun” diye sorulması çok mu doğru olacaktı?

Yalnız özellikle son yıllarda yolunda gitmeyen bazı şeyler de olmuyor değildi. Her ne kadar barış kelimesi eskiye nazaran daha fazla dillendiriliyorsa da, barışa ters düşen cop, gözaltı ve biber gazı gibi yanıcı ve patlayıcı maddeler ileri demokrasiye bir aksesuar gibi yapışır olmuştu. 2’nci Cumhuriyet tartışmalarından büyük hayal kırıklığı yaşayan ve gözünü 3 ya da 4’ncü Cumhuriyet beklentilerine diken “yurdum aydınını” adına “Gaz Cumhuriyeti” denilen yeni bir yönetim şekli bekliyordu.

Lakin tüm bunlar iktidarın hiç de umurunda değildi. Zira ortada övünülecek o kadar çok şey vardı ki. IMF’ye olan toplam borcun son taksiti bir gecede yatırılmış, 500 milyar doları aşan piyasa değeri ile bir ülke olsa eğer dünyanın ilk 20 ekonomisine sahip olabilecek Apple bile, 735 milyar dolarlık bütçesiyle Türkiye’nin 3 basamak gerisinde bırakılmış, dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olan Türkiye kişi başına düşen milli gelir sıralamasında Costa Rica ve Azerbaycan’ı dahi geride bırakarak 93 üncü basamaktan 92’nci basamağa yükselmişti.

Milli Eğitim Bakanı “Kitaplar yeniden yazılacak” demiyor muydu? Varsın birileri coğrafya kitaplarını “metre kareye düşen yağış” yerine “metrekareye düşen biber gazı” diyerek yeniden yazmaya çalışsındı. Seçmenin % 50’sinin verdiği gaz ile iktidarda bulunan bir partinin halkına biber gazı sıkması kadar normal bir şey olabilir miydi?