http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/12/erdogan-syria-policy-turkey-dead-end-aleppo.htmlSuriye’nin en büyük kentlerinden Halep’te devam eden savaşta muhalifler kontrol ettikleri bölgelerin yüzde 60’a yakın kısmını kaybetti.

Suriye ordusu operasyonlara devam ederken Kürt birlikleri de Halep’te muhaliflerle savaşıyor.

Al Monitor, Halep savaşının Türkiye’ye yansımalarını analizlere dayandırarak derlediği haberi şöyle:

Halep savaşının Türkiye’ye yansımalarını değerlendiren Cengiz Çandar’a göre “Halep’in kaderi Türkiye’de Erdoğan rejiminin de kaderini belirleyebilir. Erdoğan çok sayıda yumurtasını kuzey Suriye jeopolitiğinin sepetine koydu ve bunların çoğu şimdi muhtemelen çatlayacak.”

Başka bir deyişle Türkiye’nin 2011’den bu yana El Kaide’nin en büyük şubesi Nusra Cephesi’yle irtibatlı cihatçı grupların yükselişine yarayan Suriye politikası çöküşün eşiğinde olabilir. Suriye ordusu ile müttefiklerinin acımasız bombardımanı altında hâlen Halep’in içinde bulunan ve kuşatılmış halkı rehin tutan Nusra teröristleri de aynı şekilde yolun sonuna gelmiş olabilir.

1 Aralık’ta bir kez daha Nusra savaşçılarına kentten çıkma çağrısı yapan BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, bu çağrıya uyulması hâlinde “kan dökülmesinin önleneceğini ve (savaşa) acilen ara verilmesi taleplerinde elinin güçleneceğini” belirtiyor.
 
Suriye ordusu ve onunla birlikte hareket eden güçler geçtiğimiz hafta Halep’te Türkiye destekli silahlı gruplara karşı art arda süratli zaferler kazanırken Erdoğan da 29 Kasım’da Türk ordusunun “devlet terörü estiren zalim Esad’ın hükümranlığına son vermek” için Suriye’ye girdiğini söyledi. Financial Times gazetesine göre bu açıklama kırılgan Halep müzakerelerini o an için sekteye uğrattı.
 
Hüsran ve fantezinin karışımı gibi görünen Erdoğan’ın çıkışı ertesi gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Erdoğan’ı aramasına yol açtı ve Türkiye Cumhurbaşkanı sözlerini düzeltme yoluna gitti.
 
Amberin Zaman’ın aktardığı gibi Erdoğan bu kez “Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi herhangi bir ülke veya kişi değil, sadece terör örgütleridir.” dedi ve Halep müzakerelerinin tekrar başlamasını sağladı.
 
Fehim Taştekin konu hakkında şöyle yazıyor: “Erdoğan’ın öfkesini anlaşılır kılan şey sahada kaybeden silahlı grupların Türkiye sınırlarına yaslanmak zorunda kalması. On binlerce silahlı militanın ölümcül potansiyelleriyle Türkiye’nin sınır hatlarında ne yapacağı felaket senaryosundaki en can alıcı sorudur. Suriye yönetiminin oyun planına bakıldığında ise şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Suriye ordusu, silahlı grupları Türkiye sınırlarına çekilmeye zorluyor ya da teslim bayrağının dikildiği yerlerde hükümetle anlaşan savaşçıları otobüslerle kuzeye postalıyor.”
 
Erdoğan Suriye hükümetinin Halep’ten zaferle çıkmasını zaten bekliyordu ve bu bağlamda Fırat Kalkanı Harekatı’nın hedeflerine özellikle Rusya’nın rıza göstermesi karşılığında kentteki silahlı gruplara verdiği destekten geri adım atmıştı. Harekât, ağustos ayında İslam Devleti (İD) ile mücadele, Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) Fırat’ın doğusuna sürme ve sınırda güvenli bölge oluşturma amacıyla başlatılmıştı.
 
Buna rağmen Türkiye Suriye’de kaybetmeye devam ediyor. Semih İdiz’in tespitleri şöyle: “Ankara’nın Suriye’deki başlıca vekili olan Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) El Bab’a yönelik ciddi bir taarruz örgütleyemedi. Rusya ve rejim ordusunun El Bab’ın erişim sağladığı Halep’te ÖSO’ya karşı ciddi bir ilerleme sağlaması ve Türk jetlerinin bölgedeki YPG hedeflerini bombalamaya başlamasının ardından askeri durum Türkiye için çetrefilli bir hâl aldı. YPG’ye yönelik bombardımanlar üzerine ABD ÖSO ve Türk birliklerine sağladığı hava desteğini kesti.”
 
Cengiz Çandar da aynı konuda şöyle yazıyor: “Halep’in eli kulağında olan düşüşüyle birlikte El Bab’ı almak hiç olmadığı kadar zor görünüyor. Dahası Türk ordusu ilk kez bir hava saldırısında zayiat verdi. Saldırının Suriye hava kuvvetleri tarafından yapıldığı düşünülüyor. Bir iddiaya göre ise saldırıyı İran insansız hava araçları gerçekleştirmiş olabilir. Ancak birçok gözlemci saldırının Türkiye’nin Rus jetini düşürdüğü günün birinci yıl dönümünde yaşandığına dikkat çekiyor ve bu da El Bab yakınlarındaki Türk zayiatının arkasında Rusların olduğu yönünde spekülasyona yol açıyor. Gerçek ne olursa olsun görünen o ki Türkiye’nin askeri faaliyetleri, Halep’in doğusuyla El Bab arasından doğuya Membiç ve Rakka’ya uzanan bölgeyle kısıtlı.”
 
Metin Gürcan ise İD’in 29 Kasım’da iki Türk askerini kaçırmasıyla Erdoğan’ın planlarının daha da zora girmiş olabileceğine dikkat çekiyor.
 
Suriye hükümetinin bir sonraki hedefi muhtemelen İdlib olacak ve bu, Türkiye için Suriye bataklığını daha da derinleştirecek. Fehim Taştekin şöyle yazıyor: “Yerel kaynaklara göre Hizbullah ve Nuceba’nın güneyden, Suriye ordusu ve diğer milis bileşenlerinin kuzeyden kapsamlı bir harekât başlatması da muhtemel. Bu durumda Türkiye’nin kâbus senaryosu başlamış olacaktır. Ankara ya Kilis’in karşısından El Bab’ın kuzeyine kadar uzanan fiili tampon bölge ile Hatay’ın karşısındaki İdlib kırsalını bu gruplar için güvenli sığınak hâline getirecek ya da Suriye ordusunun sıfır noktasına kadar çıkmasına izin verecek. Her iki seçenekte de kaçınılmaz olarak Türkiye’nin sınır hatları ısınacak. Türkiye, savaş sonrası cihatçı mirasla kendi içinde de uğraşmak zorunda kalacak.”
 
Savrulan Suriye politikası yüzünden Türkiye’nin hem Rusya’yla hem ABD’yle arasının açıldığına dikkat çeken Semih İdiz şöyle diyor: “Özetle Suriye’de Türkiye’nin karşısında sadece İD ve YPG değil Rusya ve ABD de var. Bu bağlamda birçok gözlemciye göre Erdoğan, muhtemelen yerine getiremeyeceği sözlerle yandaşlarını memnun etmeye çalışırken aslında nasıl bir durumla karşı karşıya olduğunun idrakinde değil.”
 
Cengiz Çandar da şöyle yazıyor: “Suriye konusunda Erdoğan hiç olmadığı kadar Rusya’nın insafına kalmış olabilir. Türkiye’nin Suriyeli Kürtlerin özerkliğini engelleme yönündeki iddialı hedefleri de aynı şekilde Putin’in Erdoğan’la kurduğu yeni ilişkiye nasıl bir ayar vereceğine ve Amerikalılara bağlı olabilir.”
 
Bu arada Julian Pecquet’in de aktardığı gibi ABD Kongresi’nden geçen Ulusal Savunma Yetki Yasası’nın son hâli, Trump yönetimine Suriye’deki silahlı gruplara omuzdan ateşlemeli hava savunma sistemleri verme yetkisi tanıyor. Bu silahlar ancak başkanın talebi üzerine temin edilebiliyor. Böyle bir talep olsa dahi silahların temini teknik açıdan ve güvenlik incelemesi bakımından oldukça kısıtlayıcı koşullara tabi olacak. Yine de bu düzenleme, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nin Cumhuriyetçi Başkanı John McCain’in zaferi sayılır. McCain öteden beri Esad karşıtı silahlı gruplara destek verilerek Suriye savaşının daha da militarize edilmesini savunuyor.