Son 10 günde büyük bir değişim olmazsa bu seçim kampanyasından geriye elle tutulur, olumlu pek bir şey kalmayacak.

Bugün seçim kampanyasının son on gününe girdik. Seçim tarihinin ilan edilmesi, adayların belirlenmesi ve seçim kampanyalarının başlamasından bugüne, çok daha uzun bir zaman geçti. Buna rağmen, “Kürt sorununda somut çözüm önerileri ne?”, “Yeni anayasa için kimin ne önerdiği belli değil?” diye soruyor herkes. Herkes demeyelim, futbol takımı tutar gibi oy vermeyenler. Bu kesim, belki seçmen topluluğu içinde çoğunluğu oluşturmuyor ama partilerin aldıkları oyların azalması veya yükselmesine büyük ölçüde bu gruptakiler neden oluyor.
Seçim kampanyası boyunca, geleceğe yönelik somut öneri olarak AKP lideri imar hamlelerini coşkuyla anlattı. Önce İstanbul’la başlayan çılgın projeler, sonra neredeyse her ile en az bir çılgın projeye dönüştü. Duymadım ama Erdoğan’ın Ardahan veya Bartın’la ilgili çılgın projeleri de muhakkak vardır.
Bu çılgın projeler, ne hikmetse, hep imar projeleri. Hepsinin merkezinde inşaat var. Bu inşaatlar kamu otoritelerinin hizmet alıcı konumunda olacağı, dolayısıyla geniş bir yüklenici firmanın şimdiden ağzını sulandıran kamu tasarrufları olacak. Erdoğan iktisadi büyümenin merkez gücü olarak inşaatı kabul etmeye devam ediyor. 

Siyasetteki üslup
Konuşmalarındaki vurgulara bakınca, Erdoğan’ın kendini Türkiye Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gördüğü kanısı edinmek mümkün. Uydu kent, imar planı, kanal, duble yol, hızlı tren, havaalanı, baraj konularında mitinglerde verebileceği detay neredeyse sınırsız. Buna karşılık, siyasal alanda hangi adımları atmayı, ne yapmayı tasarladığı konusunda neredeyse hiç konuşmuyor. Konuşsa da, bunlar esas olarak geçmişte yaptıklarının anımsatılmasıyla sınırlı kalıyor. Bu konulara gelince, “bana güvenin” diyor, “ben sizin kalbinizden geçen çözümü gerçekleştireceğim”. Erdoğan seçim tartışmasını inşaat ve edep meselelerine hapsederek, kendi fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışıyor. Edepli, bir, iri ve diri Türkiye hayal etmemizi öneriyor.
Kürt sorununda idari reform yapılacak mı? Yurttaşlık tanımı değişecek mi? BDP’nin meclisteki temsilcileri, geçen dönem olduğu gibi, “PKK’ya terör örgütü de, ondan sonra görüşelim” manevrasıyla dışlanmaya devam edilecek mi? Kürtçe’nin eğitim-öğretim dünyasında konumu ne olacak. Örneğin, Kürtçe ve Türkçe dillerinde eğitim veren bir özel anaokulu açılmasına izin verilecek mi? Bazı anaokullarında Türkçe ve İngilizce şarkılar öğrenirken, Kürtçe çocuk şarkıları da öğrenebilecek mi çocuklar?
Sadece Kürt sorunu değil, öneri açısından suskun kalınan. Kendinin ortaya attığı başkanlık sistemine, seçim kampanyası boyunca hiç dokunmadı Erdoğan. Anayasa konusuna dokunmadığı gibi. Bu durum diğer partilerin, diğer adayların seçim kampanyalarını da etkiledi. Onlar da inşaat projelerini tartışmak ya da kirli çamaşır aramak, kişisel saldırıda bulunmak seçenekleri dışına genellikle çıkamadılar. 

Olumlu sonuç doğurmaz
Son on günde, yeniden iktidar partisi olması kuvvetle muhtemel partinin lideri, bugüne kadar konuşmadığı esas bir iki konuda konuşsa da, büyük ölçüde artık çok geç olacak. Bu seçim kampanyasından geriye elle tutulur, olumlu pek bir şey kalmayacak. Eğer seçim sonuçları beş aşağı beş yukarı bir önceki parlamentodaki koltuk dağılımına yakın bir dağılıma yol açarsa, bu seçim dönemi boşa harcanmış olmayacak mı? Geleceğimizi inşaat ve imardan herhalde daha fazla ilgilendiren siyasal ve toplumsal asli sorunların çözüm yollarının tartışılması için bir dönem daha mı beklemek gerekecek? Yoksa Erdoğan’ın kendiyle ilgili siyasal projelerinin takvimine mi tabiyiz?
Böyle hem çok gürültülü hem de asli sorunlarda suskun bir seçim ortamında, siyasete futbol taraftarı olarak yaklaşmayanları çok heyecanlandıran, çok umutlandıran bir siyasal cazibe merkezi çıkmasını beklemek gerçekçi değil. Ama 2023’den önce 2011’e, 2012’ye bakmak, inşaattan önce Kürt sorununun barış içinde çözülmesine önem vermek gerektiğine inananların, “mecliste daha güçlü olmaları bu amaca nasıl hizmet eder?” kıstasıyla oy vermek seçeneği var. Benim açımdan, BDP’nin desteklediği, seçildiklerinde çok büyük çoğunluğu BDP’ye yeniden girerek bu partinin grup kurmasını sağlayacak adaylara oy vermek demek bu. Şimdilik hiç olmazsa elimizde bu ikinci veya üçüncü iyi tercihi var. Kıymetini bilelim, ileride bu da kalmayabilir.