Stresle ilişkili beyin değişimleri, travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi pek çok mental hastalığa zemin teşkil etmektedir. Yapılan güncel çalışmalar, stres ve duyguların “bulaşıcı” olabildiğini gösterirken, bu durumun beyinde kalıcı sonuçlarının olup olmadığı ise henüz bilinmiyor.

8 Ocak’ta Nature Neuroscience‘da yayımlanan araştırmada, stresin erkek veya dişi fare çiftleri üzerindeki etkileri üzerine çalışıldı. Araştırma ekibi, her çiftten bir fareyi ayırdı ve bu fareye tekrar partnerinin yanına koymadan önce onu hafif bir strese maruz bıraktı. Hemen ardından fare partnerinin yanına bırakıldı ve beynin stres tepkisini kontrol eden spesifik bir hücre populasyonunun ( CRH nöronları) tepkilerini ölçüldü. Yapılan ölçümler sonucunda, hem strese maruz bırakılan farenin hem de –strese maruz kalmamış– partnerinin beyinlerindeki bağlantıların aynı şekilde değiştiği gözlemlendi.

Burada ilginç olan, -gerçek- strese maruz kalmamış partnerin CRH nöronlarında da strese maruz kalan fareninkine benzer değişimler göstermiş olmasıydı.

Nöronların bu değişimdeki rolünü gözlemlemek için bir sonraki aşamada araştırma ekibi, optogenetik yaklaşımını kullanarak bu nöronlara müdahale etti. Böylelikle nöronlar ışıkla uyarılarak açık ya da kapalı hale getirilebildi. Stres anında nöronlar sessiz (kapalı) duruma getirildiğinde, normal olarak stresten sonra ortaya çıkan değişimler engellenebildi.

Aynı süreç, strese maruz kalmış fare ile partnerin etkileşimi sırasında partner farede uygulandığında ise, stresin partnere transfer olmadığı görüldü. Öte yandan, farelerin birinde ışık kullanılarak nöronlar aktif hale getirildiğinde, stres olmasa dahi, ışıkla nöronlarına müdahale edilen farenin ve partnerinin beyni tıpkı gerçek stresten sonra görüldüğü gibi değişim gösterdi.

Ekip, kortikotropin salgılatıcı hormon nöronlarının aktivasyonunun, strese maruz kalmış fareden “bir alarm feromonu” şeklinde salınan ve partneri alarma geçiren bir kimyasal sinyal salınımına neden olduğu bulgusuna ulaştı. Sinyali algılayan partner, daha sonra, grubun diğer üyelerini uyarabiliyor. Stres sinyallerinin bu yayılımı, çeşitli türlerde sosyal bağların oluşumunda kritik olabilen “bir bilgi aktarımı mekanizmasını” ortaya çıkarıyor.

Sosyal bağların bir diğer avantajı ise, olumsuz olayların etkilerini tamponlama yetisidir. Araştırma ekibi ayrıca, stresin baskılandığına dair deliller de elde etti, ancak bu durum seçimseldi. Dişi farelerde, stresin CRH nöronları üzerindeki kalıntı etkileri, stressiz partnerlerle geçirilen süreyi takiben farelerin neredeyse yarısında ortadan kalktı. Ancak aynı durum erkek farelerde görülmedi.

Araştırma ekibi, elde ettikleri bulguların insanlarda da bulunabileceğini ileri sürüyor. Kendi stresimizi bazen farkında bile olmadan etrafımızdakilere de geçirebiliyoruz. Öte yandan, bazı stres semptomlarının, aile içinde ve travma sonrası stres bozukluğundan muzdarip bireylerin sevdiklerinde de devam edebileceğine dair deliller bulunuyor. Madalyonun öteki yüzünde, bir başkasının duygu durum halini hissedebilme yetisinin sosyal bağların kurulması ve gelişmesinde kilit önemde olduğunu biliyoruz.

Araştırma, stres ve sosyal etkileşimlerin karmaşık bir biçimde bağlı olduğunu bizlere gösteriyor. Bu etkileşimlerin sonuçları uzun süreli olabilir ve bir süre sonra davranışları da etkileyebilir.

Kaynak: Bilimfili