'Biz bu yola beyaz kefenlerle çıktık.'

Başbakan bu cümleyi ilk söylediği zaman ona alkış tutan ve destekleyenler arasında bende vardım.

Kendisinin ideolojisini veya yürüttüğü politik hattı benimsediğimden dolayı değil, Türkiye’de bir şeyleri değiştirmenin sinyalini verdiği için ona destek vermiştim.

Türkiye’de devletçi ve Kemalist ideolojiden farklı bir şey söylemenin bedelinin ölüm olabileceğini ve artık bu ülkenin harcına yapışan o taşları kıpırdatmanın kolay bir şey olmayacağını dillendiriyordu başbakan.

Kendisi zamanında dört mısralık bir şiir okuduğu için düşünce suçundan hapis yatmış, geldiği makama tepeden inme değil zaman içinde adım adım gelmiş birinin başarmak istediği idealizm çizgisini desteklemek her demokratın bana kalırsa boynunun borcuydu.

Tabi o zaman için konuşuyorum.

Şimdi baktığımız zaman karşımızda o başbakanın bu başbakan olduğuna dair inancım ne yazık ki zayıflamış durumda.

Dünyaca ünlü bir yazara “sen gelsen ne olur, gelmesen ne olur” diyerek aşağılayan, gençliğin nasıl yetişmesine dair nutuklar atan, halkın oylarıyla gelen bir partiyi hakaret dolu kelimelerle eleştiren bir başbakan duruyor karşımızda.

Eminim ki Erdoğan’a oy veren bu toplumun yarısının büyük bir çoğunluğunun da böyle bir başbakan istemediğini, onun düşüncesinden ötürü mağdur olduğu zamanlardaki kişiyi özlediğini düşünüyorum.

Türkiye’nin AKP ile birlikte demokratikleşme yolunda çok büyük adımlar attığını ama, bunların yanı sıra düşünce özgürlüğünde gerileyen bir ülkenin artık var olduğunu ve toplumun büyük bir oranda kutuplaştığını söylemeden olmaz.

Demokrasiden nasibini almamış kişilerin “AKP kendi devletini kuruyor” açıklamaları bir kenara dursun, daha hala AKP karşıtı muhalefetin başarılı olacağını düşünen siyasi kesimler var bu ülkede.

AKP’nin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir faydası olmayan bu kesimlerin, devletin bugüne kadar yaptıklarını hoşgörüp şunun şurasında sadece on senedir iktidarda olan bir partiyi tüm sorunların odağı haline getirmesi AKP’yi güçlendirmekten ve Erdoğan’ın da kendi yanlışlarını görmemesini sağlamaktan başka da bir faydası ne yazık ki olmuyor.

Peki bu noktada ne yapılmalıdır?

Bence asıl mesele burada başlıyor, çünkü vereceğiniz cevabın gerçekçi ve sağlıklı olabilmesi için toplumu iyi tanımak şart.

Topluma değmeyen hiçbir hareketin toplumsallaşma imkânının olmadığı gibi, AKP’ye de körü körüne muhalefet etmenin toplumda bir karşılığı yoktur, on sene boyunca da ana muhalefet partisi örneğinde görüldüğü gibi hiç olmamıştır.

AKP’ye karşı olmanın iktidara karşı olmak anlamına gelmediği gibi, “AKP kendi devletini kuruyor” gibi cümlelerinde de devletin bugüne kadar yaptıklarının örtbas edileceği manasını gütmek bundan sonraki süreçte bile bile lades anlamına gelecektir.

AKP’ye karşıt olmayı siyaset zanneden siyasi kesimler mesailerini bu ülkenin geçmişiyle hesaplaşmaya ayırsaydı ve üçüncü bir seçeneği bu noktadan çıkarak üretebilseydi bu ülke vatandaşlarının gidip oyunu rahatça atabileceği siyasi bir alternatif olabilirdi, hiç olmazsa toplumsal bir muhalefet aracımız olabilirdi.

İçinde yaşadığımız toplumun bireylerinin çoğuna baktığımız zaman AKP odaklı mağdur olandan daha çok, devlet ve iktidar(lar) tarafından mağdur olan kişiler ve nesiller görebiliyoruz, biliyoruz, duyuyoruz.

Ama tabi benim güzel ve yalnız ülkemde üç maymunu oynamanın işi daha çok kolaylaştırmaktan ziyade siyaset yapıyor gibi görünmenin parseli daha fazla kanıksanmış durumda.

Bu kanıksanmışlık içerisinde siyaset yapmak, beyinlerdeki ezberlenmiş kodları kazıyıp yenilemek yerine, aynı ezber kodları birkaç rötuşla beyinlere kopyalamak daha kolay bir iş olsa gerek.

Türkiye’nin şuan böyle bir durumdan geçtiğini düşünüyorum.

Freni boşalmış kamyon gibi giden AKP’nin ve Erdoğan’ın bu hızla bir yere toslayacakları belli olsa da, karşısındaki kısır döngüde siyaset yapanların da bu kör dövüşte kazanamayacakları çok açık.

Buradan sıyrılanlar elbette olacaktır, zaten onlarda gelecekte bir şekilde boy göstereceklerdir ama, önemli olan şimdiden yola çıkarak geleceği hazırlamak ve şimdi neler yapılabileceğini tartışmak.

Yoksa bu yolda karşıdaki ‘ezeli ve ebedi(!)’ AKP’yi anıt olarak kabul etmek ve siyasi argümanlarını buna göre belirlemek, kendi yenilgini de bir şekilde tescillemenin en kıvrak ve en halis muhlis kanıtı.

Oturalım, bunu düşünelim.

Tabi bugüne kadar neydik, ne olduk diye değil; bugüne kadar ne yaptık, bundan sonra ne yapmalıyız diyerek…

Not: Yazının birkaç yerinde AKP ve başbakan eleştirilmiştir. Bu sebepten ötürü… Birincisi, bu eleştirinin ceza bedeli ne kadardır, bilemiyorum. İkincisi, kronik devrimci arkadaşlara duyurulur; siz buna eleştiri demezsiniz ama, bu kadar oluyor. Sizin kadar geniş bir çapa(!) maalesef ki henüz sahip olamadım.