Bu coğrafyaya amasız ve fakatsız barışın gelmesi için elimden geleni yapmaktayım. 90'lı yıllardan günümüze bu coğrafyanın siyasi iklimine şahit olmuş birisiyim. Yirmili yaşlarımda özelde Kürt halkına genelde ise tüm halklara yapılan savaşa dahil oldum.

Birçok kez belki de tekrarlayarak söylediğim bir şeyi yine söyleme durumundayım. Ben her zaman barış aktivisti değildim. Savaş sistemli yaşamın savaş isteyen tarafında idim. O zamanlar doğru ile yanlışı ayıracak olgunlukta değildim. Yaptığımın doğru olduğunu düşünür ve savaş çığırtkanlarının oyununa gelip, genel histeri ritüeline kendini kaptırmış, Türk hariç herkes için ölümü haykırıp yaşamımı savaşın sürmesine bağlamış, böyle yaşamayı seçmiştim. O dönemlerde yaşamımı sürdürmeye devam etseydim, ya da her dönemin insanı olmaya devam etseydim benim sorgusuz sualsız adayım Recep Tayyip Erdoğan olurdu, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde.

Düşmanım diye bildiklerim beni kurtarırken dost bildiklerim askeri hapishanede aylara yayılan işkenceler yaptı.

Bir savaşa katıldım ve hayatım tümü ile değişti. Bu söylediklerim afaki söylenmiş ve içi boş kelimeler değil. Sözün tam anlamı ile 90’lı yılların tüm zulümlerini gördüm. Düşman diye bildiğimiz Kürt halkına yapmadığımızı bırakmadık. Savaş’ın içerisinde sürüklenirken dahi sürekli ölümü düşünür ve asla esir düşmeyi aklımın ucundan bile geçirmezdim. Tüm yaşadıklarıma esirlik sürecim de dahildir.

Gazetecilerin o döneme ilişkin bana en çok sordukları sorular arasında yer alan ‘işkence gördünüz mü’ sorusuydu. Sistem beynimizi o kadar yalanlarla doldurmuştu ki PKK gerillaları bana ne zaman işkence yapacak diye beklemiştim. Daha sonra görecektim ki bir yalana bizi öyle deli sevdalı yapmışlar ki gözümüzün önünde bulunan özgürlük hareketini küfür olarak algılatıp, tüm yalanları ile birbirimizi yok etmeyi uzun yıllar boyunca başarmışlar.

PKK esir askerleri iyi niyet göstergesi olarak bırakma kararı aldığında ben de Türkiye’ye döndüm. Türkiye devletinin üç ay boyunca üzerimde denemediği işkence yöntemi kalmadı hem de ‘vatan haini’ kıvamında yapıldı bu.

Bu savaş sisteminin ilk dışına çıktığımda gördüm ki koca bir yalanı senelerce bana ve benim gibi bu durumu yaşamak durumunda olanlara yaşatmışlar. Bu savaş sistemin abc planlarının tümü halkların birbirini inkarı ve savaşa dayalı. Bu durum 90’lı yılların koalisyon hükümetleri döneminde de öyle idi.

Üç dönem Hükümet olan Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde de öyle olmuştur. Bu hükümet dönemi öncesinde var olan katliamlar ve soykırım denemeleri aynen miras alınmış o şekilde saldırılar gerçekleşmiştir. Buna en yakın anlamı ile fiziki olarak Roboski katliamı, Reyhanlı katliamı, Gezi katliamı, Lice katliamı örnek verilebilecekken, yine Kürt halkına siyasi soykırım denemesi olarak da KCK operasyonunu görmekteyiz.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde herkesin ayrı ayrı kriterleri olabilir. Ben barış aktivisti olarak adayların barış karşısındaki tutumuna bakarak sandığa gideceğim. Bu konuda CHP-MHP ittifakı ile oluşturulan adayın ismine takılmadan geçmişten beri barış karşısındaki tavırlarını notlandıracak olursak sıfırdır. Her dönem bu partiler savaşı desteklemiş ve halkların yan yana yaşamasını istememişlerdir. AKP hükümetinin barışa tavrı tamamen demagojik ve barışın etrafından dolanmaktan ibarettir.

AKP hükümeti eski sistemin devamcısıdır. Roboski ve diğer katliamların siyasi sorumlusu olmaktan kaynaklı savaş suçlusu konumundadır. Belki tekçi faşist ve savaş suçlusu cumhurbaşkanı isteyenlerin adayı olabilir, AKP’nin adayı.

BENİM OYUM BARIŞ’A

Barış aktivisti olarak bu üç adaydan benim seçimim elbette barışın karşısında duran değil her koşulda amasız ve fakatsız barışı destekleyen, özendiren ve yaşam felsefesi gören Sayın Selahattin Demirtaş’a olacaktır.

Her kim Cumhurbaşkanı seçimi için sandığa gidiyorsa mutlaka bu kiritere dikkat etmelidir. Neyi, kimi destekleyecek ve nasıl yaşamayı tercih edeceksin? Ortadoğu’nun bugün savaş isteyenler, bir arada yaşamın düşmanları tarafından ne hale getirildiğini görüyorsunuz. Bu anlamı ile bir barış yanında amasız ve fakatsız duran bir barış aktivisti olarak bu durumu düşünerek sandığa gitmenizi ve barıştan yana oy kullanmamızı istiyorum. Oyunuz barışa olsun. Benim oyum bir arada, özgür, eşit ve barış içerisinde yaşamaya olacaktır…