Kırık ve kesik. Bir daha düzelemez, asla. Ölmeden çürüyeceksin, hem de en dipte. Kızıl dudaklar ve kara topraklar arasında geçer hayat. Köpüklerini aldım sonunda. Kaçmasın diye tutuyorum. Ama aktıkça azalıyor saatler. O kapıları kapattı, tek kendi kapısı aralıktı. Uçmayı hayal ederdik, kolum kanadım kırılmadan önceydi. Çift gördüm, tek seçtim. Sağlam ama inceydi. Buldum doğru heceyi. Sende beni aradım, hep bundandı olanlar. Sandığım kişi değilmişim, dağılsın şimdi bulutlar...

Aşkın nefrete dönüşünü gördüm, ki ne yanılmaz kanıttır. Aciz bir zahidin kral oluşunu, gelinciğin soluşunu gördüm, sapsarı, tozların tozlara, küllerin güllere karışmasını ve her zerrenin yakarmasını, en değerli mücevhere sahte denilmesini ve hep kalenderce yaşanabilir sanılmasını, ölümün gülüşünü gördüm, kapının ardından bir bahçıvan seyrederken tüm bu olup biteni...

Ne güzeldi, o gün sendin, daha çok sendin... Önce sana yansımıştım, sonra kordan kamaşmıştım. Kızgın bir cam gibi erirdi zaman mahir ellerde. Sessizlikte ve karanlıkta, çölde ve gölde, hep seni izledim, her daim sana baktım. İçinde ne tantanalı ziyafetler verdiğim ve ne sunaklar bulundurduğum, bahçemi sana bıraktım...