Bangladeş’te Hindularla Müslümanlar arasındaki politik çekişmenin sonucunda Urduca tek dil olarak ilan edilir. Bengalce konuşan gençlerin protestoları sonucunda onlarca genç yaşamını yitirir. 1999 yılında Anadillerini konuşmak istediklerinden ötürü katledilen bu gençler anısına, öldürüldükleri tarih olan 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü ilan ediliri UNESCO tarafından.

Birçok uluslararası sözleşmede ve belgede anadil hakkı açık bir biçimde kabul edilmektedir. “Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme” 1960 yılında UNESCO tarafından kabul edilmiş ve 1962 yılında da yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin ilgili maddesi :“Ulusal azınlık üyelerinin okullarının yönetimi dâhil, kendi eğitim etkinliklerini yerine getirme ve her devletin eğitim politikasına göre kendi dillerini kullanma ya da öğretme hakkı tanımak temel ilkedir” şeklindedir. Bunun dışında “Birleşmiş Milletler, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” , “Ulusal veya Etnik, Dilsel veya Dinsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Bildiri”, “Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı” gibi birçok uluslar arası antlaşmada bireyin en temel hakkı olan Anadili teminat altına alınmıştır. Uluslararası sözleşmeleri imzalayan birçok Avrupa ülkesi ve ABD Anadil konusundaki sorunları önemli ölçüde çözüme kavuşturmuştur.

Gelelim Türkiye’ye; Türkiye, bahsi geçen anlaşmaların hemen hepsine taraf olmasına ve hatta cumhuriyetin kuruluşunu müjdeleyen Lozan’da da bulunan 39.Maddenin 4.ve5.fıkralarında “Müslüman Türk uyruklarının kendi dillerini, özellikle din, ticaret ve basın yayım faaliyetlerinde, mahkemelerde özgürce kullanacaklarına” yapılan vurguya rağmen Anadili hala devletin kırmızıçizgisi olarak görmektedir. Türkiye’de onlarca halkın dili yok olmakla karşı karşıya neredeyse.15 milyondan fazla Kürdün Anadili olan Kürtçe ise resmi olarak yasak olmasa da hala engellemelerle karşılaşılıyor ve 15 milyondan fazla yurttaşın Anadilde eğitim talebi hala “bölücülük” olarak nitelendiriliyor.

Türkiye Neden Anadilde Eğitim Sorununu Çözemiyor?

Bu sorunun cevabı cumhuriyetin kuruluş felsefesinde saklı. Zira genç cumhuriyetin tüm eğitim politikası bu coğrafyada konuşulan tüm dillerin reddi ve inkârı üzerine kuruldu. Bugün akıllarda “ilerici-devrimci eğitim hamleleri” olarak kalan Köy Enstitüleri ve Halkevleri gibi projelerde bile özellikle Kürtlerin Türkleştirilmesi ve bunu yaparken de şüphesiz yetişecek olan nesillere kendi anadilleri olan Kürtçenin unutturulması amacı güdülüyordu. Örnekse, Diyarbakır Halkevi’nde Türkçe okuma yarışmaları düzenlenmesi ve birinci olanlara inek hediye edilmesi, sanırım tarımı teşvik amaçlı değildi. Kürt çocuklarının kendi anadillerinden koparılma serüveni YİBO(Yatılı Bölge İlköğretim Okulları) ile devam etti. Ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde inşa edilen YİBO’larda, yoksul Kürt çocukları 6 yaşından itibaren, devletin resmi ideolojisinin eğitim kurumları olan ve toplama kampları gibi işletilen bu okullarda liseye kadar eğitim adı altında alıkonuldu.12 Eylül ile birlikte ise nihayet Kürtçe resmen yasaklandı ve bu yasak Anayasal güvence altına alındı. O tarihten sonra Kürtçe konuşmanın bedeli genellikle konuşan kişinin hayatı oluyordu. Anadilde eğitim sorunu neden çözülemiyor sorusunun cevabına tekrar dönecek olursak,

1) Anadilde eğitim sorunu çözülemiyor çünkü daha düne kadar Türkiye’de Türklerden başka etnik bir yapı yoktur deniliyordu. Varsa bile Türkleştirilmelidirler algısı hâkimdi. Varlığı kabul edilmeyen bir halkın Anadil sorununu çözebilir misiniz?

2) Anadilde eğitim sorunu çözülemiyor çünkü Anadil meselesine kamusal bir hak olarak değil, olanak ya da ayrıcalık olarak bakıldı. Olanağın tanınması ise “bölünmeyi” beraberinde getirecekti.

3) Anadilde eğitim sorunu çözülemiyor çünkü Anadil sorunu eğitimcilerin ya da en azında siyasilerin değil, askerlerin ve askeri yöntemlerin eline bırakıldı. Askerin çözüm yöntemi de, Kürtlerin dağlarına “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazmak ya da hapishane dubarlarına “Türkçe konuş çok konuş” yazmak biçiminde zuhur etti.

4) Anadilde eğitim sorunu çözülemiyor çünkü eğitime, kamusal eğitim perspektifinden değil de resmi devlet eğitimi penceresinden bakılıyor.

5) Anadilde eğitim sorunu çözülemiyor çünkü Anadilde eğitimin insanın insan olmasından kaynaklı bir hak olduğuna değil de bir iktidar alanı olarak görüyorlar. Anadilde eğitim verilirse, toprak da isterler fikriyatı buradan beslenmektedir.

Sömürge rejimleri altında yaşayan ülkeler dahil dünyada Anadil sorunun bu kadar kangrenleştiği başka bir ülke var mı? Bireyin annesinden öğrendiği dilin yasaklandığı ve dolayısıyla annesiyle konuşmasının yasaklandığı başka bir ülke var mı dünyada?

Devletin 90 yıldır değişmeyen kıt aklı, bu coğrafyada onlarca dilin neredeyse yok olmasına neden oldu. Kürtler yürüttükleri yoğun siyasal mücadeleler sonucunda, devletin dil ve dolayısıyla insan ve dolayısıyla kültür soykırımından belki de en az hasarla kurtulanlar oldu. Peki ya annesiyle kendi anadilini konuşamayan bir Romen, bir Çerkez, bir Asurî… Bu sorunun cevabını da Fransız sömürgeciliğine karşı Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasındaki önemli isimlerden biri olan Ahmed Bin Bella versin. Cezayir’in bağımsızlığından sonraki ilk lideri Ahmed Bin Bella,1960’lardaki kurtuluş yıllarında Mısır’ı ziyaretinde Kahire halkına çok bozuk bir Arapça ile seslenirken şöyle der: “Eğer Anadilim olan Arapça’yı konuşamıyorsam, bu Fransız sömürgecilerinin marifetidir. Ben değil, onlar utansın, bakın beni ne hale koydular.”