Savaş insan topIuIukIarı arasındaki çatışmanın en azgın biçimidir. Savaşanların mağdur savaşa karar verenlerin mağrur olduğu; bu bakımdan en acımasız aynı zamanda en trajik kavga içgüdüsüdür savaş.

Yıllar yıllar savaşıp hâlâ savaşın kötülüklerini anlamayan, anlamak için çabalamayan, barışın gereklerini dile getirenleri "hain" olarak gören garip bir memlekette yaşıyoruz. İşte bu garabet barış isteyenleri hain, savaştan ve kandan beslenen alçakları vatansever olarak görüyor.

Türkiye'nin içine düştüğü durumu görünce, "AptaIIığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defaIarca yapıp farkIı bir sonuç aImayı ummaktır" diyen ünlü filozof Albert Einstein'ı düşünüyorum ve kemiklerinin sızladığını hissediyorum.

40 yıllık savaşı hüsranla sonuçlandırmış bir ülkenin bugün yeniden savaşa niyetlenmesi, sizce de Einstein'ı haklı çıkarmıyor mu?

DahiIiğin biIe mutIak bir sınırı varken aptaLığın sınırsız ve sorumsuz hali Türkiye'ye özgü bir şansızlık mıdır?

***

Barış için (pardon oy avcılığı için) baldıran zehiri içmeyi göze alan Tayyip Erdoğan'ın samimiyetinin neticesidir bu sözler. "Türkiye Cumhuriyeti devleti; sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde STK temsilcisi herkesten de şehitlerin kanlarının hesabını sorma gücüne sahiptir."

Meğer ne çok kin biriktirmişler...

Hayalini kurduğu kurulu ve korunaklı düzen başına yıkılınca, nasıl da koy vermiş kendini.

Dün müzakere ettiklerini nasıl da unutmuş! Müzakere masasındaki muhataplarını bugün nasıl da hedef tahtasına oturtmuş!

Siz ki bana oy vermediniz, siz ki beni padişahlıktan ettiniz, gün oldu devran döndü ben de ocağınıza incir ağacı dikmez miyim!

Ve sen Demirtaş, "seni başkan yaptırmayacağız" diyerek boyundan büyük işlere kalkıştın, şimdi kötülüklerden kötülük beğen. Seni hapislerde süründürmez miyim!

Dağlarınızı bombalatıp, ormanlarınızı yakmaz mıyım!

Böyle buyuruyor Tayyip Erdoğan.

***

"Türkiye Cumhuriyeti devleti; sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde STK temsilcisi herkesten de şehitlerin kanlarının hesabını sorma gücüne sahiptir."

Bu ibretlik sözleri tarih huzurunda not edin. Başkan olamadığı için bir halkı yok etmeyi şeref addeden bir adamın sözleri bunlar.

Gün aşırı kefen giyip yol alan, su yerine baldıran zehiri içen ama çözüm sürecinden bir adım bile geri atmayan "sağlam iradenin" geldiği son nokta, ne hazin ki Çiller'in durduğu yer oldu. Meşakkatli günlerden sonra nihayet yerini buldu!

O vaatler, o çilekeş uğraşlar, Mesut Barzanili, Şivan Perwerli el ele tutuşmalar, kan kardeşi MHP'nin tehditlerine karşı diklenmeden dik durmalar, Abdullah Öcalan'ın kapısını çalmak için takla atmalar, hepsi yalan oldu...

Şimdi her şey Türk yapımı Hürkuş helikopterinin tanıtımının rengine büründü; alaycı, çapsız ve bomboş.

Adam akıllı dayak yiyen birinin tekrar saldırmaya yeltenmesi gibi bir durum aslında.

***

Turgut Özal'ın, Kürt sorununun öyküsünü yazmaya çalışırken, bir taraftan da Kürtleri yurtlarından etmek için "süpürge operasyonları" yaptığını gördük.

Kürtlerin inkârı üzerine salına salına yol alan bir ırkçılığa meftun Tansu Çiller, ölüm timleriyle Kürdistan'ı kasıp kavurdu. Bir yanı Mehmet Ağar'ın, bir yanı Doğan Güreş'in sardığı çete devleti ölüm olup yağdı Doğuya. Devlet çatır çatır masum insanları ve iş adamlarını öldürürken, "devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" dediğini duyduk.

Her gelen hükûmet bu faşizmi kavli bir emir gibi uyguladı. Köyler yandı, işkence tezgahları kuruldu, insanlar öldürüldü, umutlar yağmalandı, sürgünler oldu, ama sorun çözülmedi.

Kürt sorunu hep olduğu yerde durdu...

Ve bugün de AKP'nin eliyle geçmişin mirasını devralıyoruz. Geçmişteki hükûmetlerden farklı olarak bunu islami terimlerle ifade ediyorlar sadece. "Devletin gazabı şefkatinden beterdir" diyerek Kürd’e savaş açıyorlar.

Militarizm karşısında sivil siyasetin güneşi gibi duran Selahattin Demirtaş'a acımasızca ve ahmakça saldırmaları, şehit edebiyatı üzerinden askere methiyeler dizmeleri, son model milli nutukların hırsız bir medya üzerinden servis edilmesi, bir yönüyle korkunç günahları yamamak için kullanılsa da esas olarak savaşarak Kürtleri alt etme sevdasıdır. İtikadımızla savaşırsak bu işi başarabiliriz, yılanın başını ezebiliriz, duygusu ağır basıyor AKP semalarında.

13 yılın sonunda elde edilen başarı Çiller'i taklit etmek oldu. Bu nedenle toprağa düşen son damla gibi son sözü de Albert Einstein'a bırakalım!

"AptaIIığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defaIarca yapıp farkIı bir sonuç aImayı ummaktır."