Survivor Adası’na ışınlandığımda (bizim salonda öyle bir sistem var; sizinkinde de) Fenomen Taner bir kütüğün üstüne eğilmiş, yakında Ünlüler Adası’na (evet, bir çocuk romanı) taşınacakları için adasının (yani kütüğün) karıncalarıyla vedalaşıyordu.

Karıncalar en az Taner kadar doğal ve zarafetten yoksun oldukları için üstüne başına tırmandılar ve Taner’i hasret ve duyguyla ısırmaya başladılar.

Bu, Aklıselim Sitesi’nde bodrum katı sahipleri için dahi umulduk ancak İlk İnsan Taner için umulmadık gelişme, tipik bir Taner Reaksiyonu’na (tıbbî terimleri bağışlayın; Baden Baden’de nükleer tıp okuyorum) neden oldu ve Taner “Ceydaa! Gökhaaan! Taçmin: yetişin!!” diye bağırmaya başladı.

Zira adada “Anneee! Ablaaa!” diye bağırmasının imkânı yoktu ve üç ila yedi yaşları arasında donmuş kareye alınmış olan Taner kendinden illallah demiş bulunan ve ne yapıp etse (artık Budist bir mertebeye erişmişçesine) iplemeyen ada “arkadaşlarından” medet umuyordu.

Taner primitif bir varlık, “comical” 1 Tarzan olarak her daim bir uçtan öbürüne sallanıyor: Yalnız kalma arzusundan grubun dibinden ayrılamamaya, tek başına halt karıştırmadan duramamaktan her daim başkalarının yardımına muhtaç (ve arzulu) olmaya bir ağaçtan öbür ağaca geçişleriyle başımızı döndürüyor, ruhumuzu oyalıyor, her halükârda bizi kendisine bağlıyor. Müptela ediyor. Müptezelliğinde bir aşinalık bulmamızı temin ediyor.

 Hakîkaten bir TEMİNEDİCİ Taner. “Terminatör” gibi bu kavramı şimdilik not edelim. Doktoramızın ileriki bölümlerinde açıklamaya gayret edeceğiz.

Acun bir nevî medya jenisi olabilir. Zira tüm Türkiye Nihat Doğan Fenomeni’ne kilitlenmişken karşı adada Taner’i yaratıklandırdı. Medya tepsisinde sundu bize ve “deli deliyi görünce sopasını saklar mı?” “bir ipte iki cambaz oynar mı?” gibi atasözlerimizi test edip onaylama ya da onaylamama imkânını (cömertçe) ikram etti.

Nihat Doğan’ın nerdeyse silip süprülmesi hali (hoş, bir gözümüz hâlâ onda, hâlâ manyaklık çeşmelerinden bir tas olsun içebilme ihtimallerimizden vazgeçmiş değiliz) içinde debelendiğimiz Siyasî Tarihimiz’e de acayip iki (2) far tuttu: MUHALEFET EKSİKLİĞİ.

Diyelim Sn. Erdoğan’ın Çılgın Projesi’nin karşısına eşit “cilginlikta” (İngilizce yazdım) bir projeyle daha çıkılsa/çıkılabilse sinirlerimiz belki de “Yok artık! Binlerce yıllık İstanbul da gidiyor mu yoksa elden!” diye böylesine tel tel olmayacak.

Oysa Ünlüler Adası’ndan Recep Tayyip adlı yarışmacımızın karşısına çıka çıka Devlet isimli yarışmacının “Pisküvit”iyle, Kemal adlı yarışmacının gariban söylemi çıkıyor. Bizim büyük çaresizliğimiz!

Acun Ilıcalı Nihat Doğan Meselesi’ni Taner: Hiç Büyümeyen Çocuğa Övgü adlı eseriyle dengelemekle kalmadı, Taner özelinde bir kez daha Orta Asya’dan kısraklara binip gelen atalarımızı, mahsulleri, yani bizleri, haydi cömertçe söyleyelim TÜRKLERi düşünmemize vesile oldu.

Taner, muhtelif Büyük Türk Özellikleri’nden mustarip/müştekî ve mükellef. Bu 3 kelimenin anlamını da Adadakiler’den yalnızca Nihat Doğan biliyor-dur.

Adadakiler sürekli Harvard’dan (Fehmi Koru’nun okulu) olduğu söylenen Tevfik’in adını bir türlü bir konsensusa varıp (aynen Atalarımız gibin) yazamadılar. Tefik, Tevik, Teyfik ve Teleferik gibi pek çok yazılışına şahit olduk bu ismin. (Yalnızca Teleferik’i ben iftira olsun diye yazdım. Parti Konseyi önünde itiraf ediyorum.)

Taner oysa Türkçe bilmemekten “mustarip” değil. Taner inanmayacaksınız ama HİÇ BİR DİLİ bilmiyor. Arada tuhaf rap şarkıcısı (İngilizce) kelimeleri gazlıyor. Adada “super” “power” “hey man” “hart hurt” gibi çizgi film laflar havada uçuşuyor. Ama sekiz yaşına kadar Almanya’da büyüyen, on yıl kadar Mersin’de gelişen, yedi yıldır Kıbrıs’a kök söktüren Taner “Kıbrıs aksanı” olarak açıklanan yoğun köylü entonasyonları ve limited dil kapasitesiyle Tipik Türk ünvanını, harbiden hak ediyor.

Sık sık “şey” kelimesini kullanıyor, “Ulan Manyak Meter! Köpek yarışmasından sonra birlikte kebap yemedik mi?!” gibi lafların güzel dilimizde “Sen de mi Brütüs”ün özz Türkçesi olarak ikame edilmesi imkânlarını sağlıyor. Çok sık “eeee” “ıııı-ıııh” yapıyor; ama sizi temin ederim süzgeçsizlik coşkusu içindeki Taner’i hiç bir çılgın imkânsızlık gemleyemiyor. Durduramıyor. Bendine sığması söz konusu değil; taşıyor, taşıyor. Bizleri sırtında taşıyor.

Hep birlikte koşuyoruz Taner’le. Survivor’ı seyretme imkânını yakalayamamış Snoblar’ı temin ederim: Orta Dünyalılık yolculuğunda bizleri yepyeni yüksekliklere/sevinçlere taşıyor çocuk. Hakkını yemeyelim, yedirmeyelim - diyorum.

Ümîd ederim patentini satın almıştır Acun. Çinliler imal etmeye kalkabilir! Uyarmadı, demeyin. Hoş Cem Yılmaz bebekleri Çin’de yaptırıldı da n’oldu? Çakma Piyasası dikkâte almadı. (Bu da bir hakikat penceresi.)


Çin demişken:

Dünyada aydan DAHİ görülen TEK “şey” ney? Çin Seddi değil mi arkadaşlar? İşte Çin Seddi’ni Çinliler’e yaptıran Taner ve benzerleriydi. Orta Asyalılar kelimesini çöpe atalım. Ben artık bizler (ve Atalarımız) için Orta Dünyalılar lafını kullanmamızı istiyorum. (Ödedim de Tolkien’e haklarını.)

Bir Alt Dünyalılar var. Bir Üst Dünyalılar var. Biz Orta Dünyalılarız ve de Taner’in şahsında tüm açıklamalarını buldum “orta dünyalılık” halinin.

Herif sevimli mi? Hem de nasıl!

Büyümeyen bir çocuğa kıyabilir misiniz? Kıyamazsınız nitekim.

5N 1K’ya çıkan “Manyak Meter” nasıl birlikte paylaştıkları dairede bir Şubat gecesi Taner’in balkondan kaptığı hortumla onu sırılsıklam yapıp kendi laptop’unu sizlere ömür hale getirdiğini anlattı diyelim.

Aylardan: Şubat. Taner “Seni serinleteyim dedim lan oğlum Meter” diye açıklıyor ve katî surette zengin çocuğu olmadığı halde, laptop’unu hacamat ediyor. İşte Orta Dünyalılar’da eğlence anlayışı!

Biz eğlence için canımızı, kanımızı, laptop’umuzu veririz. Kaldırım taşları döşer, paralarımızı sokağa atar, onları söker, yeniden döşer-

Bi kere bizim parayla pulla, hesapla hesapçılıkla işimiz olmaz. Bknz: Taner.

HİÇ BİR yeteneği olmadığı halde Yetenek Sizsiniz’e katılıp orda keşfediliyor. Zira Taner’in hiç bir yeteneği olmayabilir ama sebil gibi özelliği var.

Nedir Taner’in özelliği? Hiç büyümemesi!

Ağbijim Taner’in kaşısındaki adaya Peter Pan’ı koyun. Gerek o, gerek Kayıp Oğlanların cümlesi James Bond gibi, İngiliz Kemal gibi kalakalırlar billa Taner’e kıyasla.

 
Bir kere ajandası var Peter’in, Pan’ın. Bu gizli ajandalılık/ajanlık hali her Batılıyı erişkin yapıyor. Yetişkin, çok bilmiş, can sıkıcı - saydır saydırabildiğin kadar.

Oysa Taner kızlara olan nefreti, ara ara düşşşkünlüğüyle olsun yerinde duramayıp bedenine sığamayıp kendini ateşe, denize, ağacın tepesine atı atıvermesiyle olsun, yalnız takılıp kendi kendine (ve jangıldaki hayvanlarla) konuşup (ah 3-7 yaş arası o “magical” dönem!) sonra da teşhircilik krizleriyle olsun (Anneeee! Babaaa! Bakın bana!) Hiç Büyümeyen/Hepçocuk Hali’nin en kristalize, en billur, en bizlere has, Türk örneğidir.

Yengece dilini de ısırtır, ağacın tepesinden de inemez, hiç bir işe de yaramaz, en tırışkadan yarışmayı da kazanamaz, sinirleri de/ezberleri de bozar, aklından geçer gibi olanı da döker, habire olay da çıkartır, hiç bir devamlılık-tutarlılık sorunu da yaşamaz.

Taner biriciktir! Orta Dünyalılar arasında feci yaygındır. Da.

Taner’in bu denli eşsiz benzerli kalmasını bence “Oğlum bana benziyor. O da benim gibi deli dolu,” diye (s)açıklayan annesine borçluyuz.

Bu vesileyle Anneler Günü’nde bizlere BU çocukları doğurmakla kalmayıp onların egolarına elll değmeden bugünlere ulaşmasını temin eden Türk Anneleri’ne de teşekkürü borç bilirim.

Ödedim de işte borcumu. Kızlarına bunu yapmıyorlar. Dayak, kötek, sorumluluk, namus, örf, şeref – büyütüyorlar kızlarını.

Ama oğulcuklarının hep öyle yarım kalmış bir çocuk-luk eseri olarak kalmasını (ayrıca nasıl insanüstü bir sabırla) temin ediyorlar.

Türk Çocuk Psikiyatristleri Birliği’ne teslim edip Ritalin’le yazganlatmamış diyelim “attention deficit disorder” (ADD’den) müştekî oğulcuğunu.

Onu “olduğu gibi” kabul etmiş.

Bizler de Taner’i olduğu gibi kabul ettik. Şahane eğlenceli biri.

Post-mortem zamanlardayız hanımlar beyler! Dünyada samimiyet bitti! En nadide, en az bulunan şey “samimiyet.”

Ve Taner ne derseniz deyin (ki, demediğimi bırakmadığımı iddia edebilirsiniz) samimiyetiyle cümlemizi esir aldı.

Orta Dünyalılar’ın bu nadide (ve esasında çok da rastlanabilen) örneğine bir selam çakıştır yazmaktaki gayemiz.

Selam olsun Taner’e! Orta Dünyalılar’a! Orta Dünyalılığa. Biz burdayız/Gitmeyiz. (Pankart açıldı.)