Eğer aileniz Türkiye’nin azınlık nüfusuna aitse bu cümleyi duymuşsunuzdur birkaç kez.

Evin özellikle kadınları duyarlıdır bu konuda. Yüzlerce yıllık tedirginlikleri taşırlar yüreklerinde. Gözleri neler görmemiştir ki bu topraklarda. Çocuklarının bir sabah evden yaka paça alınmasını da, hiç bilmediği topraklara sürülmesini de, yargısız infazları, işkenceleri, faili meçhulleri de. Bu nedenle artık onların “çoğunluk”la karşı karşıya gelmesini istemezler. Azınlık olmak da budur zaten…

“Efendi” olmaktır azınlık olmak…
Sessiz olmak, haklı olsa da susmak, sesini yükseltmemektir.
“Burası benim” der gibi kollarını açıp rahat rahat oturamamaktır.
Sadece “kibarlık” değildir azınlıkların efendiliği.
“Alt sınıf” anlamını da taşır kendi içinde bu kelime, apartman görevlilerine denildiği gibi. Asla eşit olamayacağını bilmektir. Eşit olmayı talep edememektir.

Bu durum “sınırlarını bilme”yi de getirir beraberinde.
Ne hırsın, ne nefretin, ne de tutkunun gözünü kör etmesine izin vermemektir azınlık olmak.
Eğer karşınızdaki bir “çoğunluk” ise hemen geri adım atmaktır.
Ne yarışa, ne kavgaya, ne de aşka yer vardır bu dünyada.
Öyle ya karşıdakiler çoğunluktadır, bir kaşık suda boğuverirler onları.
Kolları her yere uzanır, karakollarda, karanlık koridorlarda, hatta gün ışığında en yoğun cadde ve sokaklarda…
Yani hayatın sert çizgilerini bilmek, hep ezilen olmaktır aslında.

Çoğunluğun –doğrudan ya da dolaylı –aşağılamasına maruz kalmaktır azınlık olmak.
Kimi sadece adınızdan…
Kimi aksanlı konuşmanızdan…
Kimi giyim kuşamınızdan…
Kimi yakardığınız Tanrı’nızdan (ya da Tanrı’ya yakarmayışınızdan)…
Kimi ise sadece damarınızda akan kandan rahatsızdır…
İstekleri tektir: Ya “onlardan” olmayı kabul etmeniz ya da hiç var olmamanız.

Hrant Dink davasının ardından çok konuşulacak, çok yürünecek, yazılacak, çizilecek. Ancak kesin olacak tek bir şey var. Zamanla faili meçhul dosyaları gibi rafa kalkacak. Maşalar cezalandırılsa da gerçek karanlık odaklar gölge altında kalacak. Bu ülke “tosuncukları”nı bir kez daha koruyacak.

Ve yine anneler haklı çıkacak bu topraklarda. Durmadan, usanmadan aynı sözü – artık daha emin bir ses tonuyla – fısıldayacaklar çocuklarına: Sesini yükseltme, başın derde girer.