BRÜKSEL / ANF

Avrupa Parlamentosu’ndaki Kürt konferansı “Kürtlerin demokratikleşme paketi: Ortadoğu’da çözüm stratejileri ve politikaları” oturumu ile son buldu. İki gün süren konferansın bugün öğleden sonraki son oturumunda konuşan KNK Yürütme konseyi Üyesi Zübeyir Aydar “Kürt tarafı İmralı’da varılan mutabakata ve Sayın Öcalan’ın Newroz’da okunan deklarasyonuna bağlıdır” derken, AB'yi sürece olumlu anlamda ve fiili olarak katılmaya çağırdı. 

Oturumda konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ise Cenevre’de yapılacak olan konferansa dikkat çekerek “22 Ocak’ta gerçekleştirilecek Cenevre2 konferansına ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye bizim katılmamızı istemiyor. Aynen 1923’te Lozan’da yaşananları tekrar etmek istiyorlar. Biz Lozan’ı Kürtler için tekrar etmek istemiyoruz. Çünkü Lozan’dan bu yana bir asır geçti. Yüzyılda Kürtler en az bir milyon şehit verdi. Biz savaş istemiyoruz, biz sadece Kürtler olarak özgürlüğümüzü istiyoruz” dedi.

Oturumun konuşmacıları arasında İsrailli gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Jonathan Spyer, Hollandalı Akademisyen Joost Jongerden, YNK’den Mala Baxtiyar, Türkiye’den gazeteci Amberin Zaman, Kürdistan Ulusal Kongresi Yönetim Kurulu üyesi Zübeyir Aydar ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslim yer aldı.

SPYER: TÜRKİYE İLE GÜNEY KÜRDİSTAN ARASINDAKİ İLİŞKİ İHTİYAÇ  TEMELİNDE

Ortadoğu Uzmanı Jonathan Spyer: Kürdistan’da çok önemli gelişmeler yaşandı. Kürtlerin nüfusunun en fazla olduğu Türkiye’de çözüm süreci başladı ve bir aşamaya geldi diyebilirim. Türkiye ile Güney Kürdistan arasında ihtiyaç temelinde ilişkiler var...

Ekonomik anlamda Türkiye ile KDP arasındaki ilişki var. Erdoğan ve Barzani bu ilişkinin altını çizdi. Ceyhan Petrol Boru hattı yakında açılacak. Aynı zamanda KDP devlet mekanizmasını yavaş yavaş oturtmuş durumda. Rojava ve Güney Kürdistan arasında benzerlikler bulunuyor...

Erdoğan ve KDP arasındaki ilişki bu bölgedeki en güçlü ittifak olabilir. Bazı güçler PYD ile Esat arasında da ittifak kurulabileceğini söylüyor. Geçtiğimiz 10 yıl içinde önemli bir takım adımlar atıldı. Fakat Rojava’daki bu özerklik kaybedilirse, ayrılık daha da artacaktır. Bu anlamda Suriye’nin de fakto bölünmesi, Rojava’nın var olması için ön koşuldur.

Rojava’nın geleceği için KDP ve PKK arasında bir yakınlaşmanın olması bence gerekiyor.

Gazeteci Amberin Zaman: Salih Müslim geçen ay Washington’a gelecekti. Ama vize verilmediğinden gelmedi.  AB ve ABD tarafından terörist olarak görülen El Kaide’ye karşı savaştı, ailesinden birini de kaybetti. Hala Salih Müslim’e vize verilmiyor. Rojava’da Türkiye silahlı muhaliflere silah sağladı ve amaç Esad’ı devirmek değil, Kürtleri kontrol etmekti. Bu politika stratejik olarak iyi sonuç vermedi. Türkiye’nin sınırlarını kapalı tutma politikası sonuç vermeyecek. Onbinlerce insan şu anda ihtiyacı olan yardımlara kavuşamıyor.  Türkiye sürekli Suriye politikasının ahlaki bir politika olduğunu söylüyor, öyle olsaydı Türkiye Kürtlere nasıl kapılarını kapamaya devam edebilir. Çünkü başka milisler tarafından kontrol edilen kapılar sonuna kadar açıkken, çünkü PYD’nin PKK olduğunu söylüyorlar. Olsa ne yazar!

Abdullah Öcalan’ın yönettiği hareket gün geçtikçe güçleniyor. PKK barışçıl bir politikaya kapı açmış durumda. ABD, Salih Müslim ile görüşmüyor, çünkü PYD İstanbul patentli muhalefete dahil olmuyor. Esad rejimine onların istediği muhalifliği yapmayacağı için görüşmek istemiyor. Suriyeli Kürtler tarafsız kalmak istiyorlar. Rojava bugün Suriye’nin en güvenli bölgesi. PYD’nin stratejisi sonuç veriyor. Peki Türkiye’nin stratejisi var mıdır, varsa nedir? Kültürel politik haklara destek verilmiyor, Türkiye cihatçı güçlere destek verip, Kürtlerin barış durumunu yıkmaya çalışıyor. Türklerin bu politikası Kürtler acı çekerken bunu yapıyor. Yakında Türkiye’nin Suriye sınırını Kürtler tamamen kontrol alacaktır...

AYDAR: ÖCALAN’IN DEKLARASYONUNUN ARKASINDAYIZ

KNK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar: Kürt tarafı İmralı’da varılan mutabakata ve Sayın Öcalan’ın Newroz’da okunan deklarasyona bağlıdır. Sürecin sağlıklı ve uygun bir şekilde yürütülmesi için Kürt tarafı aşağıda sıralanan hususların bir an önce hayata geçirilmesini talep etmektedir.

1-Şimdiye kadar süreç idare tedbirler ve diyalog şeklinde yürüdü. Bu iş idari tedbirlerle ve hükümetin tek taraflı irade beyanıyla daha fala gidemez. Nasıl savaş için özel yasalar yapıldıysa barışı sağlamak için de yasalar yapılmalıdır. Bunun için parlamentonun devreye sokularak sürecin yasal alt yapısının oluşturulması,

2-Yukarıda izah edildiği gibi çözüm sürecinde daha etkili rol oynayabilmesi için Sayın Abdullah Öcalan’ın sağlıklı, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması,

3-Şimdiye kadar süreç iki taraf arasında yürüdü ve istenilen şekilde yürümedi. Bu tür süreçlerde mutabakata varılsa bile çoğu zaman taraflar işlerine gelmeyen hususları unutmaya meyillidirler. Bunun için her düzeyde sürece şahitlik yapacak ve gözetleyecek kolaylaştırıcı üçüncü bir tarafa ihtiyaç vardır. Bundan böyle süreçte arabulucu rol oynayacak bir üçüncü tarafın sürece katılımının sağlanması,

4-Türkiye’nin Suriye’deki anti Kürt politikasını terk etmesi ve Rojava’da Kürt düşmanlarını desteklemekten vaz geçmesi.

Kürt tarafı, sınırlara dokunmadan sorunun Türkiye sınırları dahilinde çözümünden yanadır. Kürt tarafının sorunun çözümü için ileri sürdüğü talepler biliniyor. Bu çatı altında yapılan konferanslarda bu talepler defalarca dile geldi, çeşitli vesilelerle özgürlük hareketi tarafından yayınlanan deklarasyonlar ortadadır. Sayın Öcalan’ın 2009’da yazdığı yol haritası temel bir belge olarak geçerliliğini korumaktadır.

Taleplerin özeti şöyle:

1-Kürtlerin varlığının, kimliğinin, Kürt kültürünün anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürt kimliğiyle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınması.

2-Kürtlerin bir halk olarak kabul edilmesinin gereği olarak öz yönetiminin, yani demokratik özerkliğin kabul edilmesi.

3-Her düzeyde anadilde eğitim hakkının tanınması ve Kürtlerin bulundukları bölgelerde Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi.

Barış ve çözüm sürecinde AB’ye düşen görevler de vardır. Birkaç açıklama dışında seyirci kaldı. Türkiye AB üyelik müzakeresi yürüten bir ülke. AB sürece olumlu anlamda ve fiili olarak katılmalıdır.

9 Ocak 2013’te  Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi hunharca katledildi. Olayın başlatılan çözüm süreciyle ilgili olduğu ve Kürt siyasetinin merkezinin hedef alındığı ortadadır. Olayın üzerinden 11 ay geçmesine rağmen, hala aydınlatılmış değildir. Bu olayı tertipleyenlerin bir an önce ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bu konu başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği’nin önünde bir görev olarak durmaktadır.

MÜSLİM: CENEVRE-2, YENİ BİR LOZAN OLMAMALI

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim: Rojava’daki Kürt halkı adına çok teşekkür ediyorum. Rojava hakkında duymak istemedikleri şeyleri bazen insanlara söylüyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz mevcut durumu birçok kişi gözardı etmeye çalışıyor.

Arap baharından bahsetmeyeceğim, Suriye’de bu baharın etkilerinin iki üç ayda sonuçlanacağı düşünülüyordu, şimdi nereye gittiğimizi kimse bilmiyor. Araplar kendi içlerinde bulundukları durumu kendileri konuşabilirler...

Suriye halkının 2011 tarihinde başlattığı sürece biz otomatik olarak iştirak ettik. Suriyeli Araplarla rejime karşı nasıl saf tutabilirizi tartışmak için iletişime geçtik. O dönemde Arap partiler ve demokratik güçlerle birlikte bunun barışçıl bir devrim olması gerektiğine karar verdik. Bu devrimi demokratik bir biçimde barışçıl yollarla yürütme kararı verdik. Meşru müdafaa hakkımız doğdu. Çok dikkatli davrandık, özellikle tüm Arap partilerle ve muhalefetle ortak tavır takındık.

Rejimin bu ayaklanmayı silahlandırmak istediğini biliyorduk, çünkü rejim çok güçlü ve bu rejimin elindeki silahlar herkesin elindeki silahlardan çok daha fazlaydı...

Ancak Kürtler üçüncü yolu seçip, kendi içimizde örgütlenmeye karar verdik. Uzun vadeli bir tutum gerektiriyordu. Ve demokratik öz yönetim projemizi 2007’de belirlemiştik.

Bu projeyle  tüm toplumu seferber ederek, kendi haklarımızı korumayı ön görüyorduk.  O dönemde demokratik toplum hareketi de başlattık. Bu hareket içerisine toplumun her kesiminden insanları dahil ettik. Kadınlar, çocuklar, farklı meslek gruplarından üyeler aldık.

Temmuz 2012’ye kadar rejim güçleriyle selefi gruplar arasındaki silahlı mücadele Rojava’ya da taşacak diye düşündük, gerekli tedbirler alınmalı dedik. Kobani, Efrin’den başlayarak Derik’e kadar söz konusu güçlerin girmesini engellemek istedik. Rojava’nın bizim destek vermediğimiz iki güç arasındaki savaş alanı olmasını istemedik.

Selefiler de bize saldırmaya başladı. Türkiye’nin selefileri desteklediğini biliyoruz. Bazı selefi üyeler de Türkiye’de bazı kamplarda eğitim aldıklarını söylediler. Türkiye sınır ötesinden lojistik destek sundu. Bunlar bir sene sürdü ve herkes bu PYD’nin kontrolü altındaki bölge, PYD güçleri olduğu için sesini çıkarmadı.

Şimdi Rojava’daki bütün hizmetler, ulusal kurumlarımızın hizmetleridir.

Biz de bunun ardından PYD olarak  öz yönetim hakkımızı kullanmaya karar verdik. Sadece Kürtler değil, Suriyeliler, Arabıyla, bölgedeki Türkmenler için de bir proje başlattık. 35 farklı teşkilattan 82 kişi bir araya geldi. Rojava’da yaşayan tüm kesimlerin temsilcileri bir araya gelerek, öz yönetimin tesis edilebilmesi için bir takım kararlar aldılar. Bu kişiler 19 kişiyi tespit etti. Bu 19 kişi üç komite şeklinde örgütlenecek. Bu komiteler, mutabakat, seçim ve iç kuralları belirleyecek komisyonlardır.

Şu anda Rojava’nın Kobani, Afrin ve Cizre’den oluşan üç kantona ayrılması kararlaştırıldı. Her kantonun halk tarafından seçilen ve özgün bir danışmanı olacak. Kantonlarda yerel meclisler de kurulacak. Rojava’da demokratik bir yapı kurmaya çalışıyoruz. Kendiliğinden gelişen bir demokrasimiz var.

Kadın temsil oranının yüzde 40 olduğunu görüyoruz. Ve her kurumumuzda eşbaşkanlık sistemimiz var.

Biz Avrupa Birliği’nden demokratik açıdan bir fırsat istiyoruz. Verebilecekleri her türlü desteğe açığız. Bu gruplara karşı mücadelemizde bizi yalnız bırakmayın. Bu gruplar sadece Ortadoğu için değil Avrupa için de tehlikelidir.

22 Ocak’ta gerçekleştirilecek Cenevre-2 konferansına ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye bizim katılmamızı istemiyor. Aynen 1923’te Lozan’da yaşananları tekrar etmek istiyorlar. Biz Lozan’ı Kürtler için tekrar etmek istemiyoruz. Çünkü Lozan’dan bu yana bir asır geçti. Yüzyılda Kürtler en az bir milyon şehit verdi. Biz savaş istemiyoruz, biz sadece Kürtler olarak özgürlüğümüzü istiyoruz. Cenevre2 fırsatını kaçırmak istemiyoruz. Tekrar bir Lozan istemiyoruz. Çünkü Kürtlerin haklarının tanınması gerekiyor, aksi taktirde bir asır daha Rojava ve diğer bölgelerde ölüm olayları yaşanacaktır.

Tüm Kürt bölgesinde yaşanan sorunlar birbiriyle alakalıdır. Artık Rojava bu hat haline geldiyse o zaman önümüzdeki dönemde Cenevre2’de başarısızlığa uğrarsak kötü olacak.

AP’nin söz konusu ülkelere, BM’ye bir mektup gönderebilir. Rojava’da çözmenin yöntemi budur, böyle bir fırsat vardır. Ben bunu her fırsatta söyledim.