Derler ki bizim oralarda, kuşlar uçmayı öğrendikten sonra durduramazsın. Belki de göçmen kuşların tamda alışmışken onlara bizi bırakıp bırakıp gitmeleri ondandır. Kanat çırpmaya görsün kuşlar. Allı morlu yeşilli kuşlar. Nasılda süzülür giderler katar katar. Kimi bir dağ köyüne atar kendini kimi dağların doruklarına. Yeşile konar kimileri, kimileri boz kıra. Kimisi büyükşehirlerdedir, kimisi Anadolu’da. Denizden su içende vardır, ırmaktan beslenende. Kimi penceremize konar kimi damımıza. Bacalara tüneyenlerde vardır kerpiçten yapılmış köy evlerimize de. Türküler gibidir kuşlar. Kimi içimizi yakar kimi tenimizi. Ağıtlarımızdadır kimi, kimi hüznümüzde. Kınayı da yakarız türkülerle düğünümüzü de ederiz. Gurbete yollarız kimini, kimini toprağa sonsuzluğa uğurlarız. Bizimdir çünkü türküler. Bizdendir. İçimizden, yüreğimizdendir.
 
Türküler özlemi, hasreti, sevgiyi, ayrılığı, kavuşmayı yani canlı cansız doğada var olan tün nesnelerin insana olan yansımasını anlatırlar ama yine de içinde yöresel bir tavır vardır. Yöresel bir duruş, yöresel bir hal vardır. Karadenizliler horon teper türkülerle, Egeliler zeybek oynar, Anadolu halay çeker. Ağıtlar da farklıdır mesela türkülerde. Kimi zılgıt çeker, kimi ah çeker, kimi içine atar acısını ağıtları dinler gözyaşı döker. Kaldı ki en önemli ortak yanları da bu gözyaşlarıdır. Belki de tüm insanlığı türkülerle buluşturan en önemli özellik de budur. Farklı ağıtlarda ağlasalar da gözden akan yaş aynıdır.
 
Zeynep Karababa’nın Kalan müzikten yeni çıkan “Bitmeyen Hüzün” isimli CD’sini dinlerken bu cümleler döküldü dağarcığıma. Önce bir yöre tadı geldi kulağıma. Hani tandırdan daha yeni çıkmışken yersin ya katmeri. Sıcak sıcak, boğum boğum. Top ekmeği tanrılıkta, kızgın tandırın üstünde değiştirirken annelerimiz ucundan kocaman ısırmak istersin ya hani. Hani elin yanar, dilin yanar yine de yemek istersin. Çökelek kokar hani analarımızın elleri, katmer kokar, sac üstü kokar. O ellerden öpmek istersin ya hani. Öyle bir tat geldi. Divriği geldi aklıma. Feyzullah Çınar geldi, Mehmet Ali Karababa geldi, Çamşıh geldi.
 
Ozan olmak öyle kolay bir şey değildir aslında. İki saz çalıp türkü söylemekle Ozan olunmuyor. Zira tarih bize bunun böyle olmadığını birçok kez göstermiştir de. İsminin başına Ozan koymakla tarih birilerini Ozan diye yazmıyor. Mahsuni Şerifler, Muhlis Akarsular, Âşık Daimiler, Âşık Veyseller, Feyzullah Çınarlar, Mehmet Ali Karababalar, Neşat Ertaşlar tarihe birer Ozan olarak yazıldılarsa eğer kendi kendilerine Ozan demedikleri içindir. İşin doğrusu türkü söylemekle sanatçıda olunmuyor. Sanatçı bir aynadır da aslında. Yaptığı resimle, heykelle, sinemayla, tiyatroyla, söylediği türkülerle ön ayak olandır, yol çizendir. Bunları düşündürdü Zeynep Karababa’nın yeni CD’si “Bitmeyen Hüzün” bana.
 
Bu yolda emin ve kararlı adımlarla yürümenin ne meşakkatli bir yol olduğunu düşündürdü. Fazıl Say’dan Pir Sultan Abdal’a, Ali Baba’dan Mehmet Ali Karababa’ya ince uzun ve hüzün dolu bir yol hikâyesini anımsattı. Sivas’ta katledilen 33 candan biri olan Gülsün Karababa’nın da ablasıdır Zeynep Karababa. Hüznü ve acıyı en derin yaşayanlardan biridir de. CD’de kardeşi Gülsün Karababa için yazıp söylediği türküyle bize bu hüznü derinden yaşatandır. Kardeşi Gülsün’e “Yıldızsız gecede ay mühürlendi, bulutlar üstüme ömrünü serdi, kapandı gölgen Kızılırmak’ta, ışıtmaz seheri gözlerin gülüm / oy gülüm gülüm yaralı gülüm, can evimizden vurulduk gülüm” diyendir.
 
Gitmeyenler, görmeyenler o tadı bilemez belki ama Çamşıh tadı var Zeynep Karababa’nın sesinde. İçinizi yakan, kavuran. Köyden kente göçü ve yâre olan özlemi en iyi anlatan türkülerden biri “Kara trende yol alıyor Cürek’ten, oturdum da bir of çektim yürekten, dediler ki yârin bu yıl gelmiyi, o da benim gibi yansın yürekten” diyendir o ses. O ses “Çamşıhına vardım haraba olmuş, sordum şu çamşıhının yiğidi n’olmuş, hiç güzel kalmamış Divriği’ye dolmuş, zannedersin Divriği Ankara olmuş” diyendir.
 
Divriği’nin ve Çamşıh’ın en büyük ve en önemli Ozanlarından biri olan Feyzullah Çınar’ın tınısı var Zeynep Karababa’nın sesinde. Belki de bu yüzden Zeynep Karababa’nın “Bitmeyen Hüzün” isimli CD’sini dinlerken aklıma geldi şu cümleler: Tanrı Feyzullah Çınar’ı Pir Sultan Abdal türkülerini, Zeynep Karababa’yı ise Çamşıh türkülerini söylesin diye yaratmış olmalı..