Şenay Aydemir / Radikal

Zeynep Çamcı, ‘Recep İvedik 2’deki kısa performansıyla not edilmişti bir yerlere. Zaten üçüncü filmde Şahan Gökbakar’ın partnerliğine terfi etti. Filmi eleştirenler bile onun hakkını vermişti. Sonra ‘Leyla ile Mecnun’un (Bir zamanlar öyle bir dizi vardı, evet!) Leyla’larından birisi oldu. Oradan ayrıldıktan sonra kısa bir ‘Emir’in Yolu Serüveni’ ve ardından TRT’de yayımlanmaya devam eden ‘Beni Böyle Sev’ ile gelen ilk başrol.

Çamcı’yı keşfeden sadece televizyonlar değil belli ki, ‘Mommo Kızkardeşim’ adlı ilk filmiyle övgüler toplayan Atalay Taşdiken, evlendikten altı gün sonra kocasını İstanbul’a gönderen ve ondan umutsuzca haber bekleyen ‘Meryem’ karakteri için onu seçti. Bu role kadar ele avuca sığmaz genç kadın rolleriyle tanıdığımız Zeynep Çamcı için yeni sulara yelken açmak demek bu aynı zamanda. Çamcı ile buluştuk ve biraz onu biraz da Altın Portakal’da yarışacak olan ‘Meryem’i konuştuk. Unutmadan film cuma vizyonda...

Atalay Taşdiken’in dikkatini nasıl çektin?

Eşiyle ‘Leyla ile Mecnun’u izliyorlarmış. İsmail Hacıoğlu (filmin diğer başrol oyuncusu) ile de diyalog halindeymişler. İsmail ile Vildan (Atasever) da beni ‘Leyla ile Mecnun’da görünce olabileceğimi düşünmüşler. Atalay ağabey bir gün sete gelmişti. Anlattı projeyi. Ama biz anlaştıktan sonra Recep İvedik’te oynadığımı öğrenmiş.

‘Bilseydim belki düşünmezdim’ diyor…

Bence o şundan kaynaklı: Yeni bir iş üretiyor ve oraya koyacağı insanın yeni birisi olmasını istiyor. Kendi keşfettiği, yerleştirdiği ve kendi işlediği bir oyuncuyla çalışmak istiyor çünkü.

Neler yaşandı çekimden önce?

Üç-dört gün önceden Akşehir’e gittik. Arkadaşlar edindim, inek sağmayı öğrendim, bir süre sonra oraya aitmiş gibi hissettim kendimi. Hatta film bittikten sonra bazı küçük düzeltmeler için dublaja çağırdıklarında sesimi tanıyamadım.

Sinema okumuşsunuz…

Evet. Ben Bodrum’da doğup büyüdüm. Bir ara konservatuvara mı girsem, diye düşündüm. Annemin eczanesi var Turgutreis’te, yazları birçok oyuncu gelip gider oraya. Küçüklüğümden bu yana görüyorum. Çocukken heveslendim. Ama konservatuvara girmekten vazgeçtim, kazanamam diye. Sinema okumaya karar verdim. İstanbul Üniversitesi’nden başladım yazmaya, zaten orası oldu. 2004’te İstanbul’a geldim.

Sonra…

Geldik okuyoruz ama insan bir şeyler yapmak istiyor. Kısa film çekmeye karar verdik. Oyuncu bulamadığımız için oynamaya başladım... Bazı dizilerde bölüm oyunculuğu yaptım, derken ‘Recep İvedik’in kastına gittim. İkinci filmdeki o kısa kasiyer rolü çok ilgi çekti.

O kısa kasiyer rolü, üçüncü filmdeki başrolü nasıl getirdi?

Aslında o üç dakikalık rolü herkes çok iyi hatırlıyor. Fragmanda da vardı zaten. Ben seçmede çok heyecanlanmıştım ilkinde. Ama sahnede birkaç doğaçlama yapmıştım ve çok hoşlarına gitmişti. Sonra hiçbir şey olmadı. Başka şeyler yapmaya çalıştım. Bir dizide bölüm oyunculuğuna başladım. Staj gibi cast asistanlığı da yapıyordum. Onun etkisiyle bulduğum bütün yönetmenleri Facebook’tan ekledim. Togan Gökbakar’ı da... O sırada onlar da senaryoyu çalışıyormuş. Akıllarına düşmüşüm demek... Arayıp çağırdılar.

Leyla ile Mecnun’a nasıl düştü yolun?

O da şöyle oldu. Bir haber programında kamera arkasında çalışmaya başladım. Muhabirlik yapıyorum, program metinleri yazıyorum. Oyuncularla röportajlar yapıyorum…

‘Recep İvedik’te başrol oynadıktan sonra mı oluyor bu?

Tabii canım… O zaman menajerim de yok. Kendi kendime seçmelere falan giriyorum… Beş-altı yıl menajersiz çalıştım. Birinin beni elinde tutması hoşuma gitmemişti. Kendim uğraşmak istedim. Sonra Cansu Akbel ile çalışmaya karar verdim. ‘Leyla ile Mecnun’a gelince... Evde arkadaşlarla toplanıyoruz, danslar yapıyordum. Bir arkadaşım “Sen Leyla ile Mecnun’da oynarsın ya” dedi. Ben de birkaç bölümünü izlemiştim. Cansu’yu aradım, “Onur Ünlü ile tanışmak istiyorum” dedim. Amacım sadece tanışmaktı yani... Onur Ünlü ile buluşacağımız gün diziyle alakalı bir problem oldu, birkaç gün sonra Leyla rolü boşaldı. O görüşmeye gitmiş oldum. Serkan Keskin ile Ali Atay fotoğrafımı görünce yapacağımı söylemişler.

‘Meryem öncekilerden biraz farklı, komik olmayan bir karakter. Biraz tedirginlik oldu mu?

Kısa filmlerde birçok farklı karakter canlandırdım aslında. Travmalı, hamile, hayat kadını... ‘Meryem’ çok içimde hissettiğim bir karakter. O rolü bir sürü insan almayabilir. Endişeli olmayan bir oyuncu da kabul etmeyebilir. Bir karakter var. Yönetmenin kafasındaki insan benim, korkuya çok takmamak gerekiyor bence. Daha çok çalışmak üzerine düşündüm ben. Atalay Ağabey’in söylediği bazı şeyler de beni çok rahatlattı. Ben de bu rol çok önemli, oyunculuk yapayım diye değil. Karakteri düşündüm daha çok. Biraz daha rahatlatıyorum böyle durumlarda kendimi. Böyle şeyler düşünülerek vakit geçmez ki... İllaki biri yapacak. O kişi neden ben olmayayım.

Altın Portakal’da yarışacak filmin ana karakterisin. “Ödül alır mıyım acaba” sorusu düşüyor mu aklına?

Herkes aklından geçirmiştir. Mesela ben küçükken ödül törenlerini falan izlediğimde heveslenirdim. Oyunculukla ilgili olmayan törenlerde bile.

Festivallere gittiğimi hayal ettiğim çok olmuştur.

Daha önce festival ortamlarında oldun mu hiç?

Kısa filmlerle Altın Koza’ya gittim. Ankara Film Festivali’ne gittim. Uzun metraj bir filmle ilk defa gidiyorum.

Peki, konservatuvar okumak ile alaydan yetişmek arasında fark var mı oyunculuk açısından sence?

İster konservatuvardan gelsin, isterse yoldan geçerken başlasın, ben oyunculuğun algı meselesi olduğunu düşünüyorum. Ne yaşla, ne okulla ilgili. Hepsinin etkisi vardır ama merkezde bir algı olduğuna inanıyorum. Genelde oyuncularla konuşurken onların bazı şeyleri farklı algıladıklarını düşünüyorum. Daha farklı bakabiliyorlar. Herkesin ilk düşündüğünü değil de çok başka bir yerden algılayabilen insanlar olduğunu gördüm. Bu da kendileri dışındaki insanları anlatma ve onları anlayabilme durumu.

Meryem karakteri senin için ne ifade ediyor?

Bir karakteri oynamak isteyip istemediğime bakmıyorum çok. Senaryoyu okuduğumda, o işi yapacak insanla konuştuğumda bir şey hissediyorsam o işte çalışırım. O his yoksa yapamıyorum. Korkularımın olmamasının en büyük nedeni de bu işi düşünen, tasarlayan ve yaratan adamın bana güvenmiş olması. Atalay Ağabey bana güvendikten sonra bana gidip oynamak düşüyor. Düşünsene bir film yapacaksın, aylarca tasarlıyorsun ve bir oyuncuya gidip ona güvendiğini söylüyorsun. Bir de Atalay Ağabey çok sade bir insan. İletişimi çok güçlü bir insan.

ARKADAŞ ZORUYLA FALCI OLDUM

Küçükken şiir yazıyormuşsun?

Bir defterim vardı ilkokulda yazmaya başlamıştım. Biri şöyleydi “Oğlum oğlum kalksana/Şu doğaya baksana/Çiçekler açar sana/Güneş de doğar sana/Oğlum oğlum kalkmazsan/Şu doğaya bakmazsan/Çiçekler açmaz sana/Güneş de batar sana” (gülüyor). 5-6 yaşlarındayım. Öyle içleniyordum... Kendimi şair gibi düşünüyordum. 14-15 yaşında yazıya dönüştü. Ama şimdi okuduğumda yazamayacağım yazılar var.

Rüyalarını da not alıyormuşsun?

Evet. 14 yaşında gördüğüm bir rüyayı anlatayım: Anadolu kadınları Mısır piramitlerinin kenarında, piramitler patlayıp kadınların üzerine yıkılıyor.

Falcı bir yönün varmış?

O arkadaşların zoruyla... Terapi gibi... Her gün iki kere fal baktığım oluyor. İyi geliyor insanlara.