Rum Ortodoks Patriği I. Bartolomeos, patriklikteki 20’nci yılını tamamladı. İki yıl önce ABD’nin CBS kanalında, Rum cemaatinin Türkiye’deki yaşamını, “Bazen çarmıha gerilsek de burada kalmayı tercih ediyoruz” metaforuyla açıklamıştı. I. Bartolomeos, iki yıl önceki ortamla bugünkü arasındaki farkları değerlendirdi…

Okan KONURALP / Hürriyet

Patriklik görevinde 20’nci yılınızı tamamladınız. Bu 20 yılda ne değişti?
- Çok şey değişti ve müspet istikamette bir değişim bu. Türkiye bugün hepimiz için çok daha demokratik bir ülke. Azınlıklar açısından da açıkça söyleyebilirim
ki Ak Parti döneminde çok daha rahat hissediyoruz. Artık devletimizden korkmuyoruz. Elbette bütün konularda karşılık bulabildiğimizi söyleyemem.
Örneğin Ruhban Okulu Ak Parti hükümetinin verdiği bütün sözlere rağmen 40 yıldır kapalı. Fakat diğer alanlarda önemli gelişmeler oldu:
Azınlık vakıflarının mallarının iadesi kararnamesi, Sümela ve Kapadokya’da ayin izni... Düşünün Sümela 1600 yıllık bir manastır ve 90 yıl sonra orada ayin izni verildi. Cemaatimiz ve yurtdışından gelen binlerce mümin bu nedenle Türk makamlarına müteşekkir.

- Ruhban Okulu dışındaki konularda bir normalleşmeden bahsedilebilir mi?
- Evet! Eskiden Ankara’ya gittiğimizde soğuk karşılanırdık. ‘Oturunuz’ bile demezlerdi, dakikalarca ayakta bekletirlerdi. Şimdi çok nazik karşılanıyoruz. Üstelik bu tutum yalnız Ak Parti’yle, Başbakan Erdoğan Beyefendi’yle sınırlı da değil. Örneğin Deniz Baykal’ı ziyaret ettiğimde de aynı nezaketle karşılaştım. Onun kendi inisiyatifiyle yurtdışındaki metropolitlerimize Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının önünü açması da çok önemli. Yarın patrik seçiminde hem seçmen hem
aday olabilecekler. Seçim, Türkiye’deki 15 değil, yaklaşık 40 metropolit arasında yapılacak.

- Bu yaklaşım Ruhban Okulu’nun açılması konusunda umutlarınızı artırıyor mu?
- Geçmişte çok büyük haksızlıklar yapıldı cemaatimize. Askıda kalan en önemli konu ise Ruhban Okulu’nun açılması. Çünkü patrikhanemiz dünyadaki
Ortodoks aleminin birinci makamı. Bir hiyerarşimiz var; İstanbul, İskenderiye, Şam, Kudüs, Moskova, Sırbistan...
Buna rağmen İstanbul Rum Patrikhanesi kendi elemanlarını yetiştiremiyor. Okul 1844’te kuruldu, Osmanlı döneminde faaliyetlerine müsaade edildi;
Atatürk, İnönü, Menderes okulu kapatmadı. Ama 1971’de kapatıldı. Her şeye rağmen umutlarımı yitirmiyorum. Ruhban Okulu’nun açılması, Türk- Yunan ilişkilerini ilgilendiren bir konu da değil. Bu bir din özgürlüğü konusu.

ANAYASADAN BEKLENTİM EŞİTLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ

- Yani Başbakan Erdoğan’dan azınlık vakıflarının mallarına iade yolu açan kararname gibi bir sürpriz mi bekliyorsunuz?
- İhtimal dahilinde. Sayın Başbakan böyle cesur adımlara, sürprizlere alışık. Bazen Başbakan Atina’daki camiden bahsediyor ve Ruhban Okulu’yla  bağlantı kuruyor. Bizim mesuliyetimiz yok bu konuda; ben camiden yanayım. Yunan hükümeti de bu yönde bir adım atma kararı aldı. Ama Ruhban Okulu’nun açılması için böyle bir şart koşulması haksızlık.

- Peki yeni anayasa sürecinden beklentileriniz var mı?
- Kendimizi ikinci sınıf vatandaş hissetmekten yavaş yavaş uzaklaşıyoruz. Haksızlıkların telafi edilmesiyle ikinci sınıf vatandaş duygusu yavaş yavaş siliniyor. Ümit
ediyoruz ki yeni anayasamızda da bütün vatandaşlar arasındaki eşitlik kavramı iyice yerleşecek, sözde değil özde de eşitlik yaşama geçecek. Eşitlik ve din özgürlüğü istiyoruz özetle. Biz Rumuz ve Türk vatandaşıyız, Memleketimiz burası. Bizi ne yabancı ne de düşman gibi görsünler. Bütün bunlar teferruatlı işlensin yeni anayasada. Bu sayede, eskiden olduğu gibi bazı bürokratlar istedikleri gibi yanlış yorumlamasın anayasayı ve diğer kanunları.

- Fakat bir yandan da Lozan’a atıfla hep bir ‘mütekabiliyet’ cenderesi içindesiniz değil mi?
- Mütekabiliyet arkasına gizleneceksin ya da onu gerekçe göstereceksin ve sonra kendi öz vatandaşlarına ayrımcılık yapacaksın. Demokrasiyle bağdaşmaz bu. Geçen yıla kadar vakıflarımız için ‘yabancı vakıf’ tanımı yapılıyordu... Ya da azınlıkların problemleri Dışişleri’nden geçiyor, neden?

- Nüfusu azalan bir cemaat olarak geleceğinizi nasıl görüyorsunuz?
- Lozan tamam, mübadele gerçekleştirildi. Ancak 6-7 Eylül olayları, 1964 olayları bizi mahvetti. Kıbrıs’ın faturasını ödedik, nüfusumuz 120 binden 3 bine indi. Bize taze kan gerek. Şimdi Yunanistan’daki büyük ekonomik kriz yüzünden Türkiye’den gidenlerin bazıları dönmek istiyor. Hatta, İstanbullu olmayan Yunanlılar
bile buraya yerleşmek istiyor. Mektuplar geliyor, “İş bulun, bize ev bulun” diye...

- Ekümeniklik tartışması yeni anayasa tartışmalarının neresinde sizin için?
- Buranın en eski kurumuyuz, beyefendi. 17 asırlık bir kurumuz. Bu, Türkiye için bir şans. Ekümeniklik şart değil, varsın devlet ‘Ekümenik Patriklik’ demesin. Venedik Komisyonu, “İstanbul’daki Rum Patrikhanesi ekümeniktir. Unvanını kullanmasına kimse engel olamaz” dedi. Fakat komisyon, “Türkiye Cumhuriyeti ekümenik unvanını kullanmak zorunda değil” de dedi. Bu unvanın hiçbir siyasi içeriği yok. 6. asırdan bu yana kullanılan tarihi bir unvan ve Patrikhanemizin Ortodoks alemindeki müstesna yerini ifade eder. Buna karşılık İstanbul Rum Patrikhanesi’nin bir tüzel kişiliği olsun. Binamız yandı, yeniden yaptık 1989’da ama tapu senedimiz yok. Tapuya, “Aya Yorgi Patrikhane Kilisesi Vakfı’nın avlusundaki bina” yazdılar. Örneğin Tarabya’da Rum kökenli birisi oturduğum evi satın aldı ve Patrikhane’ye hibe etti. Ancak Patrikhane adına kaydettiremedik. Sen Sinod Meclisi biliyor ki mülk patrikhanenin. Ancak adıma kaydedildi.

PATRİKHANENİN ÇIKIŞINI KAPATTILAR VALİLİK VE EMNİYET ENGELLEMEDİ

Ergenekon sizin için ne ifade ediyor?
- Biz Ergenekon’u bizzat yaşadık. O karanlık dönemde her taraftan idare edilen bir kampanya vardı. Rahmetli Patrik Dimisdios ABD’ye gidecekti. Silahlı polisler kapısının önünde, makamının içinde ‘tehlike var’ gerekçesiyle beklediler. Evine kadar girdiler. Ablası, yeğeni evde... Patrik bana şahsen, “Bartholomeos evladım, zannediyorum ki uyurken gelip öldürecekler beni” diyordu. Amaç korumak değil korkutmaktı. ABD’ye gitmesin diye...
Batı Trakya Türkleri ile ilgili bir dernek günlerce Patrikhane’nin önünde giriş çıkışları engelledi. Emniyet, valilik onları uzaklaştırmadı. Avukat Kerinçsiz, Sevgi Erenerol ve diğerleri geliyor, bağırıyor, siyah çelenk koyuyor, küfrediyorlardı. Şimdi hepsi hapiste.

KAN DÖKÜLMESİN DİYE DUA EDİYORUZ

Her şeyden önce geçen çarşamba sabahı duyduğumuz kötü haberler için derin üzüntümü bildirmek istiyorum. Bu kan dökülmesinin önüne geçilmesi için dua
ediyoruz. Dinimizce her insan yüce Allah’ın imajına göre yaratılmış bir varlık, bu açıdan kutsallığı var.

3 BİN MÜMİNİ KALMIŞ BİR RUHANİ LİDER NE HİSSEDEBİLİR

CBS’teki açıklamalardan sonra Sayın Davutoğlu sert bir çıkış yaptı, Başbakanımız daha yumuşak bir yorumda bulundu. Ancak ondan sonra pek çok Türk gazeteci Ankara’dan gelen itirazlara çok güzel yanıtlar verdi. O zaman hiç konuşmadım. Şimdi konuştuğumuz konulardan dolayı, çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz. Netice itibariyle 3 bin mümini kalmış bir ruhani liderin hisleri ne olabilir? Ayin yönetiyorum, kilisede 20, belki de 10 kişi var. O güzelim kiliseler
bomboş, okullarımızla ilgili güçlükler ayrı. Büyükada’daki yetimhane binası elimizden alınmaya çalışıldı. AİHM’e gittik, orada davayı kazandık. İşte bütün bunlar yüzünden çarmıha gerilmiş hissediyoruz demiştim. Yani çarmıha  gerilmek mecazi anlamda kullanılmıştı.