Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran'ın "Gözümün içine bak ve 'Yargıya güven' de" başlığıyla yayımlanan (13 Mart 2011) yazısı şöyle: 

Tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca Şık 'Sabırlı olalım' diyenlere soruyor: "Dink davası ortdayken, tutukluluk süreleri bu kadar uzunken bana 'Yargıya güven' diyebilir misiniz?"

Gazeteci Ahmet Şık 6 Mart’ta tutuklandı. Emniyet’teki cemaatçi yapıyı anlatan İmamın Ordusu adlı bir kitap yazıyordu. Kitabın kopyası ve ismi geçen bir word belgesi bir hafta önce aranan OdaTV’deki bilgisayardan çıkmıştı. Tutuklanması hakkında başka somut bilgiye sahip değiliz. Hikâyeyi karısı Yonca Şık’tan dinleyelim.

Nasıl bir gazetecidir Ahmet Şık?
Ahmet cezaevinden gönderdiği mektupta gazeteciliğini her zaman mağdurun ve ezilenin yanında olmak üzerinden tarif ediyor. Bu mağdurdan yana olma hali de çoğu zaman onun da mağdur olmasına yol açtı. Şimdi olduğu gibi.

Kaç yıldır birliktesiniz?
Epey oldu. 1996’dan beri beraberiz.

96 yılı Metin Göktepe’nin de öldürüldüğü yıldı. Ahmet, Metin Göktepe ile ilgili yaptığı haberleriyle de hatırlanıyor. Neler yaşamıştı?
Yeni Yüzyıl’da çalışıyordu. Zor bir dönemdi çünkü Metin aynı zamanda onun arkadaşıydı. Ailesinin o dönemde Ahmet’in de başına bir şey gelir diye korkuları olduğunu biliyorum. Ahmet ve gazeteci arkadaşları Metin’in davasını ısrarla takip etmişti. Metin’den önce olduğu gibi sonrasında da bu tip hak ihlallerinin olduğu davaları sıkı bir şekilde takip etti ve haberlerini yaptı.

Derin devlet yapılanmasına çomak sokan haberleri Susurluk’la mı başlar?
Öncesi de var ama hatırladığım kadarıyla 1997’de Radikal’de çalışmaya başladığında ısrarla izlediği davalardan biri de işkence gören Manisalı liseliler olayıydı. Gözaltında kayıplar için oturma eylemi yapan ‘Cumartesi Anneleri’ni başlangıcından itibaren çok yakından takip etti. Aynı dönemde zaten Susurluk çıktı ve Susurluk’la ilgili haberler de yapıyordu ki şu anda o dönemde haberini yaptığı kişilerle maalesef aynı davadan yargılanıyor. Bence Ahmet çok haklı olarak en çok buna takıyordur kafayı.

Radikal’deki eski arkadaşlarından Ahmet’in haber yapmak için gittiği her eylemde hırpalandığını duydum. Doğru mu?
Hırpalanmak biraz hafif kalıyor sanırım. Evet epeyce çok dayak yedi. İşin ilginç yanı bunların bazılarında dayak attı diye 50 tane robokop polisi şikâyetçi bile oldu. Yıllar önce Celal Başlangıç’la yine bir ’gözaltında ölüm’ haberine gitmişti Aydın’a. Çevik Kuvvet’in oluşturduğu bir koridordan dayak yiye yiye dışarı çıktıktan sonra bir polis koşarak telsizle Ahmet’in kafasına vurmuş. O anda düşüp bayılmış. Ben de evde televizyondan izlemiştim bunları. Ahmet’in kafasında 13 ayrı yara izi var. Aslında 14 ama bir tanesi gecekondu yıkımı sırasında tesadüfen kafasına isabet etmiş bir taş...Onu saymıyoruz!

“Bu kadar kendini atmasan bu işlerin içine” demediniz mi hiç?
Hayır tabii ki, niye diyeyim. Yani olur mu öyle şey! Hayat böyle bir şey değil ki bizim için. Endişeleniyorsun tabii ama herkesin kendine ait bir yolu var. O yaptığı işi inanarak yapıyor ve öyle mutlu. Ahmet’i Ahmet yapan da bunlar esasen. Ayrıca böyle olduğu için de Ahmet’i çok seviyorum.

Nokta dergisinde ne zaman çalışmaya başladı?
2007’de, derginin kurulması aşamasından itibaren kapanana kadar orada çalıştı.

TSK’nın Medya Andıcı haberini Nokta’da yapan Ahmet’ti değil mi?
Evet. 8 Mart sayısının kapağı Ahmet’in Medya Andıcı haberidir.

Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hafta içi köşesinde Ahmet’in darbe günlükleri haberiyle hiç alakası olmadığını söylüyordu. Bir bilginiz var mı?
Bir gazete ya da dergide haberin yapımı aşaması nasıldır, kimler dahil edilir, kimler edilmez bunları bilmiyorum. Ama Alper Görmüş’ün, Ahmet’in nasıl bir gazeteci olduğunu iyi bilen biri olduğunu biliyorum.

Bir önemi var mı, Darbe Günlükleri haberini Ahmet yazdı ya da yazmadı?
Hiç yok. Hatta farz edelim ki Nokta dergisinde hiç çalışmadı. Ergenekon’la ilişkisi olup olmayacağını sadece Darbe Günlükleri haberi mi belirler? Alper Görmüş’ün o yazısından sonra ”Bak zaten Darbe Günlükleri haberini o yapmamış, demek ki Ergenekon üyesi olabilir” gibi akla ve mantığa sığmayan yorumlar oldu. Nasıl bir analitik zekâ ama? Maşallah! Halbuki 20 yıllık bir gazetecilik pratiği var bu adamın. Demin de söylemiştim; Ahmet şu an Ergenekon davasının esasını oluşturan olayları yıllarca izledi ve haberler yaptı .

Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu’nun Ergenekon sürecini didik didik eden 40 katır 40 satır kitabı da Nokta döneminden sonra değil mi?
Evet. 2009’un sonunda başladılar ve çok uzun sürdü. Bildiğim kadarıyla çıkış noktaları şuydu: Ergenekon süreci yeterince derinleşmiyordu. Savunmasında da söylüyor zaten; gerçek kişiler gerçek suçlardan yargılansın! Ertuğrul Abi ve Ahmet, davaya bu açıdan bakan bir kitap yazmaya çalıştılar ama çalışma süreci ben ve kızım için kâbus gibiydi. Hatta kızım “Asıl Ergenekon mağduru benim” diyordu.

Niye?
Ahmet 9-10 ay aralıksız deli gibi çalıştı. Biz de rahat çalışsın diye elimizden geleni yapmaya çalıştık. Aslında Ahmet evdeki her işi ayrım yapmadan yüklenen biridir. Bu dönemde bazı kaytarmalar oldu haliyle.

Yazmakta olduğu kitabı İmamın Ordusu’nu okudunuz mu?
Hayır okumadım.

Kitabın kopyasının Soner Yalçın’a ait bilgisayarlardan nasıl çıktığı konusunda bir fikriniz var mı?
Hiçbir fikrim yok. Ahmet de buna çok şaşırdı. İkimiz de kitabın orada çıkmasıyla ilgili bir açıklama geliştiremedik ama tabii ki çok tedirgin olduk. Düşünsenize; size ait bir şey bir anda hiç alakanızın olmadığı ve asla olamayacağı birinin bilgisayarında çıkıyor. Bence korku filmi gibi. Bunun ortaya çıkartılması gerekiyor.

İşin gözaltı ve tutuklamaya varacağını tahmin etmiş miydiniz?
Ergenekon’un bir sistematiği var: Önce çeşitli isimlerle ilgili bir tür itibarsızlaştırma süreci başlıyor. Yani bazı isimler basına sızdırılıyor ve tepkiye göre kısa süre sonra hop o insanların evi aranıyor, gözaltına alınıyorlar. Ahmet’in adı geçince aklımıza geldi elbette ama bu o kadar saçma olurdu ki hep ”ne alaka”, ”yok artık” diyordum ama o saçmalık oldu işte.

Geçen gün açık görüşte buluştuğunuzda nasıl görünüyordu?
İyi, moralli ve çok öfkeli. İyi ve moralli çünkü bu süreçte insanların ona inandığını biliyor. Yapılan haberleri takip ediyor. Bir taraftan da çok öfkeli çünkü bugüne kadar bütün gazetecilik pratiğini ve inandığı değerleri tamamen yok sayan bir suçlamayla karşı karşıya. Dediği gibi deli saçması bir durum işte. Bir de telefon konuşmalarının belli kısımlarının alınmasına kızmış. “Madem öyle dinlenen süre içindeki bütün konuşmalarımı açıklasınlar” diyor.

Savcının çok gizli dediği somut delillerle ilgili ona soru sorulmuş mu?
Hayır. Kitap dışında hiç bir soru yokmuş. Nedir o açıklanmayan deliller açıklasınlar istiyoruz. Ne avukatların fikri var ne de Ahmet’in. Ortada kitap taslağından başka hiçbirşey yok! Ahmet gazetecilik yaptığı için içeride. Başkaları gibi gazetecilik yapmadığı için değil. Bu çok net. Şimdi, tutuklama kararına itiraz edildi. Bu itirazı inceleyecek hâkimlerin ‘Ergenekonu Anlama Kılavuzu’ kitabını okumak için yeterince zamanları var. Umuyorum ki okurlar ve Ahmet’in bu davanın sanığı olmasının ne kadar saçma olduğunu görürler.

Sizi nasıl günler bekliyor?
Bazı insanlar “Davanın sonucunu görelim” diyor. Sabırlı olalım yani. Tamam tabii ki sabırlı olalım, hukuka güvenelim. Ama Hrant Dink davası ortada. Hâlâ bir sonuca ulaşmadı. Bir kere tutuklanan çok kolay çıkamıyor. Tutukluluk süreleri çok uzun ve herkes bunlardan çok şikâyetçi. İddianamenin hazırlanıp kabul edilmesi ve yargılamanın başlaması kim bilir ne kadar sürecek. Yani var olan sistemde bir çok haksızlık yapılıyor ve herkes bunu kabul ediyor. Böyle bir durumda yargının sonucunu bekleyelim demek bence insanlarla alay etmektir. Bunu ısrarla söylemek isteyenlere, benim gözümün içine bakın diyorum. Gözümüzün içine bakıp bize yargıya güven, sabırlı ol diyebilecek misiniz?
Bence bu ciddi anlamda bir polis operasyonu. Ahmet’in tutuklanma kararını veren hâkimin de isteyerek ve ikna olarak o kararı verdiğini hiç sanmıyorum. Anladığım kadarıyla yargı sadece belge imzalayan bir kurum gibi çalışıyor.

Kitabı basacak mısınız?
Evet. Ahmet böyle bir nedenden dolayı bundan vazgeçmez ki!

Şu andaki ruh haliniz?
Şaşkın değilim. Bu mevzuyu başıma kötü bir şey geldi duygusuyla yaşamıyorum çünkü bu haksızlık ve hukusuzluk büyük bir tepkiye yol açtı. destek ve dayanışmayla bunun üstesinden tek başıma gelmek zorunda kalmıyorum. Ahmet de böyle hissediyordur. Zaten muhalif bir yerde duruyorsan faturası vardır bu ülkede. Bizden daha kötü şeyler yaşamış arkadaşlarımız var. Hayatımız da hep biraz zor oldu. Geçecek biliyorum.