AKP 2002 Kasım ayında iktidara gelirken bilindiği gibi 3Y (yoksulluk, yasakçılık ve yolsuzluk) ile mücadele edeceği formülünü iktidarının temel düsturu yapmıştı. Bu bağlamda da ''Türkiye'yi yeniden kurma'' iddiasını ileri sürdü. O dönem için siyasi söylemine, bugün itibariyle gizlenemeyecek ölçüde ideolojik ve felsefi yaklaşımları en ince ayrıntısına kadar ortaya dökülmüş, yönetim anlayışı içinde bulunmayan demokrasi, demokratikleşme, hatta devrim, reform gibi kavramları koydu.

Bugün gelinen noktada, çok açık olarak ortaya çıktığı üzere yeniden kurmak dediği, Türkiye'yi ''Yeni Osmanlıcılık'' ekseninde planlamak olduğu inkar edilemez şekilde göz önündedir. Doğrusu AKP, ''Yeni Türkiye'' vaadiyle eskiyi kısmen yıktığı yadsınamaz. Ancak yerine toplumsal yaşama dinin ritüelleri üzerinden müdahalelerde bulunma dışında dişe dokunur hiçbir şey yapmadı. Öyle ki, düşünme yaptığınızda eski düzenin arar hale gelindiği abartısız bir realitedir. Toplumsal kaynakları küçük bir azınlığa aktararak, onların zenginleşmesi pahasına tüm ülkenin olağanüstü yoksullaşmasına yol açtı. Belli bir süre yarattığı çeşitli algılarla toplumu oyalayabildi. Ancak süreç içinde yaptıkları ve yapamadıklarına bağlı olarak, inandırıcılığı, güvenirliği zayıfladı. Rıza üretmede, yeni söylem kurmada cephanesi tükendi. Ajandasında topluma sunacağı hiçbir materyali kalmayan AKP'nin, son günlerde inkarcılığa daha sıkı sarılarak, yeni yanılsamalar, yeni algılar yaratma peşinde olduğunu görüyoruz. Yükselme dönemi olarak görülen iktidarının ilk yıllarındaki vaat söylemi artık yerini inkara, baskıya ve yalana bırakmış durumda.

Zaten inkarcılık ve yalan tüm burjuva siyasetçilerinin en temel dayanağıdır. İnsanlar ''açım'', ''iş - aş'' yazarak intihar ettiği günlerde, AKP elitlerinden aklın, vicdanın ve sabrın sınırlarını zorlayan izahatlar geliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, ''yoksulluğun ortadan kalktığını'' ileri sürerken, İstanbul'un Avcılar ilçesinin AKP'li meclis üyesi, ''nerede yoksul, bana yoksul gösterin'' diyebiliyor. Avcılar ilçesinde İstanbul'un en yoksul kesiminin yoğun olarak yaşadığı ayrı gerçek. Hele AKP'nin Denizli milletvekili Şahin Tin'e ise diyecek yok; ''Karnına kuru ekmek giren insan aç değildir'' buyurdu. Kısaca, halkın (iliğine kadar) yaşadığı sorunları bir nebze dert etmeyen AKP iktidarının bu tür söylemleri halka yabancılığın, zengin şımarıklığının, hak hukuk tanımazlığının ve yaşanan bunca sorunları gizleme çabasından başka bir şey olmadığının en belirgin kanıtıdır.

Pandemiyle birlikte özellikle sağlık ve eğitimde piyasalaştırmanın yarattığı tahribatla ''yeni ekonomik düzen'' diye topluma dikte ettirilmeye çalışılan politikaların ne tür toplumsal sonuçlara yol açtığını belirgin bir şekilde görmüş olduk. Sözde sosyal yardım şampiyonu AKP, pandemi döneminde, kepenklerini kapatan veya kapattırdığı esnafa, işini kaybeden emekçilere elini uzatamaz durumdadır. Yukarıda bir kaç örneğini verdiğimiz AKP elitlerinin yoksulluğu inkar ile, en başta bu gerçeklerin üstü örtülmek istenmektedir.

Esasen AKP açısından yoksulluk, iktidarının sürdürülmesi açısından bir politik dayanak noktası olarak görmek gerekir. Zira muhtaçlık kültürünün aşılanması ve sosyal haktan ayrı, siyasi manada yardım kurgusu olarak iktidarın topluma takdimi, neticede sosyal devletin değil, iktidardaki siyasi partinin koruyucu unsur olarak algılanmasını ortaya koyar. Şüphesiz bu durum iktidarın yoksulluğu daha düşük maliyetle yönetme imkanını sağlar. İşte AKP'yi, ülkedeki bu kadar yoksulluğa rağmen bugünlere kadar ayakta tutan gerçeği bu sosyolojik analizde aramak gerekir.

Yoksullukla mücadele tüm yönleriyle içinde yaşadığımız kapitalist sistemle mücadeledir. Yoksulluğu da, işsizliği de, hak hukuk tanımazlığı da, kısacası her türden eşitsizliği ortaya çıkaran kapitalist sömürü sistemidir. Mesele, yoksulların haline üzülmekle, dertlenmekle değil, sınıfsal bakış açısıyla konuyu ele almakla işe başlanmalıdır. Çünkü yoksulluk sınıfsal bir sorundur...

AKP iktidarının din ve milliyetçilik üzerinden yaratmaya çalıştığı toplumdaki kutuplaşmayı daha doğru bir zemine çekme, yani sınıfsal platforma oturtma olanağını verdiğini görmek gerekir. Sonuçta bu temel üzerinde inşa edilecek politik örgütlenme beraberinde düzenden memnuniyetsizler arasındaki dayanışmayı artıracak ve ortaya çıkacak mücadele, gelecekle ilgili umudu artıracaktır.

Zira kitlelerin efsanevi gücü mücadele alanlarında ete kemiğe bürünür.