Derler ki Marks Hegel’in görüşlerini ters yüz ederek Yabancılaşma konusunda bir teze varmıştır. Benim kafam öyle derinlikli mevzulara ermez. Lakin sanırım 25 yıldır bu meseleyi hep aklımın bir köşesinde tutmuşum. Mevcut bir fikri kendi ihtiyaçların için evirip çevirebilirsin.

Her zaman hatırladığım ve hayatıma uyarladığım diğer cümle ise “somut koşulların somut tahlilini yapmak”, evet bu kesinlikle iyi bir pusuladır.

Şimdi bunları bir kenara bırakalım. Bir adam var, adı Muhammed Yunus, aslen Bangladeşli lakin Amerika uygarlığından teori üretiyor. Mikro Kredi diye bir teori geliştirmiş, bu mikro kredi teorisi ile Nobel bile almış. Bu adam ne diyor diye uzun zamandır okuyorum.

Belki kapitalizm içi bir çözüm bulmuş, belki sistemin uzun soluklu nefes almasını sağlamış, her ne ise “somut koşullara, somut bir çözüm üretmiş.”

Bu adamın fikirleri ters yüz edilebilir ve ülkemiz koşullarına uyarlanabilir. Onlarca kamu çıkarını düşünen ekonomist var, bu işin mümkünlüğüne dair kafa yormalıdır.

Türkiye’de yoksulluk insanların ardı arkasına intihar etmesine sebep oluyor. Yoksulluk, ciddi bir çözümsüzlük halidir.

İş bulmak zor. İş güvenliği ve sürekliliğini sağlamak zor. Devlet KHK’lar yoluyla da ciddi bir personelini attı, yerine yüzde yüz kendine yakın insanlar doldurdu.

Şu hayale asla kapılmayın.

Devlet iş alımında adil davransın. Bu olmaz, çünkü devletin kendisi adil değil. Devlet refleksi şöyle işliyor, “benim beka sorunum var, bana göre personel alırım.” Liyakat, eğitim, adalet hepsi boş şeyler ve kim dile getiriyorsa ajitasyon yada takiye yapıyordur.

Belediyeler de işe alım sürecinde adil davranmaz, bu hangi partiden olursa olsun aynı. CHP de aynı AKP de aynı. Şöyle bir kurul olsa, alınan personel mevcut işe yeterli mi diye bir ölçme yapsa istisnasız yüzde 90’ı yetersiz çıkar. Çünkü personel alımı torpil ve kayırma ile yapılıyor. Bu Türkiye gerçeğidir. Partilerin hepsi aynı yöntemi kullanıyor.

Bu bilgiyi teyit etmek için şöyle bir soru sorun.

Bir belediye ne kadar hizmet satın alıyor? Satın alınan hizmetin miktarı, işe alınan personelin yetersizliği ile orantılıdır.

Başka bir konu daha var KOSGEB’in genç girişimci veya girişimci kredileri. Burada yine bir şu soruyu soralım. Bu kurslara kaç kişi katıldı? Kaç kişi hibe almaya hak kazandı? Kaç kişi hibe aldı? Ama esas soru şudur, hibe alanların yüzde kaçı şehir siyasetinde, mülki idaresinde veya meslek odalarında yönetici olanların akrabaları?

Şöyle anlatayım size, sadece orta ölçekli bir şehirde hibe alanların yüzde 80’i şehrin ileri gelenlerinin akrabalarıdır. Listesi var. Bu yasadışı bir şey değil. Sadece asimetrik şartlara göre alınmış bir kredidir, yasaldır ama ahlaki değildir. Bu nedenle listenin hukuki değeri yoktur, ahlaki değeri vardır.

Peki durum böyleyken yoksullukla mücadele nasıl olur?

Sürdürülebilir ve etkili bir metot var. Herkesin bildiği ve çok az insanın başardığı bu metot; bir araya gelip üretime dayalı küçük veya büyük işletmeler kurmak.

Nasıl mı?

Şimdi size üç örnek vereceğim.

1

Mikro imkanlar ile üretime dayalı işletme kurmak.

Üniversite mezunu ve uzun süre işsiz Halil, KHK’lı Aylin ile tekstil işçisi Mahmut şöyle yaptı.

Balıkesir’de Kocaavşar beldesi var. Bu belde çorap üretimiyle ünlüdür. Her evde bir atölye var. Şimdi bir fabrika da kurulmuş diyorlar. Buna rağmen atölyeler varlığını sürdürüyor, çünkü pazar büyük.

Bizim arkadaşlar önce bu köyde işin nasıl yapıldığını öğrendiler. Zaten tekstil işçisi olan Mahmut üretimi üstlendi. Üç kişi aile imkan ve olanaklarını birleştirdi ve ikinci el ucuz makine aldı. İlk parti üretimini kimsenin gitmediği kasaba ve şehirlerdeki küçük esnafa sattılar. Siparişler geldi gitti, üç yıl içinde, şu an 25 kişilik bir istihdama dönüştü bu ortaklık.

2

Kooperatif kurmak.

Bunun başarılı örnekleri var. Özellikle Seferihisar’da bulunan Hıdırlık tarımsal kalkınma kooperatifi çok değerlidir. Seferi Pazar adında bir internet siteleri mevcut.

Fakat burada müsaade edin benim hemşerim Ermeni vatandaşlarımızın yaşadığı Vakıflı köyü sakinlerinin kurduğu kooperatife yer vereyim.

Vakıflı Köyü Kooperatifi internet sitesinde meramını şöyle ifade eder; “Köyümüz, Doğu Akdenizin en güzel noktalarından birindedir ve Türkiye’nin ilk organik köylerindendir. Tarihi, doğal ve kültürel çeşitliliği ile öne çıkan bölgemizin genel geçim kaynağını tarım oluşturmaktadır. Vakıflı Köyü Kooperatifi olarak hazırlanan tüm ürünler kadınlarımızın oluşturduğu dayanışmayla hazırlanmaktadır ve tamamen ev yapımı ve organiktir. Kooperatifteki her kadının bir kod numarası bulunur, Vakıflı Köyü ürünleri üzerinde gördüğünüz 1’den 15’e kadar olan bu numaralar o ürünü kimin ürettiğini gösterir. Hatay’ın Samandağ ilçesine 4 km uzaklıkta ve halen “Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü” olma özelliğini sürdüren köyümüz; Musa Dağı eteklerindeki Hıdırbey Vadisi’nin doğal devamı niteliğinde, Akdeniz’i tepeden seyreden ve Yayladağı – Suriye sınırına 30 kilometre uzaklıktadır. Köyümüzü ziyaret etmeye gelen misafirlerimiz için konaklayıp doğa ile iç içe, huzur dolu zaman geçirebileceğiniz 13 odalı pansiyonumuz bulunuyor. Rezervasyon için mesaj atabilirsiniz. Vakıflı Köyü Kooperatifimizden vereceğiniz siparişlerin zarar görmeden gönderilebilmesi için toplam sepet tutarı minimum 50 TL ve üzeri olmalıdır. Ürünlerimiz cam ambalajlı olduğu için tekli gönderimlerde taşıma sırasında kırılabilir.”

3

Mehmet Fatih Maçoğlu pratiği.

Bu pratiğin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada sorun şu, bu pratik daha yayılabilir, hala yayılabilir. Şimdilik sadece yayılma hızı az.

Sonuç olarak hayat her zamankinden daha fazla bir araya gelmeye ve birlikte iş tutmaya mecbur ediyor bizi.