Fotoğraf / Haber: İrfan Tuncçelik

Açıklanan istatistikler ve veriler okul terkinin hızlandığına işaret ediyor. Yayınlanan raporlar, çocukların sermaye için ucuz iş gücü haline geldiğini, başta yoksul ailelerin çocukları olmak üzere dezavantajlı tüm kesimlerin örgün eğitimin dışına çıktığını belirtiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde 18 milyon 85 bin 943 öğrenci bulunmaktadır.

Toplam 67 bin 125 eğitim kurumu içinde devlete ait kurum veya okul sayısı 53 bin 620 iken, özel okulların sayısı 13 bin 501’dir.

Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 194 bin 504, özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 310 bin 605’tir. Açık öğretimde okuyan 1 milyon 580 bin 764 öğrenci bulunmaktadır. Öğrencilerin cinsiyete göre dağılımına baktığımızda 9 milyon 352 bin 605’i (yüzde 51,71) erkek, 8 milyon 733 bin 338’i (yüzde 48,29) kadındır.

Yoksul hanelerde eğitimden kopmalar başladı

Türkiye, son iki yıldır salgın koşulları altında devam eden 2020-21 eğitim-öğretim yılı boyunca OECD ülkeleri arasında okulların en uzun süre kapalı kaldığı 4'üncü ülke oldu. Bu süre zarfında "uzaktan eğitim" ile öğrenciler "dijital eğitime" geçti. Küresel salgınla birlikte yeni bir boyut kazanan ekonomik kriz, öğrencileri giderek eğitimden uzaklaştırmaya neden oldu. Yanlış yönetilen eğitim politikaları ve dijital materyal yetersizliği (tablet, bilgisayar, internet, tv) nedeniyle eğitimden kopmalar daha çok yoksul ailelerde başladı.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), 2021 yılının Ekim ayında yayımladığı Eğitim İzleme Raporu: "Öğrenciler ve Eğitime Erişim" dosyası çoğunlukla yoksulluğun eğitime etkisine, mülteci ve çalışan çocuklara yoğunlaştı.

Mart 2020’yi takip eden süreçte eğitime yoğunlukla uzaktan eğitim araçlarıyla devam edilmesi, devamsızlık takibinin sınırlı olması ve sınıf tekrarının zorlaştırılması okul terkini izlemeyi güçleştirdiğine değinilen raporda, özellikle salgın ile birlikte yaşanan ekonomik kayıplar ve okuldan uzak kalmanın öğrenciler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler nedeniyle okul terki riskine vurgu yapıldı.

Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre ise Türkiye, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında okulu erken bırakma alanında ilk sırayı alıyor. Eğitimini yarıda bırakanların sayısı bölgelere göre değişkenlik gösterirken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde okulu terk edenlerin oranı diğer bölgelere oranla daha fazla.

Eğitim-sen: Okullaşma oranı düşüyor

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-sen) yayınladığı "MEB Örgün Eğitim İstatistikleri Işığında Eğitimin Durumu" adlı raporu da 2020/21'de okullaşma oranlarına yer verdi. Raporda, eğitim kademelerine göre okullaşma oranlarına bakıldığında eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında örgün eğitim 12 yıla çıkarılmasına rağmen, okullaşma oranları açısından hedeflerin çok gerisinde kaldığı gözlendi.

Bölgesel ve cinsiyetler arası eşitsizliklerin okullaşma oranlarındaki değişim üzerinden görmenin mümkün olduğu belirtilen raporda, "Okullaşma oranları açısından son dokuz yılın en dikkat çekici özelliği ilkokulda okullaşma oranının yüzde 98.86’dan yüzde 93.23’e düşmesi, ortaokulda okullaşma oranının yüzde 93.09’dan yüzde 88,85’e gerilemesidir. Okullaşma oranları dikkate alındığında özellikle okulöncesi ve ilkokul açısından Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz illerinin önemli bir bölümü Türkiye ortalamasının oldukça altındadır" denildi.

Eğitime erişimde yaşanan sorunlara dikkat çekilen raporda, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olmasının mümkün olmadığına vurgu yapıldı.

160 bin öğrencinin okulu terk etme riski var

Türk Eğitim Derneği Düşünce Kuruluşu'nun (TEDMEM) 2020 Eğitim Değerlendirme Raporu da okulu terk etme riski bulunan öğrencilerin durumunu ele aldı.

Açıklanan istatistikler ve veriler ışığında okul terkinin hızlandığı uyarısı yapılan raporda, çocukların sermaye için ucuz iş gücü haline geldiğini başta yoksul ailelerin çocukları olmak üzere dezavantajlı tüm kesimlerin örgün eğitimin dışına çıktığını belirtiyor. Rapora göre okulu terk etme riski bulunan öğrenci oranları okul öncesi dönemde %2,8; ilköğretimde %0,27 ortaöğretimde ise %1,48”dir. Raporda, ayrıca temel eğitim ve ortaöğretimin toplamında yaklaşık 160 bin öğrencinin okulu terk etme riski” olduğu kaydedildi.

Eğitime erişim sınıfta kaldı

Devletin eğitimle ilgili tüm hizmetlere erişim ve hakların teminini sağlama yükümlülüğünü ortaya koyan uluslararası sözleşmeler de sınıfta kaldı.

Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin (ÇHS) 28'nci maddesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42'nci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan 18 yaşın altındaki tüm bireyleri kapsıyor. Ne yazık ki bunun sadece sözleşmesi ve yasası var; uygulaması yok.

Göçmenler, mülteciler, işçiler ve genel olarak yoksul hanelerde eğitim seviyesinin çok düşük olduğu ve hatta birçok bireyin zorunlu eğitimi dâhi tamamlamadığı raporlara yansıyor.

Öğrenciler narenciye fabrikalarında...

Bu dönemde eğitimin salgın ile birlikte askıya alınması ve okulların uzun süre kapalı kalması yoksul aileleri ve çocukları endişelendirdi. Büyüyerek katlanan ekonomik sıkıntılar ve giderek artan işsizlik aileleri iş olağanı olan bölgelere itti. Yani okul okumak veya eğitim-öğretim derin yoksulluk çeken aileler için lüks olmaya başladı. Diyarbakır'da yazın Karadeniz'e gidip mevsimlik çalışan öğrenciler, okullar açıldığında geri dönüyordu. Fakat bu yıl ülkenin içinde olduğu ekonomik çıkmazla birlikte gelişen işsizlik ve zamlardan kaynaklı aileler çocuklarını okuldan alarak İzmir, Mersin, Hatay, Adana gibi şehirlere giderek narenciye fabrikalarında çalışıyor.

Diyarbakır'ın Bağlar, Sur, Dicle ve Kayapınar ilçelerine bağlı okullarda okuyan çoğu ortaokul ve lise öğrencisi çocuklar, bu fabrikalarda asgari ücretin altında, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırılıyor. Konuştuğum çoğu 12 ve 19 yaş aralığındaki çocuklar ailelerinin maddi sıkıntılar çektiğini ve bu yıl artan zamlardan dolayı geçinemediklerini belirtiyor. Bu sebeple ailelerinin bütün çocukları okutmaya maddi gücü yetmediğini ifade eden çocuk işçiler, ebeveynlerinin genellikle kız çocuklarını okuldan alıp kışın narenciye fabrikasında çalıştırdıklarını söylüyor.

Eğitimcilerin de bu noktada sorumsuzlukları olduğunu söyleyebiliriz. Eğitimi yarıda bırakılan ve okul terki yapan öğrenciler, ne okul yönetiminin ne de öğretmenlerinin kendilerini veya ailelerini arayıp sormadığından şikayetçi.