Giresun ilimiz ve ilçelerinde seller nedeniyle can, mal kayıpları yaşandı.

Sel bir doğa olayı. Doğanın en sıradan eylemlerinden biri. İnsanları seller değil, oluşacak sellere karşı önlemler alınmayışı öldürür. Giresun’da da böyle oldu.

Bu olaylardan ders çıkarma yerine unutma yolu seçilmekte. Bakanların, yetkililerin Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmaları bunu sağlamaya yönelik.

Olaydan sonra bölgeye giden Bakanlar, Milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanı, başka yetkililer gönül alıcı söylemlerle sellerin geçmesini beklediklerini gösterdiler.

Sorumlu olanlar

Olayların sorumluları, Yerel yönetimler, Merkez yönetimi, Kaymakamlar, Valiler, Mühendisler, yüklenici kuruluşlardır. Genel anlamıyla ülke yönetimi sorumludur bu tür olumsuzluklardan. Buralarda yapı yapılır izni verenler, bunları denetlemeyenler bu olayın ortaklaşa sorumlusudurlar.

Bu sorumlulara, devlete yaptığı yanlışların, almadığı önlemlerin bedelleri ödetilmediği için hiçbir zaman akılcı, kalıcı, yapıcı önlemler yaşama geçirilememekte. Yetkili kurumların, kişilerin görevlerini yapmaması ya da eksik yapması yüzünde ortaya çıkan sonuçların yükünü, sessiz, suskun, örgütsüz halk yığınları göğüslemek zorunda kalmakta.

Ortaya çıkan olayın nedenlerini araştırmak, bu nedenlerle yüzleşmek yerine yaşanan acılar unutturulmaya çalışılmakta. Bu tutumlar, kalıcı önlemler geliştirilmesini yavaşlatmakta, önlemekte.

Yapı yapılmaması gereken yerlere yapılaşma izni verenlere, yapıların, yolların, köprülerin, barajların uygun biçimde yapılmamasında katkısı olanlara, yapım kurallarına uymayanlara “uygundur” belgesi verenlere, bedeller ödetmeden bu yıkımlar önlenemez.

Diyanet İşler Başkanı yıkılan camileri saymış

Sel bölgesine gidenlerden biri de Diyanet İşleri Başkanı. Bu tür olaylarda dini, kutsal duyguları kullanarak en güçlü yatıştırıcı görevi gören Diyanet İşleri Başkanı da yaptığı konuşmada şunları söylemiş:

“‘Afet’ anında müslümanların yapması gerekenleri sıralayarak, “Allah’tan gelene karşı boynumuz kıldan incedir ama tedbirlerimizi almalıyız. Bizim için dört önemli unsur var, ibret almak, tedbir almak, tevekkül etmek ve dua etmek. Bir Müslüman’a gerekli olan, bu afet durumlarında bu davranışlardır” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı, doğal yıkımlar (afet) karşısında Müslüman olanların neler yapması gerektiğini sıralıyor. Müslüman olmayanlara bir şey söylediği yok. “İbret almak, tedbir almak, tevekkül etmek ve dua etmek”. İbret alma (ders alma, olayı anlama) işini Müslüman olan yurttaşlar mı, yönetim erkinde olanlar mı yapacak?

Bu olay ya da benzeri olaylardan yurttaşların ders çıkarmalarının bir anlamı olamıyor. Bozuk kentleşme, yapılaşma, buralara HES’ler kurulması konusunda yurttaşları sinek yerine koyan yok. Yetkileri olmayınca önlem alma güçleri de yok. Yönetim erkinde olanların ders çıkarma diye bir sorunları yok. İki ay sonra aynı yerlere, aynı niteliksiz yapıların, barajları, köprülerin dikildiği, yolların yapıldığı görülecek. Halk yığınları burada da edilgen bir konumda. Geriye “tevekkül etmek, dua etmek” (Boyun eğme, yalvarma) kalıyor. Bunlar yurttaşların hiç bitmeyen, temel görevleri(!). Yurttaşlar bu görevlerini eksiksiz yerine getirirler. Kimse yöneticilerinin ne yaptıklarını, yaptıkları olumsuz işler sonucunda ölmelerine, kalmalarına, yıkımlara uğramalarına yönelik en küçük sorgulama yapmayacak, hiç gık çıkarmayacak. Din, Allah korkusuyla susmayanların devlet sopasıyla yola getirilmelerini de kimse ağzına almayacak(!). Böylece gül gibi geçinip gidilecek.

Barajlar, köprüler, yollar yıkılmış, ilçeler sular altında kalmış 9 yurttaşımız ölmüş, 15 milyarın üzerine zarar ortaya çıkmış, Diyanet İşleri Başkanı, konuşmasında, kaç köyde caminin kullanılamaz olduğunu saymış olmalı ki, bunları sıralamakta, yenilerinin yapılacağı duyurusu yapmış bulunmakta.

Giresun’da olan sel Allah’tan geldi diye tüm suçluların, suçlarının üzerini örtme çabaları tanıdık bir uygulama. Boynumuz kıldan ince. Böylesine yıkıma neden olanlara hiç söz söyleme olanağının bırakılmaması, yeni suçların işlenmesine kapılar aralamakta.

Halktan yükselen, yükselme olasılığı olan öfkeyi, dinsel duyguları okşayarak yatıştırmaya kalkma çabalarının ne işe yaradığı anlaşılıyor sanırız.

Bu ülkede haksızlıklara karşı çıkmak çok büyük suç. Bu çarkı tersine çevirmenin kaçınılmaz olduğu açık.